Paylaş
O şahane bir seksolog, danışman ve eğitmen. İnsan “seksolog” lafını duyunca önce bir “Bu ne ya!” oluyor di mi? Ben olmuştum. Karşımda inanılmaz donanımlı birini görünce de şaşırmıştım. Sıkı bir eğitimi var. Önce The University of British Columbia’da sosyoloji ve cinsellik bilimlerinde lisans eğitimi, ardından Curtin Üniversitesi’nde seksoloji yüksek lisansı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde pazarlama iletişimi yüksek lisansı. tabukamu.com ve reglhikayeleri.com web sitelerinin de kurucusu. Dünyayı takip eden, açık beyinli biri. Avrupa Seksoloji Federasyonu Genç Komitesi üyesi ve araştırmacısı, Dünya Cinsel Sağlık Derneği, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ve Amerikan Cinsel Eğitmenler, Danışmanlar ve Terapistler derneklerinin de üyesi.
Çok faydalı bir kitaba imza attı. Çocukları olduğu kadar yetişkinleri de aydınlatacak bir kitap: ‘Hoş Geldim’. Sadece bilgilendirici değil, eğlenceli de...
Ben Alya’dan biliyorum, sorduğu milyonlarca soru arasında en üst sıralarda yer alan soru, “Ben dünyaya nasıl geldim?”di. Ben hiç “Yavrum, seni leylekler getirdi!” demedim. Ama zorlandım, çünkü çok ayrıntıya girmek de istemedim. O zaman tabii Rayka’nın kitabı da yoktu. ‘Hoş Geldim’, benim gibi bocalamak istemeyen ebeveynlerin hayatını kolaylaştıracaktır. Rayka’yı yakaladım, sordum...
- Nerden çıktı bu kitap? Hangi amaca hizmet etmek için yazıldı?
Çocukların en sık sorduğu, ebeveynlerde da en çok panik yaratan soru: “Ben nereden geldim?”. Bu sorunun temelinde varoluşçu bir yaklaşım olsa da ebeveynler tamamen cinsellikten ibaret olduğunu ve çocuklarının yaşlarına uygun olmayan bir şey merak ettiğini düşünebiliyor. Yalan söylemekle kafa karıştırıcı bilgi vermek arasında gidip gelebiliyor. İşte bu kitabı, bu süreçte çocukların “Ben nereden geldim?” sorusunu cevaplamak isteyen tüm anne-babalar ve yetişkinler için hazırladık.
- Piyasadakilerden farkı ne?
Hem dili hem de çizimleri farklı. Kitap, “Ben nereden geldim?” sorusunun cevabı arayan, kendine bugüne kadar anlatılan hikâyeleri sorgulayan bir çocuğun ağzından yazıldı.
- N’apıyor bu çocuk?
Kendisine anlatılan hikâyelere inanmayıp kütüphaneye gidiyor, çevresindeki balinalara, salyangozlara, leyleklere, meyvelere soruyor!
- Veeeee sonunda yanıtı buluyor...
Evet, buluyor. Arayan, merak eden, araştıran bulur. Yani her şeyden önce, çocuğun sorgulayıcı, meraklı, dünyayı sünger gibi çekmeye hazır o muazzam haline bir takdir ve tebrik var metinde. Kitap en sonunda her çocuğun ailesinin ne kadar çeşitli olabileceğine de değiniyor. Bu mesaj çok kritik bence. Çizimler de insanı bambaşka bir dünyaya götürüyor.
ÖNCE BİZLER DEĞİŞECEĞİZ
- Çizimler kime ait?
Onur Sipahi’ye. İki yıl tek tek uğraştık. Her bir kirpiye, her bir meyve sapına dikkat ettik. Çocukların yaratıcılığına destek olacak, ebeveynlerin çocuklarıyla paylaşmak isteyecekleri kadar naif ve kapsayıcılık konusunda da birçok hassasiyeti göz önünde bulundurduk.
