Günün birinde okullarda Korku, Kızgınlık, Kıskançlık, Özgüven Eksikliği gibi dersler olacak...
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Ben bayıldım bu adama. Beynimi uçuran şeyler anlattı.
Şuna inanabiliyor musunuz ya da hayal edebiliyor musunuz: Günün birinde adı güzel olan ama hiçbir işe yaramayan Hayat Bilgisi dersleri yerine, Özgüven Eksikliği dersleri olacak. Ve birileri bize, hayatta güvensiz bir kuşa dönmemek için korkularımızı nasıl yenebileceğimizi anlatacak. Ben koşa koşa giderim mesela o derse. Giderdim yani. Ah ah yaşlanmak ne fena. Simon Woodroffe sıradan bir adam değil. Öyle havalı unvanların ardına gizlenen egosu şişik bir adam hiç değil. Acayip şeyler anlatıyor ve bir filozofu, bilgeyi andırıyor. Onunla röportaj yapmanın sebebi İngiltere'deki YO! Sushi zincirinin sahibi olması. O da neyin nesi? Yemek yemenin bir eğlenceye dönüştüğü bir restoran anlayışı. Bugün YO! Sushi, doğum yeri Londra'nın dışına taşarak farklı pazarları zorlayan bir marka haline geldi. Woodroffe da hababam İngiltere'de yılın girişimcisi, yılın bilmemnecesi seçildi. Haliyle, 12-13 Aralık'ta düzenlenen Marka 2002 Konferansı'nda konuşmacı olarak Türkiye'ye davet edildi. Gazeteci olmanın en şahane tarafı da böyle olağanüstü adamları daha önceden sorguya çekebilmek. Söylüyorum size, bu adam tanımaya, dinlemeye fevkalade değer...
HAMİŞ: Bir de sürprizi var. Çenemi tutmaya söz verdim. Ama şu kadarını söylememde sakınca yok. Marka konferansının sonunda öyle bir numara çekecek ki, şaşırıp kalacaksınız. Sizce Simon ne yapacak?
a) Suşi yapacak b) Tamamen soyunacak c) Hamlet'ten bir bölüm oynayacak: ‘‘Marka olmak ya da olmamak’’ d) Şarkı söyleyecek e) Nazım Hikmet'ten bir şiir okuyacak... Alnıma silah dayasanız da söylemem. Simon Woodroffe da bu konferansların fikir anası ve düzenleyicisi Ayşegül Yürekli de öldürür beni. Bir zahmet gidip, olayı yerinde takip edeceksiniz...
Eğitiminiz nedir?
- Eğitim mi dediniz? Pardon? Ben 16 yaşında okuldan ayrıldım. Geleneksel İngiliz yatılı okulları açmadı beni. Güya 18 yaşında dışarıdan lise bitirme sınavlarına girecektim, onu da yapmadım...
Peki, geçerli bir eğitim almadan hayata devam edebilme cesaretini nereden buldunuz?
- Okuldan ayrılmak otoriteden uzaklaşmamı sağlayan bir macera gibiydi. Tabii ki önceleri ‘‘Aman Tanrım ben n'aptım?’’ dedim. Hayat, benim için müthiş bir mücadeleye dönüştü. Bu süreci kim olduğumu ve gerçekten ne istediğimi keşfetmek takip etti ve ardından... Başarı geldi. Ama itiraf etmem gerekiyor, tüm bunlar için 40 yaşını beklemem icap etti.
Yani şunu mu söylemeye çalışıyorsunuz: ‘‘Eğitimsiz de oluyormuş. Bana bakın, ben hayat okulu mezunuyum!’’
- Evet, eğitimden daha önemli şeyler var bence. Genç bir insanın kendine ilham verecek, harekete geçirecek, şevkle, zevkle yapacağı işler bulması mesela. İnsanlar genellikle güvenli yolları tercih ediyorlar ve ne yapıyorlar? Gidip, sırtlarını dayayabilecekleri havalı bir eğitim alıyorlar. Sonra da hayallerinin dışında kalan işleri yapmak zorunda kalıyorlar. Bazı insanların bütün ömürleri, kendileri için çok da anlamı olmayan salak bir mücadeleyle geçiyor. Ama farklı örnekler de var tabii.
