Hemşirelere övgü yazısı

Ne kadar oldu hatırlamıyorum ama...

Omi'den söz etmiştim size.

O benim anneannem.

Bir zamanlar şahane olan anneannem.

O kadar enerjikti ki, onu dinlerken bile nefes nefese kalırdınız. Benim annem (Mami), kendi annesini (Omi) kastederek ‘‘Bir takım şeyleri ‘uydurma ve abartma yeteneğimizi' ona borçluyuz’’ derdi. Birbiri ardına acayip hikayeler anlatmakta üstüne yoktu. Bizzat bana gençliğinde ‘‘Von’’lardan (Alman asili olur!) biriyle evleneceğini ama sonra adamın ailesinin izin vermediği anlatmıştı mesela.

Hızını alamayıp eklemişti: ‘‘Bu yüzden intihar etti!’’

- Cansız bedenini bulanlar, zor bela sıkılı yumruğunu açtıklarında madalyonun içinde Omi Rosa’nın fotoğrafını buldular!

Ben çocuğum nasıl olsa...

Dinliyorum.

Annem uyarıyor:

- Ne tuhaf bir çocuksun sen de duyduğun herşeye inanıyorsun!

Meğer Omi, torunları güzel hikayelerden hoşlanıyor diye sallayıp duruyormuş.

Çocuklara masallar kontenjanından!

Ben büyüdükten sonra durumu farklı yorumladım:

Omi'nin sanatçı bir yanı vardı, ama lokantacılık yapmak zorunda kaldığından bir türlü ortaya çıkarmaya fırsat bulamamıştı.

Opera'da arya söylemek istiyordu, ama sahibi olduğu lokantada mükemmel şinitzeller yapmak zorunda kalmıştı!

Bu yüzden olsa gerek, annemi baleye, balerin olmaya teşvik eden de oydu. Yılbaşlarında, faşinglerde, aile toplantılarında, partilerde öyle kıyafetlere bürünürdü ki, takdir etmekten alamazdım kendimi. Bayılırdı yani içindeki sanat özlemini böyle küçük dışa vurumlarla ifade etmeye. Hayat mücadelesi denilen şey, onu Doğu'dan Batı'ya kaçmaya zorlamış, bu korkutucu eylemi de çocuklarıyla birlikte gerçekleştirmeyi başarmıştı.

Yani canlı, diri, hayat dolu bir kadındı.

Ama ne oldu...

Yıllar geçti, gün geldi, elden ayaktan kesildi.

Şimdi bir huzurevinde birilerinin bakımına muhtaç bir şekilde yaşamını sürdürüyor.

*

Meğer ne çok böyle hikaye varmış...

Ben Omi'ninkini yazınca, herkes kendininkini döktürmüştü.

Anneler, babalar, anneanneler, dedeler...

Yaşlılığın gözü kör olsun.

Allah kimseyi elden ayaktan düşürmesin.

Her iki taraf için de çok zor.

Bakılan için de bakan için de...

Bakılanın hayatı kaymış, ama bakanın da hayatı kayıyor maalesef!

Üstelik bu konular nazik meseleler. Herkes gerçek düşüncesini söyleyemiyor, uluorta konuşamıyor, bakmak zorunda oluyorsun yani, bir karambol sürüyor, gidiyor.

Ne var ki, bakım ihtiyacı sadece yaşlılığa özgü bir şey de değil. Bunun ameliyatı var, doğumu var, kronik hastalığı var, akut hastalığı var.

Var da var...

İşte bu yüzden de hemşireler var!

*

Bugün Hemşirelik Haftası'nın son günü olmasaydı da bu yazıyı dayayacaktım burnunuza...

Çünkü Iris filminden de fena halde etkilendim.

Zaten bu aralar herşeyden etkileniyorum.

Irish Murdoch çok ünlü bir yazar, farklı ama tıkır tıkır çalışan bir beyin. Günün birinde Alzehimer oluyor ve biz o güzel filmde kocasının Iris Murdoch'a nasıl baktığını görüyoruz.

Gerçek hayatta da adam karısına bakmış.

Bu yazıdaki sihirli sözcük bu:

Bakmak, bakım.

Bak canım! Aşk bazen, bakım, ihtimam, itina gibi şeylerdir.

Iris'te gördük bunu.

Ve ağladık.

Hemşirelik de aşk olmadan yapılacak bir meslek değildir.

Örnek ver derseniz, English Patient'ı söylerim, müthiş bir hemşireydi, Oscar bile aldı, Juliette Binoche'a selam...

*

Bunlar tabii hemşirelik fantezileri...

Bir de işin gerçeği var.

Herkesin bundan haberi olmayabilir diye vazife edindim ve bugün size bir kurumu tanıtıyorum: Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri. Türkiye'deki ilk büyük ve organize evde bakım şirketinden söz ediyoruz arkadaşlar. Neler mi sunuyorlar? O kadar çok ki, izninizle sadece bir kısmını yazıyorum: Evde doktor hizmeti, evde hemşirelik hizmeti, tıbbi cihaz ve ekipman temini, riskli gebelik takibi, yeni doğmuş bebek ve anne bakımı, yaşlı felçli ve özürlü bakımı...

Eczacıbaşı Sağlık Hizmetleri'ne bağlı çalışan 87 hemşire var.

Çoğunluğu kadın.

Yaşları 25-35 arasında değişiyor.

Hemen hepsi meslek yüksek okulu ya da üniversite mezunu.

Ben böyle bir uygulamanın Türkiye'de varlığını öğrenince çok şaşırdım.

Nedense yurt dışında olur da, bizde olmazmış gibi bir gaflete kapılıyor insan. Kendi görgüsüzlüğüme kızdım, gittim o hemşirelerle tanıştım, hatta hızımızı alamadık vişne suyu içerek Dünya Hemşireler Günü'nü kutladık.

Kutup da bu arada boş durmadı...

Ve Eczacıbaşı'nın evde bakım hizmeti veren hemşirelerini görüntüledi.

Bu kadar yani.

Değil!

Eczacıbaşı Evde Bakım'ın telefonunu da vereyim.

İnşallah ihtiyacınız olmaz.

Ama hayat bu, belli mi olur, belki de olur.

Benim cep telefonumda da kayıtlı.

Siz de kaydedin istersiniz:

0212 279 25 00
Yazarın Tüm Yazıları