Madagaskar’dan size mail atan arkadaşın da belirttiği gibi, Türkler gerçekten de pratik zekalıdır! Mesela size mail atan o arkadaş, asker kaçağıdır. Bedelli askerlik yapabilmek için Madagaskar’da firma açmıştır. Bu, pratik zeka değildir de, nedir? Ya da söz konusu arkadaşın Madagaskar’daki söz konusu bir diğer arkadaşı, maaş aldığı firmayı by-pass yaparak, kendi işini çevirmeye çalışmıştır. Hepsi pratik zekadan! Sizi temin ederim, o mail’de bahsi geçen Türklerin vefa duygusu, minnet duygusu falan tamamen palavra. Bilmek istersiniz diye, Madagaskar’da böyle 10 Türk vatandaşı daha var. (K.M.)
- Olabilir, bana mail atan beyefendi yanlış bir şey yapıyor olabilir. Ama sizin de yemeyip içmeyip onu ihbar etmeye çalışmanız, pek de hoş görülebilecek bir davranış değil. Bizim köyde ispiyoncuları tek ayak üstünde durdururlar!
İNTERNETTEN NASIL KOCA TAVLANIR
Eşim Bulgar. Internette tanıştık, evlendik. 1,5 yaşında bir oğlum var: Daniel Efe. Büyüyünce beğenirsek belki sizin kızı gelin alırız. Sofya’da oturuyoruz. Ama 20 gün sonra hayatımıza Kanada’da devam edeceğiz. Ben sizi "İnternetten nasıl yabancı koca tavlanır" konusunda aydınlatmak isterim. Okuyucularınız arasında ilgilenenler mutlaka olacaktır. Gerçi sizden hiç hoşlanmıyorum, Tarsus Amerikan Koleji’ni bitirmiş bir insanın Türkiye’nin çıkarlarına göre bir insan olmayacağını biliyorum. Sizin gibileri koynumuzdaki yılanlardan biri olarak görüyorum. Ama yine de, size yazacağım. (Nagehan)
- Koynunuzdaki yılan olarak, öncelikle şunu söylemeyelim ki, beni Amerikancılıkla suçlarken, önce kendi Bulgar kocanızın hesabını verin kendinize. Bu biiiir. Eğer kızım beğenirse oğlunuzu belki alır. Bu da ikiiii. Kayınvalidesi konusunda daha seçici olacağına şüphem yok ama... Bu da üç!
ERKEK KUAFÖRLERİ DE YETENEKLİ
Biz erkek kuaförlerini, yeteneksizlikle suçlamışsınız. Benim de saçının boyadan yandığı bildiğim hanımlar var. Şimdi onların saçını boyayan kadın kuaförlerinin hepsi yetenekli mi? Yani bu işler çok da genellemeye gelebilecek şeyler değil. Her meslekte olduğu gibi bizim meslekte de, iyisi de var kötüsü de. Müşterilerimiz, saçlarını bizim gibi eğitim almış erkek kuaförlerine teslim etmeye çekinmesinler. (A. Bicil)
- Haklısınız. Affedin. Demek ki, istemeden yanlış yapmışım. Aslında söylemek istediğim tam da buydu: "Kendinizi ve kafanızı, eğitim almış işinin ehli uzmanlar teslim edin. Onlar kadın kuaförü de olabilir, erkek kuaförü de. Ama genellikle kadın kuaförleri, boya konusunda erkek kuaförlerinden daha bilgili daha yaratıcı..." Yazarken biraz ipin ucunu kaçırmışım. Ama bütün erkek kuaförlerinin birleşip beni mail bombardımanına tutmasına hiç gerek yoktu...
LOHUSALIK DEPRESYONUNU YAZIN
Lohusalık depresyonuna değinsenize bir gün. En kötülerinden birini yaşadım. Hálá da yaşıyorum. Her şeyden çok istedim bebeğimi. "Benden çok bebek seven olmaz" derdim, ama doğunca tarifi olmayan bir şey oldu: Öz be öz çocuğuma bir türlü ısınamadım. Şimdilerde yavaş yavaş benimsiyorum. Şu anda bebeğimi emzirmek ve sevmek dışında onunla ilgilenmem bile yasak. Siz yaşamadınız bu tarz şeyleri. Ama yaşayanlarla konuşursanız, bunun nasıl korkunç bir şey olduğunu aktarabilirsiniz. Sebebi hormonlarımızmış. Allah kimseye yaşatmasın. (M.)
- Çok çok geçmiş olsun. İyi olan yanı geçiyor olması. Bu konu zaten kafama takılmış vaziyete. Üzerinde çalışıyorum. Benzer olaylar yaşayanlar lütfen benimle irtibat kursunlar. Hep beraber bir lohusa depresyonu dosyası hazırlayalım.
YARIM EKMEK ÇEYREK EKMEK
Konu Türklerin yaratıcılığı olunca dayanamadım: Düşünsenize, bizler bakkaldan yarım ekmek, çeyrek ekmek alabiliyoruz. Böyle bir kavramdan haberdarız, çünkü onu biz yaratmışız. Başka bir memlekette, "Yarım ekmek istiyorum" desen, aval aval suratına bakarlar. (E. Korkmaz)
-Haklısınız. Biz Türkler, özellikle bu konularda (yiyecek içecek) acayip yaratıcıyız. Sizin yazdığınız türden bir sürü, "Az kuru, az pilav" gibi, Türkler dışında hiç kimsenin hiçbir şey anlayamayacağı müthiş çözümlerimiz var.
2 YAŞIN ALTINDAKİ ÇOCUKLAR TV İZLEMESİN
Bu mektubu yaşamakta olduğum Washington’dan gönderiyorum size. Developmental Psychology üzerine master’ımı tamamlamak üzereyim. 2 yaşından küçük çocuğunuza arabada veya herhangi başka bir yerde DVD ya da televizyon seyrettirmek son derece zararlı. Şöyle ki, yapılan çok yeni bir araştırma, ilerde bu çocukların ADHD (attention deficit/hyperactivity disorder) olduklarını gösterdi. Lütfen okuyucularınızı bu konudan haberdar edin. (N. Avunduk)
- Teşekkürler, beni şaşırttınız ve aydınlattınız. Şu araştırmanın ayrıntılarını okuma şansına erişebilir miyim? Mail atarsanız çok makbule geçer, ben de okurlarımla paylaşabilirim. Belki bir röportaj konusu bile çıkabilir. Fakat anlamadığım bir şey var: Baby Einstein dvd’lerinin üzerinde 0-3 yaş, 9 ay artı ya da 1 yaş artı gibi ibareler var. Her şeyin dava edildiği Amerika gibi bir yerde, hiperaktif çocuk annelerin Walt Disney’i çoktan dava etmiş olmaları gerekmez mi?