Paylaş
Bu kadar eziyet ettiğine göre eski kocan senden nefret ediyormuş! Yapmadığı kalmamış...
- Yok canım, sorsan âşıktır. Şu an bile, “Ben karımı el üstünde tuttum, çok sevdim, âşığım” der. Mantık bu! “Karımdır, ister döverim, ister severim de”...
Sen hiç çalışamadın mi evliliğiniz boyunca...
- Ne çalışması? Mümkün mü böyle bir şey!
Senin neye hakkın vardı?
- Hiçbir şeye! Sadece emirlere uyacağım. “Aileni de ben izin vermezsem göremezsin! Senin ailen de benim, her şeyin benim... ”
Bakkala da mı gidemiyorsun?
- Bakkalı bırak, hastaneye gidemedim! Çocuğum trafik kazası geçirdi, haber geldi. Hastaneye bile kardeşimle birlikte gittim...
Peki, 14 sene sonra bu adamdan nasıl sağ salim kurtuldun?
- Valla bir an geliyor, hiçbir şeyi gözün görmüyor. “Bedeli ne olursa olsun ayrılacağım” diyorsun. O zaman büyük oğlum 12, küçüğü 8 yaşındaydı. Yani 5 yıl önce...
AKRABA EVLİLİĞİ CİNAYET
Büyük oğlun engelli mi doğdu?
- Hayır. 12 yaşında kadar okul birincisi olan, ödül alan bir çocuktu. 12’sinden sonra hastalandı. Genetik bir rahatsızlık...
Sen nasıl değerlendirdin olup biteni?
- Kendimi suçladım. Akraba evliliğinin sonuçları. Başına gelmez zannediyorsun, geliyor. Zaten o yüzden siyasete girdim. Benim yaptığım hataları başkaları yapmasın diye. Ben 15 yaşında evlendim, akrabamla evlendim, kötü bir evlilik geçirdim. İlk gün başkaldırsaydım, o gücü bulabilseydim ya hiç çocuğum olmayacaktı ya da tek çocuğum olacaktı. Ve belki ben, bu kadar derin yaralar almayacaktım, oğlum da bu halde olmayacaktı. Bizim hatalarımızın bedellerini o küçük çocuklar ödüyor!
Oğlunun şu an durumu ne?
- Kendi başına hiçbir şey yapamıyor. Yemeğini bile biz yediriyoruz. Beyinden kaynaklanan bir hastalık, iç organlara zarar veriyor, kaslar eriyor ve vücut hareket edemiyor. İki kuzenimde de var bu hastalıktan. Zaten bizim koca sülalede, sadece 5 yabancı gelin var. Geri kalan birbiriyle akraba. İstanbul’da genetik hastalıkları inceleyen bir hastaneye gittik. Doktor kadın, defteri açmış, soyağacımızı çıkarıyordu. Sonundaki dedi ki, “Bu böyle olmuyor! Siz bana gelmeyin, en iyisi ben, sizin köye geleyim. Çok üzücü ama gerçekten hepiniz akrabasınız!” Böyle korkunç bir gelenek var bizde, bu aslında bir “cinayet”...
3 YIL SONRA BOŞANMA ZAFERİ
Eski eşiniz nasıl ikna oldu boşanmaya?
- Olmadı. Ayrılmamak için her türlü rezilliği yaptı. Çocuklar önce onun yanındaydı, Diyarbakır’da okula gidiyorlardı. Ben de haftanın 4 günü okula gidip, gizli gizli onları görüyordum. Ama beni okul müdürüne şikâyet etmiş. Müdür de, “Yasal bir karar olmadığı sürece mani olamam, suçtu” demiş. Çocuklarımın ne halde olduğunu görünce, onları okuldan kaçırdım. 3 gün geçti bu sefer, benim onları koyduğum köy okulundan o kaçırdı. Fakat bir gün şunu fark ettim: Aslında bana bütün bu eziyetleri yapan adam, cesur değilmiş. Korkağın tekiymiş. Sen, gücünün farkına varınca korkuyorlar erkekler senden. Ve bir şey daha fark ettim, babam da arkamdaymış. “Aç davayı, seni hiçbir şey durdurmasın” dedi. Bizim orada 4-5 yıldır kocasını hiç görmeyen kadınlar vardır ama boşanma davası açmazlar, aileleri izin vermez. Boşanmayı yüz kızartıcı bir suç olarak değerlendirirler. “Şeref” dedikleri şey için savaştım ben. Tam 3 yıl sürdü. Sonunda kazandım. Çocukların velayetini de aldım. Şimdi her ay 300 lira nafaka ödüyor.
Bir adam, karısına el kaldırmak istediğinde korksun!
Siyasetten önce yaptınız?
- Kuaförde çalıştım, çıraklık yaptım. Saç boyuyordum, fön çekiyordum. İŞKUR’da çalıştım. Anaokulunda ablalık yaptım öğrencilere. Kendimi geliştirmek için okudum. Ortaokulu dışarıdan bitirdim. Geçen yıldan beri, liseyi okuyorum. Hedefim üniversite okumak. Sosyoloji ya da psikoloji.
Siyaset nereden çıktı...
- 14 yıllık işkenceden sağlam bir şekilde çıktım. Üstelik çocuklarımla! Bu topraklarda, boşandığınızda ya da kocanız öldüğünde, çocukları size vermezler, baba tarafına gider çocuklar. Benim akrabalarım da, babamlara, “Hadi Berivan’ı kabul ettiniz ama niye çocukları da ediyorsunuz?” diye kızdı. Kimseyi dinlemedim. Çocukların yanı, analarının yanıdır. Vermedim. Ben bir sürü kadına örnek olmak istiyorum. Siyaset, bir temsiliyettir benim gözümde. Bugün benimle konuşurken bir sürü kadınla konuşuyorsunuz, benim yaşadıklarımı yaşayan...
Belediye başkanlığı...
- Kocaköy’de bu zaman kadar, hiç kadın encümen yoktu. Ben başvurdum, mülakata çağırdılar. “Kadınlara örnek olmak istiyorum” dedim, “Bir adam, karısına el kaldırmak istediğinde korksun! Bu da Berivan gibi olursa... ” desin. Amacım buydu. Bir hafta sonra aradılar. Gittim, “Sen, eşbaşkansın!” dediler. “Neden?” dedim. “Tahsilim yok. Siyasetten anlamıyorum!” “Sen zaten siyasetin içindeymişsin, yaşam mücadelesi vermişsin. Bu kadar şey başarmışsın, belediye başkanlığını da başarırsın!” dediler.
En çok neye ihtiyacı var bölgedeki kadınların?
- Özgüvene! “Ben yanındayım” diyebilecek, sırtlarını sıvazlayacak birilerine. Dayak yemenin bir kader olmadığını, bir insanın bir insandan üstün olmadığını onlara anlatmamız gerekiyor...
Eski kocanın eşbaşkan olmana tepkisi ne oldu?
- Beni dava etmiş! Eşbaşkan olunca çocuklarla ilgilenemeyecekmişim diye, çocukların velayetini istiyor. Benimle hâlâ uğraşıyor. Uğraşsın. Ama karşısında geçmiş hatalarından ders almış güçlü bir kadın var artık...
Paylaş