Paylaş
Hepsi birbirinden renkli tipler, güzel sanatlar öğrencileri, endüstri tasarımı mezunları... Başörtülüsü, dövmelisi.. Köy kökenlisi, şehirlisi... Okul görmemişi, kolejlisi... Genci, yaşlısı... Ortak özellikleri, çoğunluğu kadın. O yüzden her türlü ayrıntı düşünülmüş. O yüzden bu kadar lezzetli, özenli, keyifli.
Ve o yüzden, yıllara meydan okuyor. Kaptanları Candan Aslanbay. O, hayalini gerçekleştirmiş biri. Yer bulmak zor. Millet, günbatımını daha da önden izleyebilmek için birbiriyle kavga ediyor. Limoncular da tatlı tatlı onları, buranın bir sinema olmadığına ikna ediyorlar. Ben hep kahvaltı için dadanırdım Limon’a. Bu sene günbatımına da gitmeye başladım. En geç 19.30 gibi orada olup pozisyon almak, manzara çekmek için kameraları hazır tutmak ve içkini ısmarlamış olmak veee bir-iki yudum almak gerekiyor. Çünkü o turuncu top, renkten renge girmeye başlıyor ve yavaş yavaaaaş aşağı iniyor...
Bir heyecan, bir heyecan, herkes dilek tutuyor, fotoğraflar çekiliyor, müthiş bir coşku oluyor ve sonra hoooop güneş, geldiği yere gidiyor! Her akşam orada günbatımı kutsanıyor ve güzel oluyor. 16 yıldır havasından hiçbir şey kaybetmeyen Limon’un yaratıcısı Candan Aslanbay’la röportaj yaptım.
Yaşasın kadınlar!
Limon, senin cennetin! Ve 14 yıldır hep popüler. Bir sürü mekân açılıp kapanıyor, Limon hep cazibe merkezi. Sırrı ne?
- Adı üstünde, sır! Söylemem... (Gülüyor) Eğer gerçekten bir sırrı varsa, bitmeyen heyecanım ve hayallerim olmalı! Bir arkadaşım, “Limon, Candan’ın hayal bahçesi” diyor. Hoşuma gidiyor bu tanım. Gerçekten de çok emek ve zaman verdiğim bir yer burası. İnsan, bir yere ruhunu verince de, orası onun aynası oluyor...
Peki burayı bunca yıl tepede tutan ‘kadın enerjisi’ mi?
- Cinsiyetçi olmak istemiyorum, oğlum Canbay en büyük destekçim. Mutfakta ve serviste de şahane erkek çalışanlarımız var, haklarını yemek istemem. Ama bu sorunun yanıtı yine de evet!!! Artık hepsi arkadaşım olan kadın çalışanlarımla, başka bir gezegenin diliyle konuşuyoruz. Biz kadınlar, zaten her şeyi başka türlü yapıyoruz. Haklısın; yaratıcı, yapıcı ve eğlenceliyiz. Üçü bir araya gelince de yenilikçi oluyoruz!
Siz nasıl bir ekipsiniz?
- Değişik yaşlarda genci, yaşlısı, başörtülüsü, dövmelisi, köy kökenlisi, şehirlisi, okul görmemişi, üniversitelisi, kolejlisi, sabahın erken saatinden geç saatlere kadar bir arada aynı dili konuşabilen kadın yoğunluklu bir grubuz. 50 kişilik bir ordu. “Aile gibiyiz” dememeye özen gösteriyorum, hissediyorum ki Limon çalışanları arasında aile olmaktan öte bağlar var!
BİRLİKTE YAŞAYARAK ÇOĞALMAK
Alya büyüdüğünde, mümkünse sizin dükkânda garsonluk yapmasını isterim, çünkü şahane tipler çalışıyor! Bir kısmı güzel sanatlar öğrencisi, bir kısmı endüstri tasarımı mezunu. Nereden buluyorsun bu pırıl pırıl tipleri?
- Sözünü ettiğim bağ bu işte! Bulduğum yerde bağlıyorum onları! (Gülüyor) Limon’dan geçmeyen arkadaş, eş, dost çocuğu yok gibi. Üniversite sonrası beyaz yakalı gruba dahil olmak istemeyip, burada çalışmayı tercih edenler var. Onlar da, kazandıklarıyla kış dönemlerinde başka ülkelere seyahat ederek deneyim kazanıyorlar. Bir de yaz döneminde çalışarak okul giderlerini karşılayanlar ya da tüm kazandığını ailesine gönderenler var. Alya da isterse gelip çalışabilir, ama 15 gün deneme süresi var. Performansına bakacağız tabii!
