Paylaş
Benimki Bodrum’um ‘eski zaman yazları’ gibi.
Basit bir ev.
Mis kokar, tertemizdir.
Az eşya vardır.
Çıplak ayak dolaşılır.
Klima vardır ama sadece geceleri çalıştırılır.
Günün diğer zamanlarında pencereyi açarsın, perdeler uçuşmaya başlar.
Bazen de rüzgâr, vu vuuu eder, panjurlar çarpar.
Beyaz pikeleri boynuna kadar çekersin, birbirine sarılarak uyursun.
Fonda hep çocuk sesi vardır.
Kahkaha, kıkırdama...
Güzel kızartma kokuları gelir bir yerlerden.
Omuzun güneş yanığından sızlar ama tatlı bir sızıdır.
Bir güzellik gelir üzerine.
Daha ince, daha sıkı olursun.
Hiç ölmeyecek gibi hissedersin.
Genç hissedersin.
Arabalara doluşulur bir yerlere gidilir, her akşam başka bir yer, cümbür cemaat yemek yenir.
Aile. Arkadaşlar. Huzur. Güven. Öğle uykuları. Mısırcı, bademci, pideci, mantıcı. Tabii ki rakı-balık. Deniz börülcesi. Öldürücü mezeler. Evet, çok yüzülür. Ama çok da yemek yenir. Mide fesadı geçirilir.
Uyku göz kapaklarına abanır...
Sonra bir divana devrilip kestirilir.
Derken yeni bir enerji...
“Bu akşam ne yapıyoruz?” denir.
BU RUTİNİ SEVİYORUM
Kimilerine göre sıkıcı.
Ama ben seviyorum.
Bu basitliği, bu aynılığı, bu rutini.
Bu yüzden, her sene, evi aynı yerde tutuyorum.
Sevgilim hafta sonları dahil oluyor.
O gelmeden çarşaflar değişiyor, gidilecek yeni yerler araştırılıyor, ona hazırlık yapılıyor.
O da seviyor, ‘eski zaman yazları’nı.
Belki de sevilen, gün geçtikçe edinilen alışkanlıklar, rutinler...
Onlara bir başka bağlılık hissediliyor.
Onlar bize güven veriyor.
KIZIMIN KIZLAR ÇETESİ
Her yaz, kızımın biraz daha üyüdüğünü görüyorum.
Onu da burada anlıyorum.
Bayılıyorum çocuksu coşkusuna.
Bikinisi üzerinde, saçlarını ata ata ortada dolaşmasına.
Saçma sapan korkularına.
Bitmez tükenmez meraklarına.
Sorduğu sorulara.
Arkadaşlarına olan bağlılığına.
Kızlar çetesi kurmalarına.
Küsüp barışmalarına.
İtiş kakışlarına.
İskeleden atlamalarına.
Burnunu iki parmağıyla tutuşuna.
Çivileme, balıklama, bombalama diye saymasına.
Kendini suya bırakmasına.
Renkli oje merakına.
Ben yukarıda, evde yazı yazıyorum, ama onun aşağıda, onlarca çocukla birlikte parkta, plajda, suda, kumda, yelkende, iskelede hayatından memnun olduğunu biliyorum.
ONUN DENİZİ VE ARKADAŞLARI
Bu site...
Onun sevdiği site...
Onun denizi, onun plajı, onun arkadaşları, onun mısırcısı, mantıcısı, pidecisi, gözlemecisi, esas olarak onun eğlenceleri...
Ama onun mutluluğu benim mutluluğum.
Basit, huzurlu, şatafattan uzak bir yaz.
‘Eski zamanların yazları’ gibi.
Her sene, daha yaratıcı, daha farklı bir tatil istediğimizi söylüyoruz.
Ama her seferinde yine buraya, Yeşilyurtlular Sitesi’ne geliyoruz.
Çünkü rutinler, alışkanlıklar, devam eden dostluklar, aslında kızımız kadar bize de iyi geliyor.
LİLO VE HIMM DA BİZLE
Kendime de şaşırıyorum.
Her sene başka bir ev ama her evi kendimize benzetiyoruz.
İstanbul’dan koltukların üzerine serecek örtüler getiriyoruz, masa örtüleri, yatak örtüleri, havlular, çarşaflar, hızımızı alamayıp duvara asacak resimler...
Onları asıyoruz ki, bir ay boyunca yaşayacağımız ev, biz gibi olsun.
Bir sürü fotoğraf da getiriyorum, duvara, gardrop kapaklarına kolaj yapıyorum.
Hiç üşünmeden.
Tabii ki tavşanımız Hımm ve kaplumbağımız Lilo da geliyor.
Onlar da ailenin ferdi, İstanbul’da kalacak halleri yok.
Maalesef uçakla gelemiyorlar.
Artık didişmekten yoruldum.
Uçak şirketlerine sormuyorum bile.
Direkt arabayla.
