Paylaş
Hayatımın en güzel doğum günüydü.
Birkaç hafta önce 45 oldum.
Ve sevgilim beni uçurdu!
BUNU DA MI YAPTIN?!
Biz ikimiz, birbirimizi etkilemeye çalışmaktan öleceğiz!
Her Ekim ayında, onu şaşırtmak için kafa patlatıyorum, sırf yüzünde, “Yok artık daha neler! Bunu da mı yaptın?” ifadesini görebilmek için.
Onun için düşündüğüm sürprizler, aslında kendime karşı da bir meydan okuma.
Bakalım, bu sefer de yeni bir şeyler yumurtalayabilecek miyim?
Çıtayı, her sene yükseltmeye çalışıyorum.
Bu sene yırttım, beğendi yaptıklarımı...
O da beni, doğum günümde, Bodrum’da bir detoks merkezine götürdü.
Çok sevindim çünkü çok istediğim bir şeydi.
SÜPRİZ SEVMEM :)
Ben sürprizlerden nefret eden bir insanım.
Çünkü bir kontrol manyağıyım, kontrolüm dışında gelişen şeyler sinirimi bozuyor.
Nasıl davranacağımı bilmiyorum. Şaşırmak gerekiyor, çığlık atmak gerekiyor, binlerce kez teşekkür etmek gerekiyor. İstemiyorum. Kaçmak istiyorum. Zaten kalabalık da sevmiyorum. O da bunları bildiği için parti yapmak yerine, beni aldı kaçırdı, ay nasıl mutlu oldum anlatamam.
Sakin, huzurlu bir ortam.
Oh! Dünya varmış.
Sürekli masaj yaptırıyoruz, kafa dinliyoruz.
NEEE REVİRDE Mİ?
Doğum günümden bir gün önce…
O günün son masajını yaptırmışım.
Saçım başım dağınık vaziyette…
Üzerimde bornoz, sevgilimi ararken, koşa koşa biri geliyor yanıma…
“Ayşe Hanım. Paniğe kapılmayın ama eşinizin tansiyonu düştü. Doktorumuzu onu revire aldı. Sizi onun yanına götüreyim” diyor.
“Paniğe kapılmayın” demek kolay, sıkıysa kapılma…
Sadece sıvılarla besleniyoruz, tansiyonu düşmüş olabilir.
Yüreğim pır pır, revire gidiyoruz.
“Ömer???” deyip giriyorum içeri.
O da ne!
Revir dedikleri, romantik bir otel odası!
Şahane bir masa… Gümüş şamdanlar, mumlar, begonviller, olağanüstü güzel bir masa… Sevgilim gülerek beni karşılıyor. Meğer doğum günü yemeğiymiş!
İki de siyahlar içinde garson, bize servis ediyor.
Havalı havalı gümüş yuvarlak tepsilerden, tek tek detoks içeceklerimiz çıkıyor!
Başlangıç olarak… Organik Bodrum Mandalinaları, tütsülenmiş zencefil, 7 diş sarımsak özü ve ılık limon suyu karıştırılarak üretilmiş “karaciğer temizleyen soğuk içecek…
Ana yemek… Hong Kong patatesi, Katmandu kabağı, Sivas Su Şehri lahanası, 8 köklü kırmızı soğan, çift cinsiyetli pancar, roka kökü, organik Toscana Kerevizi ve Temel Reis’in ıspanağıyla hazırlanmış ılık detoks çorbası…
38 derece fırında bekletilmiş ve eksi 18 derece buzlukta dondurularak fermente edilmiş nar özü, yaban pancarı ve zencefil çektirmesi ile harmanlanmış özel doğum günü içeceği…
Ve üzerinde mumları yanan, kağıttan pastam!!!
Kahkahalarla gülüyorum.
Çok çok hoşuma gidiyor.
6 FARKLI ÖMER
Yetmezmiş gibi, yemeğin sonunda, “Sana bir filmim var!” diyor.
Bu da ilişkimizin sihirli anahtarlarından, her fırsatta, her özel günde, birbirimize film yapıyoruz.
