Şimdi benim gözümden Hanzade Doğan'ı izliyorsunuz: Öyle çok uzun boylu değil ama ailenin güzel kızı olarak tanınanı.
Gerçi, ben o ailedeki en güzel kadının, anne Sema Doğan olduğunu düşünüyorum. Özür dilerim Hanzade Hanım! Kararlı bir insan ve bu duyguyu yüzünde görebiliyorsunuz. Çok fazla tereddüdü yok. Sinirlendirirseniz bağırır, anlaşılıyor. Ama patron kızı olduğu için değil, kişiliği böyle olduğu için. Her konuda tutkulu olduğunu kabul etmek gerekiyor. Fakat bir tarafı da atılgan. Bu yüzden hata yapabilir, ama hata yaparım diye bir işi yapmaktan vazgeçmez, öyle bir insan. Ben şöyle düşünüyorum: Aydın Doğan'ın kızı olduğu için Milliyet'in başına gelmiştir, tamam kabul, ama sahip olduğu özellikler o yeri hak ettiğini gösteriyor. İsterseniz birlikte tanıyalım. Övgüleri bana, eleştirileri yine bana göndereceksiniz. İşten kovulmamı istemiyorsanız tabii!
Siz, ailenin hangi sıfatlarıyla tanınan kızısınız?
- Güzel olan. Öyle derler.
Peki, çılgın, cesur, ne yapacağı belli olmayan... Şehir efsanesi olarak hakkınızda yayılan böyle şeyler var. Doğru değil mi?
- Gözü kara olduğum doğru.
Sizin bir şey elde etmek için politik davranmadığınızı hissettiğiniz olur mu?
- Evet.
Aklınızdan geçeni söyleyen ve yapan bir tipsiniz yani.
- Evet, dobra. Düşündüğümü biraz daha az söylesem daha iyi olur galiba. İş ortamında da açığım. Öbür türlüsü bana zor geliyor.
Bu anlamıyla kardeşler arasında en açık olanı mısınız?
- Kesinlikle.
Peki son söylenmesi gereken şeyi ilk söyleyenlerden misiniz?
- 5 yıl önce öyleydim. Şu anda ne söylediğim kadar, nasıl söylediğimin de önemli olduğunu biliyorum. Kendimi doğru kelimelerle ifade etmeye çalışıyorum.
En kötü tarafınız nedir?
- Sürekli ‘‘Yapılması gerekenler’ listem var. Ajandam çok dolu. Sadece iş anlamında değil, hayatın her alanında, her şeye yetişmeye çalışıyorum. Oraya da gideyim, onu da yapayım, onu da okuyayım, spor da yapayım. Yoruyor insanı.
Her gün spor yapıyor musunuz?
- Haftada 4, 5 gün yapıyorum.
Nerede?
- Evde. Trainer'ım geliyor, onunla çalışıyorum. 6.5'ta kalkıyorum, 7'de başlıyoruz. Sonra duş, giyiniyorum ve işe geliyorum.
Yediklerinize dikkat ediyor musunuz?
- O da var ne yazık ki ‘‘Yapılması gerekenler’ listemde. Ben 8 kilo alıyorum, 8 kilo veriyorum. Şu anda 8 kilo almış durumdayım. O yüzden sadece siyah giyiyorum!
Sinirlerinize hakim olamadığınız oluyor mu?
- Ben sakin bir insan değilim. Tutkuluyum, haliyle sinirlendiğim oluyor.
31 yaşındasınız. Hiç evlenmemiş olmak sizin tercihiniz mi? Kendinizi evde kalmış baskısı altında hissediyor musunuz?
- Yok canım. Tabii ki evlenmemek benim tercihim! Açıkçası çok da anlamıyorum bu kurumu. Bana doğal gelmiyor. Bakıyorum, herkes ruh ikizini bulmuş. Nasıl bulmuşlar diyorum. Gerçekten, herkes küt diye bulabilir mi? Bu kadar kolay mı? İnsan doğuyor, anne babasını ve kardeşlerini seçme şansı yok, onlarla hep yaşamak zorunda. Sonra bir yaş geliyor, bu sefer de kendisine birilerini seçip yeni bir hayat daha kurma mecburiyeti hissediyor. Oysa ben özgürlüğüme düşkün biriyim.
