Paylaş
* Siz insanlar için, “Hiçbir zaman geç değil!” sloganının canlı örneğisiniz. 35’inizde yabancı dil öğrendiniz. 61’inizde gazetede köşe yazarlığına başladınız, 10 yıl Hürriyet’te, 3 yıl Akşam’da yazdınız. 63’ünüzde kitap yazmaya başladınız ve maşallah 42 tane oldu! Herkes emekli olurken sizin bu kadar hararetle çalışmanızın sebebi ne? Can sıkıntısına önlem mi, hiperaktivite mi?
- 10 sene de, 50 sene de daha yaşasam, değişen bir şey olmayacak. Bizde duramamak var. Biz, çalışmaya alıştık!
*Boş boş oturup, “N’apsam?” dediğiniz olmuyor mu hiç?
- Yok, bak bu balkonu ben yaptım. Küçücüktü, üç kişi yan yana oturamıyordu. Uzattım...
* Kızmadı mı apartman?
- Önce mahkemeye verdiler, sonra vazgeçtiler. Her birinin kaçak bir tarafı var da ondan. Bu katın arkası da, bahçedir. Benim diktiğim ağaçlar var. Ormandan toprak getirdim, 15 metreye yükselen ağaçlar var şimdi. Boş duramam ben, mutlaka bir şey yapacağım.
92 VAR YAHU!
*Yaşlılık hakkında ne düşünüyorsunuz? Bana annem dedi ki, “Bu yaşlılık, boktan bir şey!”
- Değil, hiç değil. Annenin yaşı kaç?
*70 olacak...
- Oooooo! Söyle ona gençliğinin kıymetini bilsin! 92 var burada yahu!
*Daha “olgun” filan mı olunuyor...
- Yok ya, “Yaşlandım ben olgunlaştım” diye düşünmek aptallık. Kafa aynı kalıyor, dışın biraz eskiyor. O da çok dert değil. Kendine iyi bakarsan, sorun yok.
* “Dünyadan alacağım kalmadı” diyorsunuz. Bu ne demek?
- Kimsenin bana iyilik etmesini beklemiyorum demek. Birlikte olmaya, dostum olmaya devam etsinler, yoksa cehennemde hesabını sorarım!
* Ölüm korkusuna kapıldığınız oluyor mu?
- Hiiiiç.
*Nasıl aşabiliyor insan? Ben korkuyorum mesela...
- Ayol minik kızlar ölümden korkmaz, dur bakalım!
* Ölümsüz olmak ister miydiniz?
- Yok canım, o da uzun kaçar. Zamanı gelince, gitmesini bileceksin. Cennet bence palavra. Cenneti de istemem. Ebediyen yaşamak olur mu? Bıkar insan, bezer insan, illallah der. Ama erken gidenlere de yazık oluyor. Yine de kabul edeceksin. İyisini yaşamak ne derece zevk veriyorsa, kötüsünü yaşamak da görev. Hayatın sırrı bu: İyisiyle kötüsüyle, her şeyi kabul edebilmek, “Şükürler olsun!” diyebilmek.
* Peki hayatın anlamı ne?
- Güzel kafanı bunlarla yorma! Çünkü anlamaya aklımız yetmez. Öyle insanlar var ki, hak etmedikleri hayatı istiyorlar. Hayal ediyorlar ama bunun karşılığında, doğru yaşamak için hiçbir şey yapmıyorlar. Ya tembelliklerinden ya aptallıklarından ya da alçaklıklarından. İnsanın kendisini doğru teraziye koyabilmesini öğrenmesi gerekiyor.
*Ya o muhakeme yoksa, n’apacak?
- O işte büyük sorun! Sana bir şey söyleyeyim mi, o insanların oy da vermemesi gerekiyor. Haramdır onların oy vermesi!
KARIM BİR TARAFA DÜNYA BİR TARAFA
* Rakıdan ilk yudumu aldığınız anı hatırlıyor musunuz?
