Bütün yollar Adana’ya çıkar

1892. Adana seferim.

Haberin Devamı

Alya, Mami’nin haziran’daki resitali için provalara gidiyor.
Biz de peşinden...
Dicle Şenay (Alya’nın İstanbul’daki dans öğretmeni) sevgilim ve ben.

HAYDİ KEBABA

Ne zaman Adana’ya uçsam, aynı şey oluyor, daha yolda başlıyorum rahatlamaya, kendimi bırakmaya
Adana beni teslim alıyor.
Bekle baba ocağı, ben geliyorum!
İklim değişiyor.
Üzerime bir gevşeklik, umursamazlık geliyor.
Tarifsiz bir sevinç.
Havaalanında ablam Suna karşılıyor.
Öğlen vakti.
Bir Adanalı, Adana’ya ayak basınca ne yapar?
Kebaba gider!
Bu aralar, Onur Kebap gözde.
Ablam, direksiyonu oraya kırıyor.

BÜYÜK PLAN

Benim büyük planım Alya’nın annemin Alman disiplininden hakkına düşen payını almasıydı.
Bu yıl 29. resitalini gerçekleştirecek olan Veronika Arman’ın bale okulunda hızlandırılmış kurslara katıldı.
Anneannesi canını çıkardı!
Annem İstanbul’da ona anlatıyordu.
“Bak Alyacım, benim okulumda ağzında çiklet olmaz. Dans ciddi bir şey. Disiplin gerekiyor. Saçlarını da toplayacağız. Öyle ‘Yoruldum su içmek istiyorum’ da yok. Konsantre olacaksın. Bir sürü güzel hareket yapıyorsun tamam estetik ama nasıl yaptığın belli değil. Bir yöntemin yok. Tek tek hepsini çalışacağız.”
Bizimki bu nutku dinlerken başına geleceklerin farkında değildi henüz.
Bense içimden, “İşte şimdi bizimki Hanya’yı Konya’yı anlayacak” diye gülümsüyordum.
Bakmayın annemin 70 yaşında olduğuna, adamı perişan eder.
Dicle Şenay, Göktürk’teki Mayart’ın sahibi, profesyonel dansçı, onun da dans okulu var, Alya’nın 4 dakikalık hiphop dansının koreografisini o yaptı.
Alya önde, arkada 12 çocuk.
Annem, tavrını baştan koydu, “Adam gibi çalışmazsan sahneye mahneye çıkamazsın! Hele solo hiç yapamazsın!”
Ve Dicle’nin koreografisini aldı, kendi öğrencilerine adapte etti.

Haberin Devamı

BABA NASIL UYUYOR

Şimdi bütün aile, Onur Kebap’tayız.
Kardeşim Nevzat, eşi Yeliz, artık hayatta olmayan babamın adını taşıyan bir buçuk yaşındaki Mehmet.
Eniştem Keko, ablam, annem, yeğenim Lara, eniştemin ablası Ayşe Apa.
Alya deri yeleklerleriyle geldi.
Bebek Mehmet’e “Baba nasıl uyuyor?” diye soruyoruz.
O küçük şey, horlama sesi çıkarıyor.
Bir taraftan kebapları yerken bir taraftan da gülüyoruz.
“Maymunlar ne yapıyor?” diyoruz.
Suratını maymun kendince maymuna benzetiyor.
Ama bir Adanalı olarak doğduğu için pideleri de götürmeyi ihmal etmiyor.
O arada aile dedikoduları giriyoruz.
Alya, “Üç gün önce Mehmet Dede’nin doğum günüydü, pasta yaptık, üfledik” diyor.
Masadaki her şeyi silip süpürüyoruz.
Ve her kafadan bir ses çıkıyor.
Bir curcuna, bir curcuna.
Mide fesatı geçirirken, ekmek kadayıfı ve künefe olayına giriyoruz.
Adana böyle bir şehir işte, yenilir, içilir, öğle rakısıyla sohbete eşlik edilir.
Aradan birkaç saat geçiyor.
Hadi baleye.
Yüzevler’de annemin okuluna gidiyoruz.
Ziya Paşa Bulvarı artık şenlikli bir yer olmuş, bir sürü minik cafeler açılmış, hava da güzel, Adanalı sokaklarda.
Ve her yerde portakal çiçekleri açmış.
Adana, 13 Nisan’daki karnavala hazırlanıyor.

YORULMAK YOK!

