Paylaş
Bugün konularımız, iki yıldır içeride olan 70 yaşındaki birinin sağlığını korumak için neler yaptığı, cezaevinde farklı muamele görüp görmediği, TSK’nın neden itibarsızlaştırıldığı ve tabii ki kumpaslar üzerine… Üstelik ilk kez bir savcı, İlker Başbuğ için tahliye istedi ama mahkeme talebi reddetti... Haksız yere içeride tutulanların bir an evvel özgürlüklerine kavuşmaları dileğiyle…
Sizce Türkiye’de bir “askeri vesayet” durumu var mıydı?
-Bir kere, “vesayet” terimi yanlış kullanılıyor. Vesayet, vasilik müessesesini ortaya çıkarır. “Vasi” ise, kelime anlamı olarak “özürlü” veya “yetim” birinin malını yöneten kişi demektir. Eğer siz, “Askeri vesayet rejimi var” diyorsanız; ülkede egemenliği millet adına kullanan, yasama, yürütme ve yargı erklerinin “özürlü” olduğunu da kabul ediyorsunuz demektir. Böyle bir yaklaşım askeri yönetim dönemleri bir tarafa bırakılırsa, Cumhuriyet tarihine büyük bir haksızlık olur! Dolayısıyla, çok kimse tarafından yanlış kullanılan “askeri vesayet” durumunu ben kabul etmiyorum. Genelkurmay Başkanlığı’nın yetki ve sorumlulukları Anayasa ve yasalarla tayin edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komutanı olan, Genelkurmay Başkanı “güvenlik sorunlarına” ilişkin görüş ve tekliflerini yetkili makamlara sunmak ve gerekli durumlarda da kamuoyunu bilgilendirmekle sorumludur. Son söz elbette, siyasi otoriteye aittir...
DÜŞÜNCELERİ DIŞARIDA KENDİSİ İÇERİDE
“Özgürlük, sadece ‘dışarıda’ olmak değildir” diyorsunuz...
-Evet, bedenler hapsolunabilir. Ama düşünceler asla! Tarih boyunca nice insanlar hapsedildi. İşkencelere maruz kaldı, hatta öldürüldü. Yine de onlar, inançlarından vazgeçmedi, düşüncelerinden ödün vermedi. Onların düşünceleri, bugün bile canlı olarak yaşamaya devam ediyor. İçeride olup doğru bildiklerimi ve düşüncelerimi çekinmeden ifade etmeyi, dışarıda olup korku ve endişe yüzünden söyleyememeye her zaman yeğlerim. Ne güzel sözdür: “Kendisi içeride, fikirleri dışarıda!”
HERKESİN GÖZÜNDE DERİN BİR ÜZÜNTÜ
Cezaevinde farklı bir muamele görüyor musunuz?
-Cezaevinin kuralları var. Yaşımız veya geçmişteki konumumuz bizlere, farklı muamele yapılmasını isteme hakkı vermez. Ne bizim böyle bir talebimiz oldu, ne de idarenin kural dışı, farklı bir muamelesi. Ama şurası gerçek, herkesten saygı görüyoruz. Gözlerinde gördüğümüz ise burada olmamızdan dolayı duydukları derin üzüntü! Cezaevinde önemli olan, kişilerin fiziksel ve ruhsal sağlıklarını koruyabilmesi. Elbette bunun için çok dikkat ediyoruz. Allah’a sağlığımızı koruması için dua ediyoruz...
Ne tür şeyler yapıyorsunuz sağlığınızı korumak için...
-Günlük yürüyüşler, fırsat bulunca da masatenisi. İtiraf edeyim ki, masatenisinde de biraz yeteneğim varmış, onu da burada öğrendim!
TÜRK MİLLETİ ‘OYUNU’, ‘KUMPAS’I FARK ETTİ!
Türk Silahlı Kuvvetleri neden itibarsızlaştırılmaya çalışıldı?
-Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi, üç temel direğe dayanır: 1- Ulus devlet. 2- Üniter devlet. 3- Laik devlet. Anayasa’nın 2’nci maddesi de, Türkiye Cumhuriyeti’ni demokratik laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlıyor. Dün olduğu gibi, bugün ve yarın da, Türkiye Cumhuriyeti’ni bölgesinde güçlü ve örnek kılan, ulus, üniter ve laik devlet yapısından rahatsız olan iç ve dış güçler oldu ve olmaya da devam edecek. Onlar, amaçlarına ulaşmakta en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni görüyorlar. O halde, TSK’nın asıl gücünü aldığı Türk milletiyle arasındaki bağ zayıflatılmalı, koparılmalı. Bunun için de yapılacak şey, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Türk milletinin gözünde itibarsız, güvenilmez bir konuma getirmek. İşte yapılan, yapılmaya çalışılan budur! Ama geç de olsa, Türk milleti oynanan oyunu, “kumpas”ı fark etti, anladı!
İKİ YILDIR İÇERİDEYİM
Ben cezaevinde iki yılımı doldurdum. Ama altı yılını dolduranlar var. Ölümcül hastalıklarla karşı karşıya kalmalarına rağmen tahliye edilmeyenler var. Elbette, bana yapılan büyük bir haksızlık. Ancak bu saydıklarıma yapılanların yanında, benimki daha az yaralayıcı. Beni en çok inciten de, TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’in “mahkemelerin bağımsızlığı”nı belirleyen Anayasa’nın 138’inci maddesinin “öldüğünü” ifade ederken, bu konuda Meclis’in sorumluluğuna hiç değinmemiş olması. Bu ülkede hâlâ, “bağımsızlığını kaybeden mahkemeler” tarafından cezaevine tıkılan, suçsuz insanların mağduriyetlerinin devam etmesine seyirci kalanların var olması da, bizi inciten bir başka konu...
BENİM TUTUKLANMAM HAKSIZLIKLARI KAMUOYUNUN GÖZÜNE SOKTU
“Neden ben?” diye düşündüğünüz oldu mu?
- Hava Orgeneral Bilgin Balanlı görevi başındayken, düzmece bir dijital veriye dayanarak tutuklandığı gün, sıranın bana geldiğini anladım. Balanlı’nın tutuklanmasına ses çıkarmayanlar, benim tutuklanmama giden yolun açılmasına neden oldular. Tutuklamayı gerçekleştirenler, artık kendilerine engel olabilecek hiçbir gücün kalmadığını düşündüler. 2010’da, 3’üncü Ordu Komutanı Org. Saldıray Berk’in, yarım sayfaya sığdırılan saçma sapan iddialarla tutuklanması yasal yollarla engellendi. Kendilerini, yaptıklarıyla dorukta görenler için, yapabilecekleri son hamle bir Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanmasıydı. Onlar da onu yaptılar! Ama bir şeyi unuttular. Dorukta bulunan aslında en zayıf noktadadır. Bu noktadan sonra düşüş başlar. Bana göre 26’ncı Genelkurmay Başkanı’nın tutuklanması, yapılabilecek en büyük hataydı. Onlar da bu hatayı yaptılar. Benim tutuklanmam, başta Ergenekon davası olmak üzere, bu tür davalarda yapılan haksızlıkları, yanlışlıkları kamuoyunun gözüne daha çok soktu, anlaşılmasına katkı sağladı...
CEZAEVİNE ATILMAM İKTİDAR İÇİN SORUN OLUŞTURDU!
Tutuklanmanızın iktidar için ciddi bir sorun oluşturduğunu düşünüyor musunuz?
-Elbette düşünüyorum. TSK personeline karşı yöneltilen haksız saldırılara ilişkin, yetkili makamlara yasal platformlarda bilgi verildi teklifler sunuldu. Ama maalesef söylediklerimizden bir sonuç alamadık. Yaşananlarda hükümetin sorumluluğu yok mu? Bu soruya en iyi cevabı, geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ verdi. Dedi ki: “Geçmişte, tartışmalı soruşturmalar karşısında hata yaptık. Sesimizi daha gür çıkarmamız lazımdı!”
Paylaş