Paylaş
‘Deliha’ları çok sevdim ben. Sen o seriyle erkek komedi dünyasına kafa mı tuttun?
Deliha’nın ilk filmi çok yadırgandı başta. Afişte tek başına bir kadın karakter o kadar az ki! Türkiye’de de dünyada da. Erkeğin kadın komedisine bilet alması zor. Hâlâ da zor. Bütün dünya kadınları olarak bu önyargıyı kırmaya çalışıyoruz. O yüzden, erkek komedi dünyasına değil de seyircinin önyargısına kafa tuttum diyelim.
Seni Recep İvedik mizahı yapmakla eleştirdiler, buna vereceğin cevap nedir?
Şahan’ın çok üstüne gidiyorlar, gittiler. Komedinin amacı güldürmek. Ve mizahın farklı çeşitleri var. Biri İngiliz komedisi sever, diğeri Amerikan. Biri diyalogdan hoşlanır, diğeri beden komedisinden. Benim o noktada eleştirildiğim için üzüldüğüm şey şuydu: Başka bir filmi taklit etmişim gibi lanse edildi. Oysa kendi küçüklüğümde de olduğu gibi, erkekler tarafından kabul görmek veya kendini savunmak ve korumak amacıyla hafif erkeksi hale girmek zorunda kalmış, sevimli ama kaba saba bir kız çocuğu hikâyesiydi o. Yeri gelmişken kendimi de eleştireyim...
Evet, dinliyorum...
İlk filmde cinsiyetçi birkaç şakam vardı. Uyardılar. O yüzden sonraki filmde hepsini yok ettim! Çünkü haklılardı. Artık Deliha’yı kıyafet alışverişi, kuaför, makyaj ve zayıflama çabaları olan “müzikli bir güzelleştirme fırtınası” içinde göremeyecekler.
‘ELTİLERİN SAVAŞI’ GELİYOR
Biraz da yeni filmini, ‘Eltilerin Savaşı’nı anlat...
Yönetmenimiz Onur Bilgetay. Bu film diğer hepsinden farklı oldu. Dört başrol var. Ben hayatımda hiç bu kadar gülme krizine girdiğim için sahne kestirmedim. Çok çok eğlendik çekerken! Tabii Onur bize çok kızdı. Merve Dizdar çok sinir bozucu bir oyuncu. Ona hayranım. İki enteresan elti olduk filmde. Eltiler bayılacak. Bir de kocalarımız var. Uraz ve Ferit. Kocalar da bu filme gidip bir “Oh!” çekecek, “Bizi de anlayan birileri varmış!” diye...
Komediden başka bir şey yapamaz mısın sen?
Yaparım. Korkuyu iyi beceririm. Adrenalin sevdiğim için. Çocukluğumdan beri etrafımdakileri korkutmayı çok seviyorum. Bir de iyi bir korku filmi izleyicisiyimdir. En dandiğini bile severim. Radyasyon yemiş kocaman hamsilerin insanlara saldırmasıyla ilgili bir film olsun, yine izlerim...
Sesini beğenmiyor insanlar. “Sempatik bir yüz, ama ultra antipatik bir ses tonu. Ses ameliyatı olmayı düşünür mü?” diyorlar! Sinir oluyor musun böyle yorumlar okuyunca?
(Gülüyor) Valla haklılar! Bir süre sonra kulak tırmalıyor! Ama seven de var. Nodül varmış ses tellerimde. Ameliyat olursam düzelecek. “Bir anda kendime çok yabancılaşır mıyım?” diye korkumdan yapamadım.
‘KADIN KADININ DOSTUDUR AMA BUNU UNUTMUŞTUR’
“Allah çirkin şansı versin!” de diyorlar. Oysa acayip güzel bir kadınsın. Manyak mı bunlar? Nedir bu düşmanlığın sebebi? Sadece kıskançlıkla ya da Barış’la açıklanabilir mi?
“Ne kadar özel bir kadın demek ki bu kadar özel bir adamı etkilemiş!” ya da “Ne kadar özel bir adam demek ki bu kadar özel bir kadını etkilemiş!” diyememelerinin sebebi, alışılmış ve alıştırılmış kalıplar. Birisine “Sevgilin nasıl biri?” diye sorunca, “Zengin, çok yakışıklı, işte arabası şu...” diye cevap geliyor yeni nesilden. Çok çok üzücü. Oysa “Sevgilimle çok eğleniyoruz. Diyaloğumuz çok iyi. Beraber üretiyoruz. Hiç sıkılmıyoruz!” gibi cevaplar duymak lazım. Ah keşke...
Sen de tam tersine “Kadın kadının düşmanı değil, dostudur!” diyorsun. Bu sana yapılan düşmanlığın önünü kesmek için mi? Gerçekten inandığın için mi?
“Kadın kadının dostudur ama bunu unutmuştur!” diyorum aslında. “Eltilerin Savaşı” filminde izleyeceksiniz, tam da bunu anlatıyorum.
Peki bu kadar özgüvenli olmayı neye borçlusun?
Aileme bence. Babam okul birincisi olduğumda kızmıştı. “Üçüncü olmak daha iyidir!” dedi. Hatta çok ders çalıştığımda, “Bırak artık ya!” deyip dururdu. Annem de “Ne olursa olsun hep arkandayım yavrum!” diye büyüttü beni. Rol modeli olarak çok güçlü bir kadındır. Abim de her zaman beni genişletmeye, yaşamsal olarak zenginleştirmeye çabaladı. Ben de üstüne gözlem yeteneği ve merakımdan dolayı çok insan izledim, inceledim. Psikolojiyi severim. Tekrar üniversiteye gitsem psikoloji seçerdim. Kendime bakmayı, analiz etmeyi, psikoloğa gitmeyi, psikiyatra danışmayı çok severim. Bir de galiba insandan korkmuyorum hiç.
HAYAT LUNAPARK GİBİ OLSUN İSTİYORUM
Sen kendini komik buluyor musun?
Buluyorum. Bulunduğum ortamın ihtiyacına göre komikleşiyorum. Çocuk, genç, yaşlı, yabancı... Hepsine ait ayrı kodum var. Çocukluktan gelen gerginlik sevmeme durumu sanırım. Masada bile otururken, sessizlik olduğunda paniğe kapılıp hemen aktive ederim ortamı. Hemen güldürmeye çalışırım herkesi. Manyaklık. Otur, başkası yapsın di mi? Yok. İlle de ben!
Espri yapmak, espri patlatmak bir maske mi aynı zamanda? Senin kalkanın mı?
Olabilir. Kıyafet olarak devamlı gülümseyen biriyim. Ama aslında içimde çok duygusalımdır. Dalga geçilecek kadar fazla ağlarım mesela! Hayatın dramı ve derinliği beni korkutur. Lunapark gibi olsun istiyorum hayat. Kahkaha, eğlence, mutluluk... Hakikaten bak, söyleyince düşündüm de çocukluğumdan beri en sevdiğim şey lunaparka gitmek. Yurtdışına gittiğimde de ilk baktığım şey “Lunapark var mıymış yakında?” oluyor.
Paylaş