Hiçbir zaman hiçbir erkek çukurlaştıramayacak yatağımı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Bırak beni bir kitap fuarına.
Git.
Üç saat sonra gel al.
Alabilirsen tabii...
Yapışmış olabilirim stantlara.
Aldırmam yani sana.
Trans halinde dolanıyor olurum o fuar alanında, yüzlerce, binlerce kitap arasında.
Kitap seçerken konuşmayı da sevmem.
Ben kimseyi yanımda istemem.
Yüzlerce kitabın önünde duracağım.
Gözüme kestirdiğimin kapağına bakacağım.
Uzun uzun.
Sonra elime alacağım.
Dokunacağım yani.
Kitap sadece okumak demek değil benim için, dokunmak demek, hissetmek demek.
Elimde şimdi, tutuyorum, başparmaklarımla çaktırmadan onu okşuyorum.
Şöyle bir güzel karıştırıyorum.
Sonra kimse görmeden kokluyorum.
Bu huyumdan kurtulamadım, ben hálá her şeyi kokluyorum.
Ve ilk cümlesine, evet ilk cümlesine bakıyorum.
İçimden bir heyecan yükseliyor.
Daha arkasını çevirmeden:
- Şunu almak istiyorum ne kadar acaba diyorum.
*
Haftasonu İzmir Kitap Fuarı'ndaydım.
Benim de artık kitabım var ya, gazeteci-yazar oldum ya, kitap imzalayacaktım.
Ama vakit vardı, ruhumu beslemek için kitap avına çıktım.
Amin Maalouf'ların önünde durdum.
Ona bir selam çaktım.
Sanki arkadaşım...
Ama öyle hissediyorum...
Sular seller gibi okumuşum kitaplarını.
Onu tanıyorum, biliyorum...
Semerkant, Afrikalı Leo, Tanios Kayası, Doğunun Limanları, Yüzüncü Ad, Ölümcül Kimlikler... İçim rahatladı, yaşasın ben hepsini okumuşum... Arkadaşıma ihanet etmemişim yani... Derken... Uzaktan Aşk'ı gördüm. Bu da ne oldum. Yeni bir Amin Maalouf kitabı, Yapı Kredi’den çıkmış, Samih Rifat çevirmiş ve ben okumamışım... Panik içinde aldım.
Küçücük, minicik ama son derece etkileyici bir masal Uzaktan Aşk. Ben bayıldım. Size de tavsiye ediyorum.
12. yüzyılda geçen dokunaklı bir aşk-ölüm masalı.
Başlığa çıkardığım cümleyi de bu kitaptan arakladım:
‘‘Hiçbir zaman hiçbir erkek çukurlaştıramayacak yatağımı.’’
Sadakat ve bağlılık ancak bu kadar soylu bir biçimde anlatılabilir...
Beni affet M.
Melike K. yollamış. Öfke ve kızgınlık üzerine minik bir yazı. Kendisine teşekkür ediyorum. Üstelik benim kişisel gündemime cuk oturuyor. Bu aralar bana son derece öfkeli olduğunu bildiğim bir arkadaşım var da. Telefonlarıma bile çıkmıyor. Ama bana duyduğu öfkenin kendisini de üzdüğünü biliyorum. Öfke, öyle bir şey değil midir zaten: İçi beni, dışı seni yakar! Yeryüzündeki bütün öfkelerin, pasta kıtırı gibi bir gün yumuşaması dileğiyle...
‘‘Ona kızgın olduğunu biliyorum. Neden şunu denemeyesin: Ona bir mektup yaz. Bütün duygularını dök. Öfkeni ve hayal kırıklığını anlat. Hiçbir şeyi gizleme. Sonra mektubu bir çekmeceye koy. İki gün sonra oku. Hálá yollamak isteyecek misin? Ben öfkenin ve pasta kıtırının iki gün sonra yumuşadığını öğrendim...’’ (H. Jackson Brown)
Hamiş: Tabii başlık, beni affet me şeklinde de okunabilir. Okunmaması dileğiyle!