- Tek yudumu hatırlamıyorum maalesef! İçince, edepli içeceksin ama sıkı içeceksin! Biz tutumlu ailelerin çocuklarıydık. Ama bu yüzden hiç mahrumiyet hissetmedik. Fevkalade mutluyduk, bir-iki ay para biriktirir, dört kişi gider, 6 liraya sarhoş olurduk. Rakı çabuk tutsun diye de önce kahveye gider nargile içerdik, sonra meyhaneye giderdik.
*Peki, kendi paranızla ilk rakıyı ne zaman içtiniz?
- Mimarlık öğrencisiyken. Saati 30 kuruşa, mezun mimarlara resim çizerdim. Saati 18 kuruşa İzmir’de bir şarap fabrikasında çalıştım. O yaz mecburen şarap içtim.
*Şarap ile rakının keyif farkı nedir sizin için?
- Biri karım, biri sevgilim. 62 yıldır eşimle birlikteyim, tabii ki rakıyı tercih ederim. Rakı başkadır.
* Rakı yüzünden karınızla ne kadar kavga ettiniz?
- Kavga ettiğimi söyleyemem ama 62 senedir beni uyarmaktan vazgeçmediğini söyleyebilirim.
* Karınızı kızdırmaktan korkar mısınız?
- Sen ne diyorsun, ödüm kopar! Karım bir tarafa, dünya bir tarafa...
6-7 EYLÜL ANISI
* Siz 6-7 Eylül’ü yaşadınız. O sırada Arçelik’in Sütlüce’deki fabrika inşaatının başındaydınız. Fiilen bir olaya tanık oldunuz mu?
- Oldum. 6-7 Eylül’de Laleli’de oturuyorduk. O akşam, Nişantaşı’nda bir arkadaşlarımıza akşam yemeğine davetliydik. Taksiyle giderken baktık, Tarlabaşı’nda birtakım insanlar vitrinleri kırıyor, ne olduğunu anlamadık. Nişantaşı’na geldiğimizde durum açıklığa kavuştu. Hemen sokaklara çıktık. Bütün o zalimliğe, ilkelliğe tanık olduk. Akşam eve de dönemedik, çaresiz Nişantaşı’nda arkadaşlarımızda yattık.
Kravat takan mühimadam mı oluyor
O sırada da, Arçelik’in birinci binasını yapıyoruz. “Bizim inşaatta acaba bir şey oldu mu?” diye ertesi gün gittim. Öğleleyin vardığımda, baktım bütün ameleler uyuyor. Neden mi? Çünkü sabaha kadar talana gitmişler. Ne buldularsa almış getirmişler. Topladım işçileri, “Burada hırsızlık malı bulundurmanızı istemiyorum. Zaten bir saate kadar polisler gelecek, hepinizin eşyasını arayacak. Sakladığınız talan malları varsa, atın, sonra da defolun gidin” dedim. Talan mallarını çıkaranlar oldu, komşu arsalara gidip gömdüler. Meğer aralarında bir tane kıyamayan varmış, torbasında saklıyordu, polis buldu onu. İsmail isimli bir amelemiz, çıkınından kravat çıktı. “Bağla şunu” dediler, kravat takmamış ki ömründe, bilmiyor bağlamasını, pantolonuna kemer gibi bağlamaya çalıştı. Heveslenmiş, kravat takan mühim adam oluyor diye. Polisler anladılar, aldılar götürdüler çocuğu...
CUMHURBAŞKANI ADAYI MEYHANECİ REFİK
New York Times’ın eski İstanbul temsilcisi Stephen Kinzer’e rakı içmeyi siz öğretmişsiniz ve şimdi çok iyi bir içiciymiş...
- Yapmışımdır.
Rakı içmeyi o kadar iyi öğretmişsiniz ki... Kinzer, kendisinin cumhurbaşkanı adayı olarak rahmetli meyhaneci Refik’i göstermiş...
- Aferin ona! Ben işte böyle iyi öğrenci yetiştiririm!
Paylaş