Herkesin katkıda bulunmak istediği, ortaklaşa üretim yapılan bir yer Limon, nasıl sağladın bunu?
- Özel bir şey yapmadım. Ama herkesin burada iyi yaptığı şeyi gönüllü olarak yapmak istiyorum. Ben sadece “Limon adına saksıları boyamak ister misin? Mönü kapaklarımızı tasarlar mısın? Sandalyelerimize resim yapar mısın?” diye ricada bulunuyorum. Gümüşlük’te yaşayan yaratıcı, yetenekli o kadar çok kişi var ki, çok şanslıyım. Fazladan yaptığım şey, eski bir gazeteci olarak, haber refleksiyle davranmak. Kimin neyi iyi yaptığını sezmek, sonra doğru zamanı bulmak ve can alıcı soruyu sormak. Çok az “Hayır” cevabı alıyorum. Bir sürü insanın eli, emeği, izi, enerjisi, sevgisi, imzası var Limon’da. En çok bu hali seviyorum galiba, birlikte yaşayarak çoğalmayı...
Bir de esnaf lokantan vardı Gümüşlük’ün içinde, o ne oldu?
- Devam. Adı ‘Limon Aile Lokantası’. Kasımda açıyoruz, nisanda kapatıyoruz. Lokantamız köy içinde. Hem sağlıklı yemekler yiyoruz hem de orası buluşma noktamız.
KAHVALTI KEYİFLERİ
Neler mi yiyebilirsiniz? Başlangıç olarak bir bardak, salatalık, kabak, yeşil elma, zencefil ve tarçın karışımlı green juice içebilirsiniz. Şöyle bir içiniz temizlensin. Sonra dalın... Glütensiz ekmek ve siyah buğday ekmeğiyle ‘Çingene salatası’ iyi gidiyor. İçinde çökelek, az zeytinyağı, biber karışımı, çörekotu, susam var ve bol sevgi var. Salatayı mideye indirirken bir sessizlik oluyor zaten. O kadar lezzetli ki, konuşmakla vakit harcamak istemiyorsun. Ve sonra yerli kırma zeytin çeşitlerine yoğunlaşıyorsun. Ardından yumurtalar geliyor. Reçellerden hiç bahsetmiyorum. İnsanın aklını başından alıyor. Allah’tan bazılarını satın almak mümkün...
YOK BÖYLE BİR GÜNBATIMI!
Kahvaltı ve günbatımınız özellikle meşhur. Neler var?
- Kahvaltı, hayatta en sevdiğim öğün! Ben ne seviyorsam, onlar var. Benim için her kahvaltı, bir pazar kahvaltısı gibi törensel olmalı. Bu yıl kendi ekmeklerimizi de yapmaya başladık. İstiyoruz ki misafirlerimiz lezzetle beraber sağlıklı şeyler de yesinler. Limon’dan çıkarken mideleri de, ruhları da mutlu ve huzurlu olsun. Limon’a özgü günbatımı mönüsünde ise, yaz boyunca ay ay, gün gün denize batan güneş var! Eşsiz!
Tavsiyem: Günbatımında mutlaka gelincik kokteyli. Tadı da rengi de süper. Ne yazık ki gelincikler, her yıl Bodrum’daki yapılaşmayla biraz daha azalıyor, inşallah yaz boyu herkese yeter. Acele edin! Bir diğer favori kokteylim, bölgenin yeşil mandalinaları ile yaptıkları silencio. Ama ben sonra rakıya geçiyorum. Açık havada insan hiç sarhoş olmuyor. Oh, içtikçe içiyor. Ve güzelleşiyor.
ŞAMPANYA KOYU’NDAN DENİZE GİRMEK
Senin Bodrum vazgeçilmezlerin ne?
- Bu yarımadanın havasına, ışığına, kokusuna, gökyüzüne, denizinin rengine bayılıyorum. Çarşambaları Yerel Tohum Derneği’nin pazarından Limon için alışveriş yapıyorum. Oradaki üreticilerden doğaya dair yeni şeyler öğrenmeyi, Dereköylü Fatma’nın bahçesinden çilek ve limon toplamayı, Kocadağ’ın arkasındaki Şampanya Koyu’ndan denize girmeyi, Gümüşlük köy kahvesinde arkadaşlarımla buluşmayı seviyorum. Bütün tatsız yapılaşmaya rağmen, kendimi doğaya daha yakın hissediyorum. Yeni doğmuş bir kuzuyu, buzağıyı kucaklamak burada çok kolay. Ruhum her gün yeniden aydınlanıyor.
Paylaş