Haberin Devamı

Ablamı bale okulunda bir köşede yerde oturuyoruz.
Kim bilir kaç kere izledim annemi böyle.
Annem, “Hadi çocuklar” diyor.
“Müziğe kulak verin.”
“Dik durun.”
“Tempo, tempo!”
Kendinden geçti, bağırıyor.
Çocukların hepsi sözünü dinliyor.
Fazla disiplinden hoşlanmayan Alya bile.
Arada, “Yoruldum” diye itiraz edecek oluyor.
“Yok öyle yorulmak!” diyor Mami, “Kolay mı zannediyorsun solo yapmak. Çalışman lazım”
Zaten Adana’ya gittiğinden beri onu muma çevirmiş. Alya anneannesine her gördüğünde, “Yine mi çalışacağız!” demeyi alışkanlık haline getirmiş.
Korkulu gözlerle ona bakıyor.
Hoşuma gidiyor annemin bu hali.
Dicle’nin de.
Annem için dansın temeli bale, her türlü dansın
Hiphop aslında çok fazla hitap etmiyor ama onu bile baleye uyarlayabilecek hale getirmeye çalışıyor.
29 yıl boyunca onun okuluna devam eden herkes bu disiplinden nasibi aldı.
Ayakları yara oldu, sonsuza kadar çalıştı.
Altı üstü 4 dakikalık dans ama zannedersin ki dünyanın en önemli gösterisine çıkacaklar!
Mami öyle, Mami tutkulu, şişirmeyi sevmiyor, adam gibi yapacaksın.
Ve bağırıyor çocuklara, zorluyor onları, sonuna kadar.
Fakat işe yarıyor.
Defalarca baştan alıyorlar.
Bir daha, bir daha, bir daha!
Sonunda bitiyor.
Nisan’da tekrar gelecek, yeniden provalar, Haziran’da da genel prova...
Ben kızımın, hayatta hiçbir şeyin kolay elde edilemeyeceğini, gökten zembille inmediğini öğrenmesini istiyorum.
Galiba disiplin de seviyorum.
Her şeyi ucundan tutarak yapa-biliriz ama bir halta benzemez, insanın sınırlarını zorlaması iyi bir şey.

Haberin Devamı

KAPLAN KOSTÜMÜ

Sonra ablamın evine gidiyoruz.
Yine bütün aile birlikte.
Küçük Memo’ya aldığım hediyeleri çıkarıyorum.
Beni çok görmediği için, “Hala nerede?” dedikleri zaman çok da takmıyor.
Kardeşim Nevzat, “Memo’yu hediyeyle mi tavlamayı düşünüyorsun?” diyor hafiften dalgasını geçerek.
“Ne alakası var?” diyorum ama işten güçten, yılda birkaç kereden fazla görüşemediğimiz doğru, o da fırsatını bulunca lafını geçiriyor.
Bir kaplan kostümü aldım ama 3 yaşa göre.
“Tabii çocuğun yaşını hatırlamıyor ki!” diyorlar.
Aldığım ışıklı dinozor ayakkabıları biraz büyük, “Aaa ne güzel! Hala sana 5 yaşında giyeceğin ayakkabıları almış!” diyorlar.
İntikamım acı olacak!

Haberin Devamı

İÇLİ KÖFTE ŞÖLENİ

Bu arada, evde hummalı bir hazırlık var.
Tabii ki akşam yemeği için.
Bir Adanalı için, kebaptan sonra, olmazsa olmaz içli köftedir.
Ve İstanbul’daki kalın içli köftelere benzemez.
Yine maaile sofradayız.
O arada annem eğlenmek için, sesini hafifçe yükselterek, “Alya?” diyor.
Bizimki dehşet içinde, “Hayır Oma Meki, artık dans çalışmayacağız!” diyor.
Annem dahil hepimiz gülüyoruz.
Eniştem ve sevgilimin çok iyi anlaşıyor olmasına ve ailenin bütün kadınlarıyla dalga geçmelerine bayılıyorum.
Evde, kendini insan zanneden bir de köpek var, Leyla, o da bizimle muhabbette katılıyor.
Biraz sonra herkes, kendini bir yerlere atıyor.
Albümler çıkıyor, fotoğraflar elden ede geçiyor, filmler izleniyor.
Komşuluk de ölmemiş daha oralarda, komşular ziyarete geliyor.
Zaman, sanki İstanbul’daki gibi hızlı akmıyor, bir sürü şey yapabiliyorsun orada.
Arada, aile felsefesi yapıyoruz.
Babamla annem, birbirine uygun bir çift miydi? Öyle olmamasına rağmen bu kadar uzun yıl, bu evliliği nasıl sürdürdüler? İkisinin de ilgi alanları çok farklıydı.
Nerede hata yaptılar?
Biz ne durumdayız vesaire vesaire.
Şimdi kazık yaşına gelince
bunları konuşmayı seviyorum.
Annem, konuyu sürekli baleye ve resitale getirmeye çalışıyor. Başarıyor da. Danslardan birinde, öğrencileri yarası kıyafeti giyecek, o kıyafetleri nasıl diktiğini anlatıyor. Ben 6 kere filan dinledim, Dicle’ye de bir 3 kere anlatmıştır.
Ama işte bu kadar “tutturuk” olduğu için başarılı.
Bir kere daha, “Hayatta ne yapacaksan tutkuyla yapacaksın diyorum içimden”, başkalarını bayma pahasına.
hep sana döneceğiz
Yemekten ve konuşmaktan yorgun düşüp
Odalarımıza çekiliyoruz.
Sabah uyanınca ne oluyor?
Cümbür cemaat aile kahvaltısı.
İnsanın içine yaşama sevince veren bir an bu.
Sofra tamam, ekip tamam.
Sucuklar, yumurtalar
Yine patlayana kadar yiyoruz!
İnanmayacaksınız ama
havaalanına giderken, “Bir son elveda kebap attırsak mı?”yı konuşuyoruz.
“Yok artık!” deyip uslu uslu uçağımıza gidiyoruz.
1893. kez Adana’ya gitmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Bekle bizi Adana.
Nereye gidersek gidelim, sonunda hep sana döneceğiz!

Yazarın Tüm Yazıları