Paylaş
Okuyacaksınız, kendisi İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu üyelerinden biri.
Bana öyle fotoğraflar yolladı ki, kahroldum.
Uzun süre kendime gelemedim.
Ama ben, o ölü hayvanların sadece fotoğraflarını gördüm; o ise, olayın bizzat yaşandığı eve gitti. Yerlerdeki ölü köpekleri gördü, buzdolabını açtı, o donmuş hayvanları gördü...
Bu nasıl bir ülkedir ki, şehrin bir yerlerinde sadistin teki hayvanları kesiyor, biçiyor, buzdolabına sokuyor, donduruyor ve ifadesi bile alınmadan salıveriliyor.
O ölüm evini bizzat görmüş, iki avukatın şikâyetçi olmasına rağmen...
Bu röportaj yarın da devam edecek...
Siz tanıyabilir miyiz?
Adım Özen Baydoğan. 34 yaşındayım. Avukatım.
Aynı zamanda hayvanseversiniz?
Evet. İstanbul Barosu’nun “Hayvan Hakları Komisyonu”nda aktif olarak görev alan 7 kişisinden biriyim.
Hep hukukçu olmak mı istediniz?
Hayır, aslında veteriner olmak istedim! Ama ailem için hukuk daha mühim bir meslekti. Ailede hukukçular da vardı, ben de geleneği devam ettirdim. Hukuku severek okudum ve hayvan hakları kısmına yöneldim. Neticede kısmen de olsa hayalimi gerçekleştirmiş oldum.
Komisyonunuzun fonksiyonu nedir?
Hayvan hakları konusunda toplumdaki bilinci yükseltmek. Karakoldaki polisten tutun savcıya kadar insanlardaki genel zihniyet, “O, hayvandır! Eziyet görmesi normaldir!” şeklinde. Biz de, bunun bir suç olduğu gözden kaçmasın, görmezden gelinmesin diye bu tür durumlara müdahale etmeye çalışıyoruz.
“Şunu şunu yaptık, şunu şunu başardık” diyebileceğiniz bir şey...
Olmaz mı! Komisyon insanları bilinçlendiriyor. İnsanlar da sosyal medya üzerinden baskı yapmaya başlıyor. Bu baskı da işe yarıyor, bir farkındalık oluşuyor. Normalde ülkemizde “hayvana tecavüz” suç değil mesela. Ama biz bazı vakalarda müdahil olduk ve zanlıların cezalandırılmasını sağladık.
Normalde ne oluyor?
İfadeleri alınıyor, sonra serbest bırakılıyorlar! Ama çeşitli baroların komisyonları, STK’lar ve hayvanseverler sayesinde, artık “mala zarar vermekten” yargılanmalarını sağlayabiliyoruz.
Başka ülkelerde durum ne?
Hayvana tecavüz suç! Bizde, ne yazık ki hayvan “can” olarak değil “mal” olarak görüldüğü için bugüne kadar tecavüz hiçbir zaman suç sayılmamış. Hayvanları Koruma Kanunu’nda, “Herkes sahip olduğu hayvanlara bakmakla yükümlüdür, zarar vermemesi gerekir!” gibi ifadeler var. Ama “sahip olduğun” hayvana. Bir sokak köpeğine değil yani! Bu hükmün yaptırımı yok. Zarar verirsem, ne olacağı da belirlenmiş değil kanunda. Bizler yetersiz yasalarla bu işi bu ülkede götürmeye çalışan insanlarız...
İnsanın kanı donuyor!
Bir süre önce insanlık dışı, korkunç, vahşi bir olaya tanık oldunuz. Komisyonun diğer avukatlarından biriyle bir eve gittiniz... Anlatır mısınız, orada neler gördünüz?