Çocuklarından anneye
sürpriz doğum günü partisi!
Annemiz 60. yaşına ilk kitabı basılmış bir yazar olarak girecek
Bundan küsur ay önce, annem hınzır sırıtmasıyla abimle benim önümüze sizin gazeteden kesilmiş yazınızı attığında, başımıza geleceklerden ve boyutundan hiç haberimiz yoktu. Evet, hani şu sizin, kardeşlerinizle birlikte anneniz için hazırladığınız 60. doğum günü partisiyle ilgili olan ve bütün annelere çocuklarından bunu istemelerini öğütleyen yazı. Çoğu anne gülümseyerek okuduğu yazıyı bir kenara kaldırırken, benim annem dakika kaybetmemek suretiyle yazıyı bize ulaştırmıştı. Eh! Yapacak bir şey kalmıyordu. Belki ünlü değildik, belki dünyanın dört bucağında geçmiyordu hayatımız ama bu yaşgününden yapabilirdik, hem de alasını...
Sıvadık kolları ve başladık.
Fotoğraf gösterisi ve arşiv zenginliği teknik olarak çocuk oyuncağıydı. Eski yeni tanıdıklar, lise çağlarından başlamak üzere birer telefona, biraz da telefon rehberi hırsızlığına bakıyordu. Bursa, İzmir, İstanbul, Ankara ve hatta bir son dakika yurtdışı başarısı bile sağlandı. Yer ve canlı müzik ayarlandı.
Yetmedi! Annenim anılarını yazdığı defter, bir tarafı el yazısı, diğeri bilgisayarda yazılarak kitaplaştırıldı. Böylece 60. yaş gününe ilk kitabı basılmış bir yazar sıfatıyla girecek olması sağlandı! Anneme özel yazılmış şiirler gecede okunmak üzere dizayn edildi, bir de erkek dansöz bulundu renk katsın diye, eee hep kadınlar mı oynayacak, hem bu bir kadının doğum günü. Şimdi son hamle süslemeler ve deniz hastası anneme tekne şeklinde bir pasta. Parti bu cumartesi. Dediğim gibi başımıza siz açtınız. Ve ben düşündüm ki, sürprize son noktayı, çıkış yerinden koymak en doğrusudur. Şıklandırmayı sevdiğinizi biliyorum, o yüzden buyrun size kafanızın içinde dönüyor olması gereken muhtemel seçenekler:
a) Hangi birinizle uğraşacağım! Yazdığıma yazacağıma pişman edeceksiniz beni.
b) Beni bir tek benim annem ilgilendirir, keşke yazıyı yazan sen, ekstradan bir hoşluk rica eden ben olsaydım!
c) Valla, hiiiç işim olmaz. Size kolay gelsin.
d) Bir kısacık telgraf elime yapışmaz...
CEVAP VERİYORUM
Ben de kendi şıklarımı sıralıyorum:
a) Mutluluktan ölüyorum böyle mail'ler alınca. Birileri birilerine sürpriz hazırlıyor. Ve müsebbibi sensin diyor! Ulan ben arada sırada işe yarıyorum galiba...
b) Son derece duygu yüklü bir gece olacak. Hazır olun anneniz bütün gece ağlayacak.
c) Kitap ve erkek dansöz fikrine bayıldım. Biz de mi anneme bu yıl böyle bir numara çeksek?
d) Bu sürpriz parti İstanbul'da olmadığı için gelebilmem mümkün değil, ama telgrafın lafı mı olur, elbette...
e) Peki acaba yazdığınız mail'i gazeteye bassam? İsim filan yazmadan tabii. Ve anneniz şüphelense acaba ben miyim diye... Ama siz hiç oralı olmasanız... Sevinir mi acaba? Çok çok öpüyorum. En çok da bugün 60 yaşını kutlayan doğum günü çocuğunu..!