Sadece İstanbul’dayken Alya’ya birlikte Hımm’ın kulağına fısıldıyoruz, “Burada ormanda hayatından memnunsun ama biz bir ay yokuz, seni kimselere emanet edemeyiz, bizimle geliyorsun, biraz sıcak ama idare edersin...”
İnanır mısınız, laf dinliyor.
O ailemizin kablo yiyen ferdi.
Bu alışkanlığı değişmedi, kimsenin özü değişmiyor.
BİRKAÇ KÜÇÜK DOKUNUŞ
Bu seneki ev sahibimiz Dr. Gülçin Hanım.
Evi tutarken görmedim bile.
Artık bunların da önemi yok, birkaç küçük dokunuşla her yerin güzelleşebileceğini biliyorum.
Bütün evin kablolarını alüminyum folyoyla kapladık.
Hımm o zaman yiyemiyor, o şekilde kemirmek hoşuna gitmiyor, dişleri kamaşıyor.
Kamplumbağa Lilo, Bodrum güneşinde iyice bir mayışıyor, gündüzleri güneşlenmeye çıkıyor, bir kayası var onun üstüne çıktığında, tezahüratımızla birlikte cup diye suya atlıyor, tıpkı Alya gibi.
Ve tuhaftır, Hımm ile Lilo, tavşan ile kaplumbağa çok iyi anlaşıyor.
Bazen Lilo’nun kafasını kabuğundan iyice çıkartıp gözlerini Hımm’a diktiğini görüyorum.
Çoğunlukla yan yanalar. Biz duymuyoruz ama onlar konuşuyorlar.
Hımm’ın yerde huzur içinde öyle bir yatışı var ki taşların üzerinde, “İşte yaz bu!” diyorum.
ARABADA NİL’İN CD’Sİ
Televizyon yok.
Diziler, kötü haberler, magazin programları yok.
Çizgi film bile yok.
Alya bol bol resim yapıyor, hikâyeler yazıyor ve esas olarak arkadaşlarıyla oynuyor. Hazırlanıyorlar, giyiniyorlar, çıkıyorlar, giriyorlar, gülüyorlar, kavga ediyorlar, barışıyorlar.
Birbirlerinden bir sürü şey öğreniyorlar.
Eski zaman yazlarında benim için sağlam arkadaşlıklar var.
Yazın mutlaka Dubai grubunu görüyorum Bodrum’da, bu da rutinlerimizden biri.
Ve Nazan-Çağatay Çamaş.
Onlar da kızları Sera odaklı tatil yapan anne babalardan.
Topluca eğleniyoruz.
Çocuklarımızla birlikte.
Bu yazın kafamdan silinmeyecek karelerinden biri: Hepimiz Nazan’ın arabasındayız, yanında ben, arkada sevgilim, Çağatay, Esra ve çocuklar...
Bağıra çağıra Nil’in ‘He-man’ şarkısını söylüyoruz.
Nil’in CD’si bizim için yazın CD’si oldu.
‘Ben Buraya
Çıplak Geldim’ ve
‘He-man’ kızların favori şarkısı.
Birbirlerine “Nil’in kitabını okudun mu?” diye soruyorlar.
“Ne kitabı ya!” dedim ve fark ettim
ki CD’nin içinde
şarkı sözlerini, internetteki gibi yazan bir kitapçık var.
Şarkı sözleri kocaman harflerle yazılı.
Her sayfada sadece bir dize.
Müthiş ezberleme kolaylığı!
KARGI KOYU’NDA YENİ KEŞİF
İşte o arabanın içinde her gün Bodrum’da yeni bir yere, koya, lokantaya, konsere, pazara, kahvaltıya, içkiye, rakı balığa, gün batımına, sinemaya, lunaparka gittik...
Gidiyoruz...
Bazen “Yeter ulan, çocukları satalım bu gece” dediğimizde, büyükler biz bize takılıyoruz.
Ama esas olarak hep bizimleler.
Bu sene yenilik olarak optimiste başladılar. Önce tedirgin oldular, sonra alıştılar.
Onlardan sonra biz anneler sörfe başladık, becerikli çıktık ama Barbaros Hoca’nın çok etkisi var. O direktif vermese ben nereden bilirim rüzgarın nereden geldiğini, direği, yelkeni nasıl tutmam gerektiğini...
Beta Yelken bizim için güzel bir keşif oldu.
Handan ve Taner’in yeri.
Kargı koyunda, sitenin de hemen yakınında.
Oh mis gibi çocuklar spor
yapıyor, biz güneşleniyoruz, karışan yok, eden yok.
Kalabalık değil.
Sonra sen spor yapıyorsun.
Ardından mis gibi Necdet’in paninilerini, salataları yiyorsun.
Öyle bir yaz oluyor.
Huzurlu, sakin, iddiasız, gösterişsiz.
Kendi iç sesimi dinleyebildiğim
bir yaz.
“İyi ki eski zaman yazları gibi bir yaz yaşıyorum” dedirten bir yaz.
Paylaş