- Bunca yıldır cinsellik eğitimi veriyorsun. Aldığın sonuçlardan memnun musun?
Ben buna sonuç değil, süreç olarak bakıyorum. Bakmak zorundayım. Aksi takdirde asla motive olamazdım. O kadar ele alınmamış konu, kazandırılmamış beceri, iletişime geçilmemiş kişi var ki... Ama yine de süreçten mutluyum. Eskisine oranla, karşı olanlarının bile sürece dahil olduğunu görüyorum. Yapılan şeyin fark yarattığını da temasta bulunduklarımızdan aldığımız geribildirimlerde görüyoruz.
- En çok çocukların mı ihtiyacı var?
Hayır, yetişkinlerin, çocuklarla çalışanların, kurumların, markaların ve şirketlerin ihtiyacı var! Önce bizler değişeceğiz ki çocukları içine entegre ettiğimiz sistemler değişebilsin. Ailelerde, okullarda algı, tutum, bilgi, iletişim -sorgulayıcı, empati odaklı, eşitlikçi ve kapsamlı bir şekilde- oturduğunda, zaten ayrıca bir cinsellik eğitimine belki de gerek kalmayacak. Cinsellik eğitimi iletişim eğitimi aslında, saygı eğitimi, “Hayır diyebilirsin!” eğitimi, “Bedenin senindir!” eğitimi, “haz eğitimi”, “eşitlik eğitimi”...
CİNSEL ORGANI OLAN HERKES UZMAN KESİLİYOR!
- Cinselliği ele alışımız ülkemizdeki en büyük sorunlardan biri mi?
Evet, bence öyle. Bunun da temelinde bilimi esas almamak, sorgulamamak, kişilerin görüşlerini, başkalarının hak ve özgürlüklerinden üstün tutmak, futbol takımı seçer gibi görüşlere taraf olmak, alana ve kişiye saygı duymamak, hakkın olmayanı kendinde hak görmek var. Yani temelde sorunlar cinsellikle ilgili değil bence.
- Bu konudaki kafa bulanıklıkları ne tür sonuçlara yol açıyor?
Kafa bulandıran esasında her kafadan bir ses çıkması ve çıkan seslerin her zaman alanda yetkin sesler olmaması yatıyor. “Ağzı olan konuşuyor!” denir ya, bizim alanda da cinsel organı ya da deneyimi olan herkes birden uzman kesiliyor! Bu da haliyle zaten bulanık olan alanı daha da çok bulandırıyor.
- Anneler, babalar en çok hangi konuda zorlanıyor?
Bu bombardımanda ya çok yanlış adreslere gidiyorlar ya da havluyu atıp hiç girişmiyorlar. Kafa bulanıklığı olunca da kişi, kendi bildiğini, inandığını, öğrendiğini bilimsel gerçek olarak ele alıp ona göre yaşıyor. Oysa mantıklı gelen her şey doğru ya da sağlıklı değildir.
- Peki ya çocuklar?
Sayfalar yetmez... Kendileri gibi olamıyor, onlara yüklenen geleneksel rollere sarıp sarmalanmış şekilde yolculuklarına devam ediyor ve bazen de tek çıkış noktasının “yaşamamak” olduğuna inandırılıyorlar. Veriler çok net. Özellikle geleneksel toplumsal cinsiyet rollerine uymayan ve LGBTI çocuk ve gençlerin intihar sebebiyle ölme ihtimali ortalamadan 5 kat daha yüksek bizde. Bu var oluşlarında bir sorun olduğundan değil, toplumun onları var etmek istememesinden kaynaklanıyor! Bu korkunç bir şey! Bakmakla, iyi bir yaşam sunmakla yükümlü olduğumuz çocuklara biz ne yapıyoruz? Ve ne uğruna? Toplum beklentilerine çok uyan çocuklar için de uymayan çocuklar için de “eşitlikçi” ve “kapsayıcı” sistemin faydaları sonsuz; bazı çocuklar için de yaşamanın tek yolu!
Paylaş