Bazıları çok amatör, tuhaf, komik, ama hep bize ait, bizi yansıtıyor…
Ama bu film oleeeeeey!
Öyle böyle değil, muhteşem bir şey.
Bunca yıl içinde birikmiş en güzel görüntülerim harika bir şarkı eşliğinde ekranda akmaya başlıyor.
Doğrudan kalbime akıyor.
Mest oluyorum.
Bundan daha güzel bir hediye yok benim için.
Derken…
Filmin ikinci yarısı başlıyor.
Benim kahramanım, sevgilim, 6 farklı adam görüntüsünde bana Ayşe şarkısını söylüyor…
Üşenmeden mikrofonun karşısına geçmiş, bayağı çalışmış, harika bir performans çıkarmış…
Biri tanesini entel, bir tanesi punk, bir tanesi rapçi, bir tanesi rocker, biri tanesi ukala…
Altı ayrı Ömer…
O noktada, “Yok, artık daha neler!” diyorum.
Ölüyorum, bitiyorum, eriyorum.
Harika bir doğum günü oluyor benim için.
BEN MİYİM SÜPRİZ SEVMEYEN!
O gece huzur içinde uyurken, ertesi gün olacaklardan habersizim tabii.
Ertesi sabah yine masaja giriyorum, en dağınık, en çirkin, en bornozlu halimdeyim.
Çıktıktan sonra o da ne!
Kafasına tenis bandı olan komik, mavi gözlük bir çocuk tepeme dikiliyor, “Ben yaşam koçunuzum!” diyor.
Hadi buyurun!
Bu da nereden çıktı?
Bir zarf uzatıyor.
Ben de açıp okumaya başlıyorum.
“Canım sevgilim… Bugün seninle bir oyun oynayacağız. Bir hazine avı! Oynadığını pişman olmayacaksın, söz. Yanındaki mavi gözlü çocuk, senin bu hazine avındaki yaşam koçun. Taa Los Angeles’ten senin için geldi. Hadi başlayalım: Her neredeysen kalk ve otelin resepsiyonuna git. Oradaki görevliyle bir selfie çektir ve 0532 456 42 ..’ya o fotoğrafı mesaj olarak at, sana ilk hediyenin saklı durduğu yerin bilgisi gelecek…”
Derin bir nefes alıyorum.
Biraz tedirgin oluyorum ama bir taraftan da hoşuma gidiyor.
Yaşam koçumla resepsiyona doğru yürüyoruz.
Selfie’yi çekiyorum, nottaki numaraya gönderiyorum.
“Hediyen kütüphanede!” diye bir not gelmesin mi?
Var ya, ben son sürat kütüphaneye dalıyorum, bir çocuk gibi heyecan içinde her tarafa bakıyorum.
Kitapların arkasında, dergilerin yanına, kapakları açıyorum, dolaplara bakıyorum.
Ih ıh bir şey yok.
Derken büyük bir kitabın arkasına gizlenmiş kırmızı kurdelalı beyaz bir kutuyu buluyorum.
Ben miyim sürprizleri sevmeyen, bayılıyorum ayol!
Kahkahalar içinde, aceleyle paketi açıyım, yaşasın, en ihtiyacım olan şey…
Yeni bir telefon!
Pırıl pırıl, gıcır gıcır…
Oley!
Derken yaşam koçum ikinci zarfı uzatıyor.
“Aaaa bunlardan başka da mı var?” diyorum.
“8 tane!” diyor.
Yaşasın! İyi ki doğmuşum!!!
SEVİNÇTEN DANS EDİYORUM
İkinci zarftaki notu okuyorum…
“Bravo! İyi başladın sevgili doğum günü kızı! Telefonu kaptın! Güle güle kullan. Şimdi sırada yeni görevin var: Bulunduğun noktadan yürümeye başla ve kulağına gelen müzik sesini takip et. Şarkıyı çalan kişiye nakaratta eşlik et. Hediyenin ne olduğunu görmek için müzisyenin sana izleteceği videoyu seyret. Ve yeni görevini al…”
Kendimi “Görevimiz Tehlike” filminin kahramanı gibi hissediyorum.