Hayatım boyunca karşılaştığım en korkunç, en vahşi olaylardan biriydi! Hayvanların katledildiği, sadistçe öldürüldüğü, köpeklerin, kedilerin hunharca buzdolabına konup dondurulduğu o evin fotoğraflarını önce Facebook’ta gördük. Biz de komisyon olarak, bunu yapan kişinin ev arkadaşıyla irtibata geçti. Ki kendisi fotoğrafları sosyal medyada yayınlayan kişiydi. Olayı tespit etmemiz gerektiği için, bizi o eve götürüp götüremeyeceğini sorduk. Götürdü...
Nelere tanık oldunuz orada?
Böyle bir vahşet yok! Anlatılır gibi değil. Biz iki avukat, o ölüm evinin odalarını gezerken, boğazı kesilmiş yavru köpeklere bakarken ağlıyorduk. Vahşice öldürülmüş minik köpekler, kediler. Kanlı bezler, etler, deriler, çöp torba içinde sakatatlar. Her taraf kan revan, pislik...
Bu ev nerede?
Gaziosmanpaşa İmrahor’da. Daha eve yaklaştığınızda bir koku yükseliyor. İçeri girdiğinizde anlıyorsunuz ki, bu kan kokusu. Evin bahçesinde yaşayan çeşitli hayvanlar da gördük, onlar da ölü hayvan bedenlerini, sakatatlarını yemeye çalışıyordu. Fotoğrafların bir kısmını da biz çektik zaten. Savaş alanı gibiydi. Sonra buzdolabını açtık! Yine dehşet! Çeşitli hayvan ölüleri, kesilmiş etler ve donmuş bir kedi vardı. Donmuş köpekleri koktuğu için oradan alıp gömmüşler, öyle dedi bizi eve götüren kişi...
Peki buzluktaki kedi...
Onu gördük, İran kedisine benzer bir şeydi. İnsan olanın içinin alabileceği bir manzara değildi. Kahrediciydi. Günlerce kendimize gelemedik. Aynı zamanda bahçede mezarlar da vardı. Artık ölen hayvanları mı gömüyorlar, neyi gömüyorlar bilmiyoruz. Elbise dolaplarından bile ölü hayvanlar çıkıyordu...
Avukatlığı filan bir kenara bırakın, insan o evin içinde ne hissediyor?
Tarif edilebilecek gibi değil! İnsanın kanı donuyor. İtiraf ediyorum, korktuk da. Nasıl insanlar, köpek ölüleriyle aynı odada nasıl oturabiliyorlar... Bize evi gezdirenler, “Tüm bunları bizim ev arkadaşımız yaptı!” diyor ama o yavru köpek ölüleri ve kedi de donmuş halde buzlukta duruyor. Sanki onlara da bu normal geliyor!
Siz iki avukat kadın dehşetle birbirinize mi bakıyordunuz?
Evet. Bir an kendi canımızdan da endişelendik. Çünkü akıl sağlığı yerinde bir insanın, bunları yaptığı iddia edilen bir adamla ev arkadaşı olması mümkün olmadığı gibi, o evde yaşamaya devam etmesi da mantıklı değildi. Biz gördüğümüz manzaralar için üzülürken, bir yandan da birbirimizi çekiştirip, “Bir an evvel buradan çıkalım!” dedik. Çünkü kendi canımızdan da korktuk.
Sizi gezdirenler ne diyor bu arada?...
Burası onların yazlık eviymiş, hayvanlara bakması için birini tutmuşlar, o da bunları yapmış. Orada gördüğümüz vahşeti ancak bir sadist yapabilir.
Peki ev arkadaşı tarafından zanlı olarak gösterilen kişiye ne oldu?
Daha ifadesi bile alınmadı! Karakoldaki şikâyet dosyamız hâlâ savcılığa iletilmedi.
YARIN:
“Hayvan işkenceleri” diye bir suç var mı?
Yok!
Ben sokaktaki sahipsiz bir köpeğinin boğazını kessem, nasıl bir ceza alıyorum?
Ceza meza almıyorsunuz! Şayet biri çıkıp, “Bu benim köpeğim!” derse ve kendi köpeği olduğunu ispat ederse, o zaman mala zarar vermekten yargılanıyorsunuz! Parasını ödeyip yırtıyorsunuz...
Paylaş