Ne var ki, benim de sizin gibi bilmediğim ve merak ettiğim bir sürü şey var. Ben de zaman zaman paranoyaya kapılıyorum. Bizim düşük puan verdiğimiz yarışmacılar, halk ya da bir başka deyişle SMS’le yarışmada tutulunca sinir oluyorum, "Bütün bunlar ayarlanmış mı?" "Ortada bir şeytanlık mı var?" diye düşünüyorum. Gelen mektuplardan da görüyorum ki, bu konuda yalnız değilim. Birçok okur, hakiki anlamda birçok okur, "Şunların şunların açıklığa kavuşmasını sağlar mısınız?" diyor. Ben de bunu yaptım. Aldım okurların sorularını, dikildim Medyapım’ın her şeyi Fatih Aksoy’un karşısına...
Okurlar, buz dansını sevdirmek gibi bir misyonunuz olduğuna inanmıyor. Para ve reyting peşinde olduğunuzu düşünüyor...- İkisi de doğru değil. Ne buz dansını sevdirmek gibi bir misyonum var, ne de para kazanmak benim için bu kadar zor. Başarılı bir televizyon programı yapmak istiyordum, yaptım. Üstelik eğleniyorum da. Bu program, ayrıca buz dansını sevdirirse, bu iyi bir şeydir.
Peki ortada dolaşan "Buz dansını halka sevdirmek istiyoruz" lafları halkı kandırmak olmuyor mu o zaman?- Valla, o lafı eden ben değilim. Medyapım’dan herhangi biri ya da programın sunucusu da etmedi. Başkaları söylemişse, hakemler ya da yarışmacılar, onu bilemem. Başarısız bir program hiçbir işe yaramaz. Bir programın başarılı olup olmayacağını da yapmadan bilemem.
Tuğba ile yapılmış bir kontrat var mı? - Kontrat montrat yok. Ne Tuğba ile ne de başka bir yarışmacıyla.
Tuğba’nın, şimdiye kadar terbiyesizlikten ve saygısızlıktan diskalifiye edilmesi gerekmez miydi?- Ben, başta ilan edilmiş kurallara inanan biriyim. Biz, "Saygısızlık ve terbiyesizlik, diskalifiye edilme sebebidir" demedik. Bu tür şeyler daha önce de başımıza geldi. Popstar’da, "Bu adam cinayet işlemiş, onu eleyin" dediler. Biz de, "Cinayet işleyen, diskalifiye olur diye bir kuralımız yok, ne yazık ki edemeyeceğiz" dedik. Dolayısıyla Tuğba’yı ya da herhangi birini "Yeterince saygılı değilsin!" diye yarışmadan yollayamayız. Üstelik bunlar, ölçülebilir şeyler değil, birine saygısızlık gibi gelen, ötekine gelmiyor. Ama bundan sonra provalara gelmeyeni diskalifiye edeceğiz. Geçen hafta ilan ettik.
Bu işte esas olarak para nereden kazanılıyor? SMS’lerden mi?- SMS, bu işin toplam bütçesinin yüzde 1’i bile değil. Vaktiyle, SMS gelirleri çok yüksekti, artık hiçbir programın o kadar yüksek SMS gelirleri yok. Zaten Medyapım olarak, bu SMS’den bir gelir elde etmeyeceğiz, payımıza düşeni bir hayır kurumuna bağışlayacağız. Bu hafta bunu da açıklayacağız.
Birinciye kaç SMS geliyor? Yüz binlerce mi, on binlerce mi? Ve neden açıklanmıyor?- Yaptığımız anlaşmalar gereği açıklayamıyoruz, başka TV programları da açıklayamıyor. Ama bu hafta, yarışmacıların aldığı oyların sayısını değil yüzdesini açıklayacağız.