Görevim var benim, hemen müziğin peşine düşüyorum.
Bahçede bir gitar sesi duyuyorum.
“Gel gel sarışınım!” çalıyor.
Koşarak gidiyorum, şarkıya eşlik ediyorum.
Müzisyen bir i pad uzatıyor, düğmeye basıyorum, bir video başlıyor. Dr Alban’ın “Hello Afrika” şarkısı eşliğinde bir Afrikalı kadın, tebrik ediyor bizi…
“Omar… Aisha… Aliaaa” filan diyor…
Bir şey kazanmışız ama ne????
Müzisyen bir zarf uzatıyor…
İçinden çıkanı görünce ne kazandığımız anlıyorum!
Maile Afrika seyahati…
En istediğim şey.
Bahçede sevinçten dans ediyorum.
AFACAN ÇOCUK GİBİYİM
Yaşam koçu üçüncü zarfı uzatıyor.
“Sevindin mi Ayşem? Sen, ben, Alya harika zaman geçireceğiz. Ama önce parkuru tamamlaman lazım. Benim de bu seyahatler için para kazanmam lazım! Bu nedenle Monopoly kutusunu bul. Yeni hediyenin nerede saklı olduğunu bu şekilde öğreneceksin.”
Detoks merkezinin için giriyorum ve Juice Bar’ın orada monopoly kutusunu buluyorum.
İçindeki kinder yumurtaları açıyorum, her birinden bir kelime çıkıyor, kelimeleri birleştiriyorum:
“Yeni hediyen saunanın önünde duruyor!” yazıyor.
Koşarak gidiyorum, siyah püsküllü bir çanta çıkıyor!
Hemen koluma takıyorum.
Sonra 4. zarfı uzatıyor yaşam koçum!
“Bugün doğum günün olduğu için, detoks uzmanların sana kıyak geçiyor. Yeni hediyen birazdan avuçlarında olacak!”
İnanılır gibi değil, Juice Bar’daki görevlinin uzattığı paketten bir Burger King kutusu çıkıyor…
Mutluluktan ölecek gibi oluyorum.
Üç gündür sadece sıvı içmişiz, bu whooper’ı kanımızın son damlasına kadar hak etmişiz…
Kim tutar beni, afiyetle götüreceğim derken…
Bir açıyorum, whooper süngerden!!!!
Sıra 5. zarfta….
“En karşı koyamadığın şeyin Whoper olduğunu biliyorum. Ama yağma yok! Kısmetinde sadece bir tasarım hamburger var şimdilik. Hadi bakalım kaldır popoyu. Bu tesiste bir oda var, içi sanki bembeyaz kar. O bembeyaz karın içindeki kırmızı karı bul. Pişman olmayacaksın!”
Gerçekten de bu tesiste böyle bir oda var, yerler kum yerine, bembeyaz tuz kaplı…
Koşarak oraya dalıyorum. Her yeri didikliyorum ve tuzun içine gömülü kırmızı paketi buluyorum.
İçinden bir bilezik çıkıyor. Hemen takıyorum bileğime…
Afacan bir çocuk gibiyim.
ŞİFRE NEDİR?
Geldik 6. zarfta.
“Buhar odasının yanındaki şifreli dolaplara git. Hediyenin olduğu dolabın şifresini öğrenmek istiyorsan 0533 728 18..’ya “Şifre ne?” yazarak mesaj at. Şifre geldiğinde dolabı aç, yeni hediyen seni bekliyor olacak…”
Ama ben salak olduğum için, “Şifre nedir?” cümlesi, o numaranın 532 ile başlayanına yolluyorum.
Haliyle cevap gelmiyor!
Adamın birine sürekli, “Şifre ne? Şifre ne?” diye yazıp durdum, kim bilir ne hissetmiştir.
Sonra hatamı fark edip doğru numaraya yolluyorum, şifre geliyor, heyecan içinde, dolabı açıyorum.
Hediyem bir kitap.
“Mesnevi’den Cevaplar…”
7. zarfı açıyorum.