Yaşam, siz başka planlar yaparken başınıza gelen şeylerdir
Sizin için geçerli olan kurallar, kızınız için de geçerli mi?
- Elbette. Şimdilik yaptığı herşeye karşı hevesli ve istekli. Ama bir teenager olduğu için tembel olmayı tercih ettiği zamanlar da oluyor. Allah'tan her konuda fikrimi alıyor. Birileri bana ‘‘Kızın teenager olduğunda korkunç zamanlar yaşayacak ve sen bir baba olarak umutsuzluğa kapılacaksın’’ demişti, ‘‘Seni suçlayacak, seni çileden çıkaracak. Ama unutma ki, böyle davrandığı zamanlar aslında senin desteğine en ihtiyaç duyduğu zamanlar olacak.’’ Bu nasihatı hiç unutmamaya çalışıyorum. Onu anlamaya uğraşıyorum.
İş hayatında fazla eğitimli olmanın zararı var mıdır?
- Eğitimli başarılı insanlar da tanıdım, eğitimsiz başarılı insanlar da. Genelleme yapamam ama şunu biliyorum: Bizler okul ve sınav baskısı üzerimize çökmeden 12 yaşına kadar yaratıcı ve hayalperestiz. Sonra sistem bunu bir şekilde yok ediyor. E benim durumumda yok olmadı. Çünkü sistemi bir anlamıyla reddettim ben. Büyümek ve hayat o kadar karmaşık ki aslında, plan-mlan da yapamıyoruz. Yaptığımızı zannediyoruz. John Lennon'un bir zamanlar yazdığı gibi: Yaşam, siz başka planlar yaparken başınıza gelen şeylerdir!
Okuldan ayrıldığınız için hiç pişman olmadınız mı?
- Birkaç kez cidden korktum. Ama tuhaf bir şekilde salgıladığım adrenalin beni ileri götürdü, yukarılara taşıdı. Tersi de olabilirdi. Ben düşebilirdim! Şanslıydım. Tabii şu da var: Ne kadar çok denersen şansın o kadar çok olur. Bazı golf kuralları iş hayatı için de geçerli...
16 YAŞINDA OKULU TERK ETTİ AMA İNGİLTERE’DE YILIN GİRİŞİMCİSİ SEÇİLDİ
Eğitim sizce insanın iş hayatına dair ne tür reflekslerini azaltıyor?
- Valla okul eğitimi ya da hayat üniversitesi eğitimi, hangisinden söz edersek edelim, insanın önce kendini anlaması ve geliştirmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Mesela korku, kızgınlık, kıskançlık, depresyon, özgüven eksikliği vesaire gibi duygularla başa çıkmayı öğrenmemiz icap ediyor. Tüm bunlar öğrenilebiliyor. İddia ediyorum, görün bakın, günün birinde bunlar okullarda da öğretilecek, böyle dersler olacak. Ancak bu tür olgunluklar insanı başarıya götürüyor. Bazı insanlar ‘‘E iyi ilişkiler kurabiliyor, böyle bir yeteneği var’’ der mesela, iyi de o söylenen şey nasıl oluyor, gökten zembille inmiyor ki. İyi ilişkiler, ancak siz onlar için hazırsanız gelişebiliyor. 21 yaşında olgunluğu yakalamış ama buna karşılık 51 yaşında pek çok şeyi ıskalamış tonla insan tanıyorum...
Sizin kadar eğitimsiz bir adamın, İngiltere'de yılın girişimcisi seçilmesi garip değil mi diye soracaktım, vazgeçtim...
- Evet çünkü normal. Benim gibiler zaten girişimci olmak zorunda. Çünkü bizim gibileri kimse işe almıyor...
HİÇBİR KADIN SUŞİYE HAYIR DİYEMEZ
Eğlence sektörüyle uğraşırken suşi işine girmek nereden aklınıza geldi?