Hakemlerin verdiği oyların bir önemi yoksa, neden orada oturuyorlar?- Hakemlerin verdiği oyların önemi çok. Şöyle anlatayım: Geçen hafta hakemlerin birincisi Zeynep’ti, yarışmada 7 kişi kaldığı için puanı 7’ydi, yanılmıyorsam, halktan aldığı puan da 5 idi. Etti mi 12. Tuğba’ya gelince, hakemlerden bir puan aldı, halktan ise 7 puan aldı, etti mi 8. Oysa 6 puanda kalan 3 yarışmacı vardı, dolayısıyla Tuğba otomatikman yarışmada kaldı. Herkesin puanı aynı olunca, halkın oyu, hakemlerin oyundan daha kıymetli oluyor.
Grup halinde oy atanlar var mıdır? Yani SMS’ler topluca yönlendirilebilir mi?- Bu, bir sorun gerçekten de, çünkü olabilir. Özellikle de sonunda para ödülü olan bir yarışmadan söz ediyorsak. Artık yüz bin, iki yüz bin oylar yok. Toplam oy 40-50 binse, 10 bin oyun bedeli nedir ki, her hafta bunu vererek birinci olanlar teorik olarak çıkabilir. Bu yapılıyordur demiyorum, sadece mümkündür diyorum.
Yani parayla tutulan taraftar olabilir mi?.. - Olabilir. Ama böyle bir şeyin Tuğba için söz konusu olabileceğine inanmıyorum. İnanamayacağınız isimler, "Bu kız çok eğlenceli 5 oy attım" diyor.
Şebnem Schaefer haklı mı: Polemik çıkarmayanın ya da mağdur duruma düşmeyenin şansı yok mu?- Şebnem’e biz de sorduk, "Kim sana böyle dedi?" diye. Bülent ve Alp söylemiş. "Polemik yaparsan oy alırsın, yapmazsan almazsın" demişler. Bülent ve Alp’in bunu söyleme hakkı var mı? Tabii ki var, herkesin, her şeyi söyleme hakkı var. Ama bizden birinin, yani bu işin organizasyonunu yapanlardan birinin böyle bir şey söylemediğine eminim. Bu polemik işleri benim sorunum değil, polemik yaparak da oy alabilirsin, katilken de oy alabilirsin, bana ne bunlardan. Ben toplumun çeşitli meselelerini düzeltmekle görevli ya da yetkili biri değilim. Bir program yapıyorum...
Prodüktörün hiç mi sorumluluğu yok? - E yok. Niye olsun? Sosyolog değilim ki, sorumluluğum toplumu düzeltmek de değil. İnsanlar, kavga edene oy veriyorlarsa, o zaman birileri dönüp "Bu işte bir iş var!" demeli ve bu konuyu araştırmalı, sonra da bununla ilgili bir sonuca varmalı. Ama o kişi, ben değilim.
Siz, kavga edenlere oy verildiğini fark edip, bunu körüklüyor olabilir misiniz?- Hayır. Ayrıca şu var: Her hafta, birinci ve ikinci gelenler, en iyi kayanlar. Dolayısıyla, iyi kaymak mı, kavga etmek mi hangisi daha çok oy alıyor ondan emin değilim. Bir tek şunu söyleyebilirim, Buzda Dans’ta "Elit versus halk" oldu. Yani hakemlerin oluşumundan dolayı elitler ile halk karşı karşıya geldi. Toplumun elit kesimi hakem heyeti içinde oturuyor, "Hanımefendi, popo sallamaktan utanmıyor musunuz?" diyor, öteki de "Oy vermeyelim, bu bir popo sallama yarışması değil!" diyor. O zaman halk da Tuğba’ya destek çıkıyor.
Tuğba’yı "halk kızı", hakemleri de elitler olarak mı değerlendiriyorsunuz?- Bir tespit yapıyorum, böyle olsun istemedim, tasarlamadım da, ama evet, şu an olan şey bu. Ben de Tuğba’ya iki kere oy attım şahsen. Niye attığımı söyleyeyim: Hakemler, ondan saygılı davranmasını talep etti, Tuğba da poposunu salladı. Ben de buna bayıldım. Çünkü benim anarşist ruhuma iyi geldi.
