Çünkü aşk kırılgan bir kelebek

BİLMİYORUM nereden üşüşüyor bu abuk sabuk fikirler zihnime...

Ama, “İki hediye almalı insana” diyorum kendi kendime...

Haberin Devamı

Biri fonksiyonel.

“Hah, tam da bunu istiyordum” diyeceği bir şey.


Belki almaya kıyamayacağı bir ceket, bir kazak...


Bir de... Bir de... Bir de...


Bambaşka bir hediye, elle yapılmış bir şey, paketi açarken bile heyecanlanacağı, bize özel, paranın satın alamayacağı bir şey...


Bir süredir böyle numaralar çekiyorum sevgilime.


Çünkü aşk kırılgan bir kelebek.


Hep özen, hep çaba gerek.


Size de öyle oluyor mu bilmiyorum, ama şöyle diyorum kendi kendime “10 yıldır birlikteyiz, bir 10 yılı daha çıkarır mıyız...”


Cevabının bilmiyorum.


Ama istiyorum.


Çıkarmak istiyorum.


Bu adamla hep birlikte olmak istiyorum.


O beni hep beğensin istiyorum.


Onu etkilemek, nefesini kesmek istiyorum.


Ne var ki, kendiliğinden olmuyor, oluruna bırakığın her şey; ev de, insanlar da, ilişkiler de eskiyor, köhneleşiyor, hantallaşıyor.

Haberin Devamı


Hep bir uğraş gerekiyor.


Üzerinde çalışmak icap ediyor.


Kafa patlatacaksın.


Yok öyle hediyeyi al, önüne daya...

*


Bu seferki numaram...


Siyah bir albüm.


Ama daha albüm değil, olacak.


Onu ben albüm yapacağım.


Şimdilik simsiyah, şık bir şey.


Sayfalarının o mat karalığı, insanı çekiyor.


Kapağına parlak gümüş bir kalemle kocaman, “Love is a fragile butterfly...” yazıyorum.


Aşk, kırılgan bir kelebek.

*

60 fotoğraf...

Gayet kötü bir makineyle çektim ve gayet tuhaf şeyler...


Sevgilim, telefonla taksi çağırıyor, elinde ahize, birinci kare bu. Altında “Alo, 3d 139’a bir taksi...” yazıyor. Sonraki kare, havaalanı saati, 03.15’i gösteriyor, “Allah’tan yetiştik!” yazıyor. Üçüncü kare bavullarımız, “Tıpkı bizim gibi, hayatta yan yana...” yazıyor. Sonraki kare, benim elimdeki uçuş kartları, bussiness diye göbek atıyorum, “Paranın gözü kör olsun!” yazıyor, sürekli ekonomi uçtuğum için bussiness’a coşku yapıyorum.


Sonra indiğimiz havaalanındayız, camdan bundan sonra bineceğimiz uçağa bakıyoruz, felaket görünüyor, fotoğrafın altında, “Allah korusun! Bununla mı gideceğiz?” yazıyor.


Hava alanında otelin bir görevlisi elinde Mr. Mrs Dormen yazan bir levha tutuyor.

Haberin Devamı


Onun fotoğrafı...


Altına, “Biz bir aileyiz...”


Elimizde şampanya kadehi, altına “Hoş bulduk!”


Sonra vayyy ne güzel bir otelmiş burası diye etrafa bakıyorum, gördüğüm bütün kareler, açılar, fotoğraf olarak elimde...


Ve oda...


Hemen üzerimizdekilerden kurtulup, iç çamaşırlarımızla odayı kurcalıyoruz, bu anın fotoğrafları...


Yatak üzerinde zıplama...


Yatakta birbirimize sarılırken, elimi yukarı kaldırıp çektiğim fotoğraflar...


Gülüyoruz, sarılıyoruz, fluyuz, yarımız...


Kahkaha...


Burun, ağız, dudak...


Dağınık yatak fotoğrafı, “İşte olay burada geçti” yazıyorum...


Diş fırçalarken, tıraş olurken, tuvalatte otururken, dergi okurken...


Ama hiçbiri poz değil, öylesine çekilmiş...

Haberin Devamı


Herhangi bir şeyi öngörerek, planlayarak değil...


Hayatımızın çeşitli kesitleri...


Amaaaaaaaa....


Sadece mutluluğun fotoğrafı yok...


Boşuna demiyorum, aşk kırılgan bir kelebek...


Kavga ediyoruz seyahatin ortasında...


O andan itibaren fotoğraflardaki yüz ifadesi değişmiş, kıkırdak diye tarif ettiğim bir katur kuturluk gelmiş, o akışkan hal yok, gözlerdeki ışıltı gitmiş, tenimiz bile matlaşmış...


Gökyüzü kararmış, onu çekmişim...


Bomboş parklar...


Bozulmamış bir yatak...


Birbirine değmeyen bedenler...


Yenmiş tırnaklar...


Neyse ki, 24 saatten fazla sürmüyor küslük.


Tekrar barışıyoruz, gökyüzü aydınlanıyor, bulutlar dağılıyor.


Hepimizin yaşadığı bu tamamen sıradan inişler, çıkışlar, fotoğraf olarak bir araya geldiğinde...

Haberin Devamı


Doğal bir kurgu oluyor...


Yükseliyor, yükseliyor, tavan yapıyor, sonra bir kavga patlıyor, düşmeye başlıyor, düşüyor, düşüyor, küt en dip noktaya vuruyor, sonra tekrar yükseliyor...


Aşkı korumak gerekiyor...


Çünkü aşk kırılgan bir kelebek...

*


İşte gittim bu 60 fotoğrafı, polaroid şeklinde bastırdım...


“Nasıl yani?”
yaptılar...


Anlattım, fotoğrafları iki kibrit kutusu büyüklüğünde basın, dana gibi olmasın, kare olsun ve her birinin altına birer cümle yazacak yer bırakın...

Bir de lütfen hepsini siyah-beyaz yapın...

Yarım saat filan sürdü...

Sonra gittim bir kafede, her sayfaya dört fotoğraf yapıştırdım, 25 sayfalık bir hikaye oldu...


Kırılgan bir hikaye...

*

Haberin Devamı


Paketi açarken onun kadar ben de heyecanlandıydım...


Baktı, sayfaları çevirdi, çevirdi, çevirdi...

Göz göze geldik, gülümsedi...


Bence sevdi. 

Yazarın Tüm Yazıları