"Adamın biri, karınıza uzun uzun baktı diyelim, ne yaparsınız?"
Cevap şöyle geldi:
"Ne yapacağım? Ben Buckhingham Sarayı’nda büyümedim, tabii ki o arkadaşa uzun uzun girişirim!"
Evet haklısınız okuyunca insanı gülümseten bir yanıt ama ne yalan söyleyeyim Yılmaz Özdil’i çok sevmeme rağmen- ben biraz geri ve ilkel bulmuştum.
Girişen, kafa atan bir adam...
İçin için de kendi sevgilimle gurur duymuştum.
"O da Buchingham Sarayı’nda büyümedi, ama asla böyle yapmaz..."
Girişmek ve kafa atmak dışında yapacak başka bir şey olmalıydı böyle durumlarda.
* * *
Bu sabah kahvaltı sofrasında sevgilime, "Okudun mu gazetede?" dedim, "Cem Mumcu, Mazhar’a canlı yanında,’Karınıza uzaktan uzağa áşığım ben’ demiş."
"Evet, okudum" dedi.
"Sana biri böyle bir şey söylese ne yaparsın?" dedim.
"Kimin söylediğine bağlı..." dedi.
İçim rahatladı, "İşte budur!" dedim, "Benim sevgilim, kocam, hayat arkadaşım dünyanın en medeni, en gelişmiş insanı."
Ama erken davranmışım çünkü ekledi:
"Cem Mumcu gibi bir psikiyatr söylerse kafa atarım!"
Nasıl yani oldum...
O kadar şaşırdım ki...
Az kalsın sandalyeden düşecektim...
"Mazhar, Biricik uğruna bütün gemilerini yaktı" dedi, "Onunla birlikte olabilmek için bir sürü şeyi göze aldı. Onun için o çok çok değerli, hatta kutsal. Ona her konuda laf edebilirsin ama karısıyla ilgili asla. Espri bile yapamazsın. Bunu anlamak için psikyatr olmak gerekmiyor. Cem Mumcu psikaytr ve böyle bir espri yapabiliyor. Bence hatalı. Dua etsin ki, Mazhar kafa atmamış!.."
Eşref Armağan
"Mutlaka görmelisin" dedi.
"Neyi?" dedim.
"Discovery’de yayınlanmış olan bu belgeseli" dedi.
Ve aşağıdaki linki gönderdi.
http://www.mytopclip.com/play.php?vid=882
Gözünüzü seveyim, özellikle gözünüzü diyorum- girin ve izleyin çünkü görmeyen bir ressamın hikáyesi bu.
Ben çarpıldım.
İnanılmaz heyecanlandım.
Müthiş! Müthiş!
Belgeseli de öyle güzel çekmişler ki, olağanüstü bir kurgu, neden böyle işler yapılamıyor Türkiye’de? Neden elin yabancısı geliyor ve Ankaralı Eşref Armağan’ın hikáyesini böyle güzel çekebiliyor da biz beceremiyoruz?
Gazetelere haber olmuş Eşref Armağan ama hep geçiştirilmiş, normal bir haber gibi verilmiş.
Oysa, benim son zamanlarda gördüğüm en olağanüstü şey.
Eşref Armağan, çok çarpıcı resimler yapıyor. İnsanın aklını uçuran da şu: Soyut değil bu resimler. Evet anladınız, göller, dağlar, panaromik manzaralar, insanlar, kuşlar, böcekler, kelebekler çiziyor. İyi de nasıl oluyor bu?
Aklında o görüntüler varsa, gözlerin kapalı bile olsa çizersin ama Eşref Armağan hiçbir zaman onları görmemiş ki.
Doğuştan görme özürlü.
Tamam elleriyle dokunuyor, parmaklarıyla inceliyor; boyut, gölge, renk gibi temel öğeleri etrafındaki insanlara sorarak öğreniyor.
Ama yine de...
O resimleri nasıl yapabiliyor?
Perspektifler nasıl oluyor da şaşmıyor?
Soru şu:
"Beyin, akılda olmayan görüntüleri nasıl kuruyor?"
Biz burada ondan habersiz yaşarken, o Amerika’ya davet ediliyor, Harvard’da MR’ı çekiliyor, bir sürü testten geçiriliyor, beyninin nasıl çalıştığı araştırılıyor, bir sürü şeyi resmetmesi isteniyor. Ve sonuç çok çok acayip: Her nasılsa, Eşref Armağan’ın görsel korteksi resim yaparken canlanıyor. Yani diğer görme engellilerin aksine, Armağan’ın beyninin görsel hafıza bölümü tıpkı gören birininki gibi çalışıyor. Bu da beyinle ilgili bilmediğimiz bir sürü bilgiye ışık tutacak gibi görünüyor.
Lütfen beni kırmayın ve şu filmi izleyin, etkileneceğinizden eminim.
Kadınlar duruma el koyuyor
Pelin Tüzün’den bir mail aldım. Şöyle yazmış, "Üyesi olduğum ’annecocuk.com’ sitesi, son zamanlarda iyice artan ve çözümsüzlüğü sebebiyle iyice çirkinleşen çocuk tacizleri
konusunda bir kampanya başlattı. http://kampanya.annecocuk.com/ Amacımız biz endişeli annelerin sesini mümkün olduğunca duyurmak ve çocuk tacizleri konusunda yasalarımızda gerekli düzenlemelerin bir an evvel yapılmasını sağlamak. Kampanyamızı daha geniş kitlelere duyurmak istiyoruz. Bize yardım edin.
- Seve seve Pelin, her türlü desteği veririm, umarım bir sonuca ulaşırsınız, ulaşırız. Ne kadar çok kadın, ne kadar çok anne bir araya gelirsek o kadar iyi. Sana bir şey söyleyeyim mi, bu ülkede ne varsa kadınlarda var zaten, hadi minik bir kar tanesi olarak başlayayım, bakalım yavaş yavaş güçlü bir çığ’a dönüşebilecek miyiz?