“Kitabı kalbine yakın tutup, bir sayfayı aç… Cevap o sayfanın içinde olacak. Olumlu yanıt almışsan, kim tutar seni…”
Benim açtığım sayfada “Vazgeçme!” yazıyordu, gülümseyip devam ediyorum notu okumaya…
“Şimdi yaşam koçunla, tesisteki fitness odasına git ve haline şükret! Beterin beteri var, göreceksin orada! Trambolinde üç kere zıpla. Yeni hediyen gelecek…”
Koşar adımlarla, fitness salonuna giriyorum.
FELLİNİ FİLMLERİNDEN SAHNE
Hayatım boyunca gördüğüm o manzarayı unutamayacağım.
Fellini filmlerinden bir sahne.
Bir sürü şişman kadın!
Biri koşu bandında, biri bisiklet çeviriyor, biri kürek çekiyor ve hepsi birden bana bakıp gülümsüyor.
İşte o zaman anlıyorum ki, bir sürpriz organizasyonunda bir sürü insan görev almış.
Meğer bir hafta önce gelip mekana bakmışlar.
Meğer sevgilim, “Aisha Events ve Organizations”ın sahibi Hande Özcan ve Doğum Günü Mayfası’yla çalışmış.
Ben hala şaşkın bir tavuğum o sırada.
Ve çok saçma ama Yurt İçi Kargo geliyor.
Elindeki kutuyu uzatıyor…
Ama önce bir zarf!
“İyi ki doğdun annecim. Seni dünyalar kadar çok seviyorum. Sen beni hep güldürüyorsun, bana güç veriyorsun, her şeyi yapabileceğime beni inandırıyorsun. Müthişsin… Ama benim bilgisayarımdan uzak dur!!!!!” yazıyor.
Kutudan bir bilgisayar çıkıyor, Alya’nın hediyesi!
Sevinç çığlıkları atıyorum.
ÖMRÜMÜ VERİRİM
Ve sonunda 8. zarfı uzatıyorlar.
“Son görevine geçmeden seni ne kadar sevdiğimi bir kez daha hatırlatıyorum. Son hediyene sahip olabilmek için fitness salonunda gizli olan zili, “sıcak soğuk” oynayarak ve salondaki şişmanlardan yardım alarak bul. Zili çaldığında son hediyen gelecek, umarım beğenirsin!”
Ve ben Hande ve Doğum Günü Mafyası’nın tezahürattları ve sıcak soğuk çığlıkları eşliğinde buluyorum zili.
Çalıyorum.
Kapıdan Asyalı bir kız giriyor…
Birden fonda Asya müzikleri başlıyor, bütün o silikonla şişmanlaştırılmış kadınlar o müzik eşliğinde dans etmeye başlıyor…
O kadar komik ve harika bir görüntü ki…
Ve 8. hediyeyi uzatıyor Asyalı kız…
Nepal’de tracking…
Sevgilimle baş başa…
Artık bu son hediye nefesimi kesiyor…
10 yıldır hayalini kurduğum bir şeydi, her seferinde sevgilim reddediyordu, işte şimdi karşımda 45. Doğum günü hediyem olarak duruyor.
Bana hediyelerin en güzelini veriyor.
Ben de böyle bir adama ömrümü veririm!
Ama vermek istemiyorum, onunla böyle deli dolu yaşamak, sonsuz kadar birbirimize sürprizler yapmak ve birlikte yaşlanmak istiyorum.
2015’de hepiniz aşkla kalın, çünkü daha önemli hiçbir şey yok bu hayatta!!!
HAMİŞ: Hande Özcan ve ekibine sonsuz teşekkürler. Gerçekten sevgilimle birlikte beni uçurdular. Onlar kadar bu işleri iyi yapan yok. Ve Murat ve Tuba Arlı’ya da teşekkür derim. Film için sevgilime yardım edenler anlar. Ama en çok, en çok sevgilime teşekkür ediyorum. En büyük hediye sensin bana! Gelecek Ekim için hazır ol, başına geleceklere inanamayacaksın!
Paylaş