Anneniz, babanız ne diyor bu dahiyane fikirlerinize!
- Onlara ters geliyor olabilir ama kabulleniyorlar.
Asi misiniz aynı zamanda?
- Protest ya da farklı olmak için böyle düşünmüyorum. Sadece böyle hissediyorum. Zaten öyle marjinal bir halim de yok. Evlilik meselesine bakışım şimdilik bu.
Hani siz çok varlıklı bir aileden geliyorsunuz ya, bir gün evleneceğiniz adamın da böyle bir aileden gelmesi mi gerekiyor?
- Yok canım!
Züğürt bir adamla da evlenebilir misiniz? Yoksa, davul dengi dengine teorisini mi savunuyorsunuz?
- Olur, niye olmasın. Sonuçta beraber yaşayacağın insanı seçiyorsun.
Sizle evleniyor olacak yani, ailenizle değil!
- Hayır, ailemle de evleniyor olacak! Benim bir aile gerçeğim var. Ve biz birbirine yakın bir aileyiz. Ama bizimkiler de ‘‘Aman çok iyi bir aileden gelsin, o da olsun, bu da olsun’’ diyen insanlar değil. İyi ve düzgün olması yeterli.
Sizin standartlarınızın onda olması gerekiyor yani. Finansal standartlardan söz ediyorum!
- Gerekmiyor. Zaten benim standartlarımda kaç kişi var ki? Yok öyle bir şey.
Bir insanın siniri bozulmaz mı? Ne yaparsan yap, kadın her zaman senden daha zengin!
- E çok korkunç bir şey moralini bozuyorsa. Takıntılı, kompleksli bir erkek o zaman!
‘‘Çocuk için geç kalıyorum’’ endişeleri...
- Hayır tıp ilerliyor. Hiçbir endişem yok.
KEDİDEN ÇOK KORKARIM
Gece hayatınız var mı?
- Pek yok. Her gece clubbing yapan biri değilim. Daha çok evdeyim.
Ev keyifleriniz neler?
- Tek başımayken kitap okumak. Bir de heykel yapmak. Geçen sene heykel dersleri almaya başladım.
Normal biri, heykelle ilgilenince kendi çapında yapar da, sizin birdenbire atölyeniz mi oluyor?
- Atölyemin projesi çizildi, çok pahalı geldiği için onaylamadım, hálá bekliyor. Şu anda çamurlar jimnastik salonunun bir kısmında duruyor. Orada yapıyorum.
Ne tür figürler?
- Çarpılmış kadın figürleri! Soyut diyebiliriz.
Hayatta en çok kedilerden korkmanızın özel bir sebebi var mı?
- Var. Beş yaşındayken, Uludağ'da bir kedi saldırmıştı üzerime. Hayatımın en berbat gecesiydi, sabaha kadar ağladım. Kuzenlerimle birlikteydim. Ve babam beni gelip almak zorunda kaldı. Çok yenmeye çalıştım bu kedi korkumu, ama yenemedim.
- Sonradan söyledik. O an anne babayı düşünmedik. Önce Vuslat çıktı yaptı. O kadar yüksekti ki ben inmek istedim. Sadece bileğinden bağlısın, kendini 75 metre boşluğa bırakıyorsun. Ama sonra atladım.
Nasıl bir his?
- Müthiş! Gerçi korktum. Paraşütle atlamak ya da freefall gibi değil. O sporlarda, çok kısa sürede paraşütün açılıyor. Bungee'de bir buçuk dakika o hissi yaşıyorsun. İniyorsun aşağıya ve tekrar 75 metre yukarıya çıkıyorsun, iniyorsun, çıkıyorsun. Geçen hafta da Courchevel'de dağdan kanatla atlama yaptım. Ama o da bungee kadar heyecan vermedi.
Bungee'nin fotoğrafı var mı?
- Var da, kim bulacak şimdi o fotoğrafları. Bir de gidip gece fotoğraf mı arayacağım? Hem bikinili o fotoğraflar!