- Benim yaptığım sahne tasarımı işine başkaları da girmeye başlayınca... Ünlü mimarlar filan... Bu işten ayrılmanın zamanı geldi dedim. Bir buçuk yıl boş gezenin boş kalfasıydım. Sonra hiçbir yaratılıcık içermeyen televizyon haklarının satışı işiyle uğraştım. Tam 7 yıl. Ve zamanın boşa akıp gittiği hissine kapıldım. Perakende işleri ilgimi çekiyordu. Bir gün Japonya'da Kaiten Sushi'yi buldum ve bunu Yo! Sushi'ye dönüştürdüm...
Suşi insanlara yiyecekten daha fazla ne ifade ediyor?
- Suşi, doğunun gizemedir. Sağlıklı ve biraz şatafatlı bir şeydir. YO! da cesaret demektir. Yani markamız yenilikçi, biraz da küstah.
‘‘Slowfood’’, ‘‘fastfood’’, suşi tam olarak ne ‘‘food’’?
- Zarif fast-food!
Suşi yemenin insana sağladığı ekstra bir avantaj var mı? Mesela statü sağlar mı? Çeşitlerin isimlerini bilmek havalı bir şey midir?
- Bazı insanlar bunu böyle görebilir. Palavra tabii. Ama her konuda olduğu gibi Japon yemekleriyle ilgili de öğrenecek çok ama çok bilgi var. Biz insanlara zevk sunuyoruz. Onlar da bağımlı hale geliyor. Ama sağlıklı bir bağımlılık bu!
Dünyanın her tarafında pahalı. Neden?
- Ben buna ‘‘Büyük Japon Suşi Üçkağıdı’’ diyorum. Sonuçta pirinç ve balıktan ve çok da pahalı olmayan birkaç malzemeden söz ediyoruz. Bence pahalı olmasının sebebi, suşiyle birlikte yediğimiz efsanenin boyutu...
YO! Sushi başlarken, bir zincir haline dönüşebileceğini düşündünüz mü?
- Elbette ki hayır. Ben hayatımı kazanmak için bir lokanta açtım. O kadar. Ama kısa bir sürede bir ışık gördüm ve peşinden gittim. Açılıştan kısa bir süre sonra bir marka olacağımız günleri düşleyip, şöyle söyleyeceğim günleri hayal ettim: ‘‘Bir zamanlar sadece bir suşi barıydık...’’ Adım adım bu hayalim gerçekleşti.
Peki suşiden bir marka yaratmak akıllıca bir iş miymiş?
- Bilmem ama ben bunu yaşadım ve halimden memnunum!
Kolay mı oldu zor mu peki?
- Her ikisi de. Pazardaki boşluğu yakaladığınız anda, kapılar kendiliğinden açılıyor. Ben yapabileceğimin en iyisini yapmaya inanırım ve devam ederseniz, o tepe atlama noktalarına ulaşırsınız. Sizi durdurabilene aşkolsun. Ve başarı, hiç düşünmediğiniz biçimlerde sizi bulur... Ama tabii korkulu anlar da yaşamadım değil. Parasızlık boktan bir duygu. Özellikle de maaş ödeme günlerinde!
Gelecek haftaki Marka 2002 konferansında neler anlatacaksınız?
- Kendi başıma gelenleri tabii...
İstanbul'da tanıdığınız, arkadaşım diyebileceğiniz insanlar var mı?
- Cefi J. Kamhi var. İstanbul'a geldiğimde onunla görüşeceğiz.
Bu arada siz televizyon seyretmiyormuşsunuz. Neden korkuyorsunuz?
- Artık seyrediyorum. Bir adet televizyonum bile var. Okumaya ve başka şeylere vakit ayırmak istediğimden atmıştım. Çünkü ekrana yapışık kalıyordum. Bir de kendimi kötü haberlerden korumak istiyordum. Sonra şunu fark ettim: Yeryüzünde iyilikler, kötülükler kadar yaygın ama televizyoncuları daha çok kötülükler ilgilendiriyor. Ama yapacak bir şey yok. Televizyon seyretmemek buna bir çözüm olmuyor. Zaten onların ne düşündüğü de artık beni ilgilendirmiyor...
Son olarak: Suşi bir kadını tavlamaya yardımcı olur mu? Cevabı bir de bu işin uzmanından alalım...
- Hiçbir kadın suşiye hayır diyemez! Hele söz konusu kişi bir suşi restoranının sahibiyse... Yoksa bu bir teklif mi?