Paylaş
Baktım dün Hıncal Uluç, “İyi de NLP nedir? Mecbur muyuz Nöro Linguistik Program’ın ne olduğunu bilmeye” diye yazmış.
Bütün röportaj NLP’nin ne olduğunu anlatıyordu...
Daha doğrusu sonuçlarını...
Ama NLP iyi nokta üst üste şudur demiyordu.
Hıncal Uluç haklı.
O zaten hep haklı!
Onu kırmak istemiyorum. Zaten aramızda, “Aşksız seks olur mu, olmaz mı?” tartışması var. O, romantikler gibi, “Sekssiz aşk olur” diyor, hatta en baba aşklar öyle olur diyor, Romeo ile yat(a)mayan Jülyet’i yüceltiyor, dünya edebiyatından da pek çok platonik örnekler veriyor. Bense gerçekçiyim, “Seksiz aşka, aşk demem!” diyorum.
Rolleri değiştik.
Bu arada o beni Bodrum-Dubai hattında zannediyor, oysa İstanbul’dayım.
Çok da özledim, bir kahve filan içsek diyorum, ama tabii inanılmaz “fırsatçı” bir kadınım, hazır bir araya gelmişken “Seksiz aşk olur mu?” röportajını da aradan çıkarsak mı diye düşünüyorum.
Hızımı alamayıp Yasemin’i aradım bulamadım, aramaya devam ediyorum, sizi de haberdar ederim.
Şimdi acil bir NLP tarifi veriyorum.
NLP iki nokta üst üste:
“Duyular, duygular, kullanılan dil ve davranışlar arasındaki bağlantıları fark etmemizi sağlayan ve onların yeniden kişinin istediği gibi değiştirilmesine imkan veren teknikler bütünü.”
Türkiye’ye getiren ve yaygınlaşmasını sağlayan Cengiz Eren, yıllardır seminerler veriyor bu konuda, Hıncal Uluç’la ilgili yorumlarına Uluç’tan, “Benim ilk narkoz alışım değil ki” diye yanıt geldi, Eren’e onun itirazlarını da ilettim. Bakın neler anlattı:
Her narkozda, insan biraz değişiyor. Elimde bilimsel veri yok ama yüzlerce insanla çalıştım bugüne kadar. Narkoz alan Hıncal’la önceki arasında dağlar kadar fark var. Narkozdan sonra insanın bastırdığı şeyler açığa çıkıyor. Uluç’un artık daha az tahammülü olduğunu düşünüyorum, eskiden gülüp geçeceği şeylere daha sert tepkiler veriyor. Gerçi, bir kaç narkozitör de, ‘Binlerce insanı uyuttuk, saçma bunlar!’ diye mali attı. Ben de, ‘Siz uyutup bırakıyorsunuz. O insanların narkozdan çıkarken gösterdikleri tepkileri incelemiyorsunuz. O yüzden sonrasında olup bitenlerden habersizsiniz’ dedim. Bu, çok tartışılabilecek bir konu. Katılırsınız katılmazsınız, size kalmış. Bu arada Uluç’u ta Erkekçe’den beri takip eden ve bu toplum için çok önemli olduğuna inanan biriyim. Keyifli olduğu zamanlardaki yazılarını çok beğenirim. Ama son zamanlarda keyifli olduğunu düşünmüyorum. Pek çok sebebi olabilir, son aldığı narkoz da bunlardan biri...”
Utan Hüsnü utan!
Algı böyle bir şey işte...
Sibel Can’ın konserinden zihnimde kalan, onun güzel bacakları değildi.
Oysa sevdim o fotoğrafı.
Ama başka bir fotoğraf, o görüntünün üzerine geçti.
Hüsnü Şenlendirici’nin fotoğrafı.
Deniz Seki “içeride”, ama bir dönem hayatını paylaştığı adam, uğruna bu hallere düştüğü “aşk”, konser konser dolaşıyor, sahnelere çıkıyor, gündem olmaya çalışıyor.
Yanına da karısını almış, küçük kızları da karısının dizinin üzerinde oturuyor.
Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür?
Onca şey yaşandı, biz hepimiz salak mıyız?
Kız “içeri”ye tıkıldı, bitti gitti mi her şey?
Ayıp ya.
Hiç mi rahatsız olmaz bu adam?
Ortalıkta fink atmanın zamanı değil demez...
Demek ki utanmıyor, utanma duygusu yok.
Bence Hüsnü Şenlendirici gibi yaşadığı aşka bile saygı duymayan adama, verilecek en güzel cevap, onunla birlikte olmamaktır, suratına bile bakmamaktır.
Dileğim sadece Deniz’in değil, hiçbir kadının ona yüz vermemesi...
Hayatının sonuna kadar Nazire Hanım’a mahkum kalsın!
Ramazan’da seks haberi yayınlanır mı?
Galiba meslek hayatımın en çok e mail’i “evlilik ve seks” konusunda geldi. Birikmeye de devam ediyor. Düşünün, “Tesettürlü Ayşe” maillerini geçti. Böyle bir sorun gerçekten varmış. E mailler o kadar çok ki, neredeyse Türkİye’nin en büyük sorunlarından biri bu diyeceğim: Evli çiftler sevişmiyor.
İşin enteresanı, daha çok yazan erkekler. Neden evliliklerinde seksin bittiğini anlatıyorlar ve neden artık sevişmek istemediklerini. Bir kısmı sebebini bilmiyor, “Ama sonuç bu, cinsellik minsellik kalmadı” diyolar. Ben onların açısını ilk kez duyuyorum, okuyorum.
Emre İskeçeli ile (haftasonu ilavelerini artık Emre yapıyor) cumartesi ilavede maillerden örnekler veririz, ertesi gün de konuyla ilgili uzman röportajları yayınlarız diye konuştuk.
Fakat ne zaman ilişki, seks, evlilik söz konusu olsa, hep aynı isimler gündeme geliyor. Hep onlar anlatıyor. Bu sefer akadamisyen olsun, ürolog olsun, ilişki terapisti farklı insanlar, farklı görüşler istiyoruz.
Fellik fellik arıyoruz.
Evlilik ve seks konusunda, “Evlilik, seksin doğasına aykırıdır. İnsana yasak olan cazip gelir. Evlilikte seks, bir süre sonra özellikle erkeğe sıkıcı hale gelir”in ötesine geçebilecek fikirler, isimler...
Bu arada vahim bir hata yapmışım. Bu konuyu “Ramazan’dan sonra tartışırız” diye yazdım. Sebebini bilmiyorum, bilinçli değildi, öylesine. Galiba hem zaman kazanmak istedim hem de “Ramazan’da seks haberi uygun olmaz!” diye düşündüm. Benim de bu ülkede yaşayanlardan farkım yok, demek ki Ramazan’dan etkilenmişim.
Ama “Ne o? Ramazan’da seks hayatımız bitiyor mu?” şeklinde gelen tepkileri görünce ne yalan söyleyeyim hoşuma gitti...
Paylaş