Doktor, mühendis, mali müşavirden müzikal yıldızı olur mu?

“Ben gitmem” diye tutturdu.

Korktuğunu anladım.
“Deli! Sen çıkmayacaksın ki sahneye” dedim, “Haldun dedenin öğrencileri çıkacak...”
Birden rahatladı.
“Ha tamam o zaman” dedi, “Ben sadece alkışlayacağım.”
“Aynen”
dedim.
Alya sahneden korkuyor. Bırakın sahneye çıkmayı, üçten fazla insanın önünde şarkı söylemek, dans etmek bile rahatsız ediyor. Üzülüyorum ve kendimi suçluyorum. Anne olmak böyle bir şey ya. Her şey sen yüzünden! Senin genlerin yüzünden! Ama gerçekten ben de öyleyim, yabaniyim, kalabalıklardan korkarım, far tutulmuş tavşana dönerim, içki içmeden dans edemem, ikili ilişkilerde şahaneyim, fakat kalabalıklar içinde, kendimi güvende hissetmem zaman alır, bir tür özgüven eksikliği.
Yoksa güvensizliklerimiz de çocuklarımıza geçiyor mudur nedir?
Aslına bakarsanız, Haldun Dormen’in gerçekleştirdiği workshop’taki pek çok insan başlangıçta bu haldeymiş. Gelin siz o 30 kişiyi, bir de şimdi görün!
Dormen, bir süre önce workshop olayına girdi. Müzikalle, tiyatroyla, sahneyle alakası olmayan ama böyle bir hayali olan, “Bir kere de ben yıldız olsam, sahneye çıksam, bir müzikalden bir şarkı patlasam, acayip dans etsem, insanlar beni avuçları patlayıncaya kadar alkışlasalar, hayran hayran baksalar...” diyen insanlara böyle bir imkân sundu. Önce 4 hafta eğitim ve sonra gösteri.

Feriköy’deki Şişli Belediyesi Haldun Dormen Sahnesi.
Şişli Belediyesi sağ olsun bir süre önce yenilemiş, tek falsosu, havalandırması yok. Salon çok kalabalıktı, o kadar ki Alya kucağımda oturdu. Heyecanla beklemeye başladık.
Dormen haftada 12 saat ders vererek, 30 kişiyi hızlandırılmış halde sahneye hazırlamış.
Evita’dan West Side Story’e, Kiss me Kate’den Chicago’ya, Lüküs Hayat’tan Kabare’ye, Hisseli Harikalar Kumpanyası’ndan Sefiller’e, Yaygara 70’den Yedi Kocalı Hürmüz’e, Don Kişot’tan Aida’ya, Şen Sazın Bülbülleri’nden My Fair Lady’e kadar...
Pek çok müzikalden şarkılar söylediler. Normal hayatta, doktor, mühendis, dişçi, avukat, sekreter, mali müşavir olan insanlar...
Şaka gibiydi.
Çünkü gerçekten şahaneydi.
3-4 tane daha önce sahne yüzü görmüş insan vardı, gerisi ful amatör.
Üstelik sıfır prodüksüyon.
Herkes siyah giymiş o kadar, kimi uzun, kimi kısa. Hani öyle dekor yok, prodüksiyon yok, belli ki buna ayıracak bir bütçe yok. Buna rağmen “Vayyyy be!” diyorsun, insanlar içlerinde ne dehalar gizliyormuş.
Hepsinin kendine güveni gelmişti, gözleri parlıyordu.
Workshop, Ocak’ta devam edecek, daha fazla bilgi için haldundormen.net

HAMİŞ


Workshop’a herkes katılabilir diyor, tek şart kulağının olması. Maalesef ben bu yüzden fırsatı kaçırmış bulunuyorum :--)

HAMİŞ 2

O gece sahnede gösteriden sonra sertifika alanlar Haldun Hoca’ya, o da bu workshop’un hayata geçmesinde çok emeği olan Buğra Tufan ve Demet Aydın’a teşekkür etti.

Kendine, cevabı olmayan sorular sorma

Pazar günü röportaj yaptığım Dr. Murat Bilgili’den ben de çok şey öğrendim.
1- Bardağın dolu tarafını gör!
Bir başka deyişle, “Pozitif ol.”
Çünkü bu özellik bazı insanlarda var, bazılarında yok.
İnsanın hayatını değiştirecek kadar önemli bir özellik.
Ben mesela küçük taşlara takılıp, depresyona girerim ama pozitif yanımla hemen çıkmasını da beceririm. Heyecanımı da kaybetmem. Çocuk gibi her abuk sabuk şey heyecanlandırır beni.
Amaaaaa...
Bir şey var ki, yanmışım, sürekli soru soruyorum, yanlış anlamayın röportajda değil, sadece kafamın içinde: O öyle mi bu böyle mi? Böyle olsaydı ne olurdu, şöyle olsa ne olurdu? Sonu gelmeyen, cevabı olmayan sorular.
Bilgili bana şunu öğretti:
2- Hayatta cevabı olmayan soruları kendine sormayacaksın! Onların cevaplarını bulacağım diye uğraşmayacaksın. Yok çünkü.
Ha şimdi o söyledi diye vaz mı geçeceğim, vaz geçebilecek miyim?
Hayır.
Ama azaltmaya gayret edeceğim.
“Bir şeyi çok istersen
bütün evren sana yardım
eder” lafı duyduğum
en büyük palavra!
Ne öğretiyorsunuz insanlara?
- Öğretmek çok iddialı. Onlarla sohbet edip, hayatlarındaki boşluklardan çok, dolu olan kısımlarını görmelerini sağlıyorum. Boşluk ararsan çünkü, o kadar çok şey bulabiliriz ki... Ama her şey göreceli şu hayatta. Bir de, “Kendinize hayatını zorlaştıran, üstelik cevabı olmayan sorular sormayın!” diyorum.
Neler onlar?
- İnsanın, doğası gereği ortaya çıkan sorular: Acaba hasta olacak mıyım? Kanser olur muyum? Deprem olur mu? Ne zaman öleceğim? Sevgilim beni terk eder mi? Kocam beni aldatıyor mu? E bir dur kardeşim! Çok fazla sorarsak, bunların kendi içindeki hüzünlü akış, bizi anafor gibi içine çeker. Anladık deprem olacak İstanbul’da ama sen evinle ilgili önlem aldıysan, daha ne yapabilirsin? Hayatını karartmaktan vazgeç, tadını çıkar.
Başka neler var bilmemiz gereken...
- Bir de şu kavrama itibar etmekten vazgeçmeliyiz: “Bir şeyi çok istersen, bütün evren sana yardımcı olur! Harekete geçer!” Duyduğum en büyük palavra! Karşı komşu kılını kıpırdatmıyor, evren niye harekete geçsin? Sonra “Evrensel çekim gücü” diye bir şey uydurdular. Niye inanayım canım? Sen bir şey yap ki inanayım, sırt üstü yatıp, evren harekete geçsin diye beklersen ne olabilir ki? “Düşüncenin pozitif gücü” de öyle, eyleme geçmedikten sonra pozitif düşünsen ne olur, negatif düşünsen ne olur.
Ama diyorlar ki, bir sürü insan, mesela uçağın düşeceğini aklından geçirirse, kolektif bir güç harekete geçermiş!
- Daha neler! Uçak düşerse, teknik arızadan dolayı düşer. O zaman hosteslerin herhangi bi türbülansta yolcuları, “Lütfen pozitif düşünün!” diye uyarması lazım. Benim için inanç görmediğine inanmaktır, ödülüyse inandığını görebilmektir...

Kişisel gelişim bizde yanlış algılanıyor

‘‘Ben kişisel gelişimi farklı algılıyorum: İnsanlık tarihine baktığınızda dört parametre ortaya çıkıyor: 1- Disiplin, 2- Yoksunluk, 3- Acı, 4- Trajedi. Bunların tamamının olması şart değil ama bir gerçeklik var, bunlar olduğunda kişi, yaşam içinde kendini geliştiriyor. Bir üst değer noktasında doğru ilerleyen sürece giriyor. Ve bu yolculukta, para yok, başarı yok, mutluluk yok. Zannedildiği gibi, “Ben kişisel olarak gelişeyim ve mutlu olayım” gibi bir şey değil. Bizde yanlış anlaşıldığı için de, kişisel gelişim çılgınlığı yaşanıyor.’’
Yazarın Tüm Yazıları