Peki böyle bir durumda iyi kayanın hakkı yenmiş olmuyor mu?- Şimdi bütün samimiyetimle bir şey söyleyeyim, bütün bunların sonunda Tuğba bu yarışmayı kazanırsa, bu çok büyük bir haksızlık olur. Böyle bir sonuç çıkmayacağını düşünüyorum. İş bir noktaya geldiğinde kötüler eleniyor. Hep öyle oldu, halkımız ne yapacağını biliyor.
Peki madem her şeyi yapan halk, o zaman niye herkes, "Bu işleri ayarlayan Fatih Aksoy’dur" diye düşünüyor?..- Biz Türkler böyleyiz, paranoyağız! Bunları öğrenmek çok da zor değil, bize gelen oylama dökümlerini olduğu gibi araştırmacılara verebilirim. Ayrıca Tuğba’nın reytingi başka hiç kimseden daha yüksek değil. Yani "Program Tuğba çıktığında çok seyrediliyor, o görünmeyince az seyrediliyor" diye bir şey yok. Sadece programa renk katıyor o kadar.
"Fatih Aksoy, kimi isterse gönderebilir"e inananlar da var...- Hayır gönderemem. Hakemler gönderebilir. İpucu vermek gibi olmasın ama hakemler herkese 6 tam puan verirse ve Tuğba’ya bir puan verirlerse, herkes 6 tam puanla birinciliği paylaşacak, o da sonuncu olduğu için bir puan alacak, ne olursa olsun Tuğba son ikiye kalacak. O zaman hakemler onu eleyebilir. Başka bir yol yok. Ama bu, yakışır alır mı derseniz, almaz.
Bütün dünyada 90 dakika olan bir program, Türkiye’de neden 4 saat?- Çünkü biz Türk’üz. Konuşmayı seviyoruz, İtalyanlar gibi. Yabancılar da şaşırıyor buna, ama gerçek bu. Yapabileceğim hiçbir şey yok. Şu da oluyor; sunucu, hakemlere söz vermeyince, sunucuya kızıyorlar, "Nasıl sözümü kesersin?" diye. Acayip bir durum yani, kimseyi susturamıyoruz, biz de herkese söz vermeye çalışıyoruz. Bir dans yarışması seyretmiştim, ABD’de 8’de başlıyor 9’da bitiyordu. İtalya’da ise aynı program 8’de başlıyor gece 12’de bitiyordu. Onlar da bizim gibi.
Bu zaten güzel bir işti, Türk halkının da ilgisini çekmişti, polemiklerle, kavgalarla kuş kondurmaya gerek var mıydı?- Bakın, şöyle sanıyorsa insanlar yanılıyorlar. Ben o hafta, bilmem kimin bilmem kime söyleyeceğini biliyorum, ya da ona ne söylemesi gerektiğini söylüyorum, gelecek cevabı da biliyorum, sonraki hamleyi düşünüyorum... Bunlar benim bilgim dahilinde değil. Böyle düşünülmesi bazen hoşuma gidiyor, kimin gitmez, herkesi kontrol edebilen adam gibi algılanmak. Herkesin ve her şeyin üzerinde biri, ne var ki bu fikrin üzerine yatamayacağım, çünkü doğru değil...
Bu insanları seçerken neye dikkat ettiniz? Hepsi seçmece mi?- İki şey aynı anda oluyor. Bir biz ne istiyoruz, iki, kim ne kabul ediyor.
Mutlaka bir matematik vardır...- Bir komedyen olsun istedik, o Okan mesela. Bir tane ileri yaşta biri olsun istedik, o Yıldo’ydu. Biri kibar kız olsun, kuğu gibi süzülsün. Ama kimin kuğu gibi süzüleceğini bilemeyiz, ben Asena diye düşünmüştüm, Zeynep çıktı. Ben onun böyle performans göstereceğini bilemezdim. Bu işlerde hissiyat çok önem taşır. O hissiyat tam olarak şöyle ifade edilemez, "Abi, şu şununla kavga eder, bu da bununla!" Hayır, daha fazla kavga edilen programlar var, kimse seyretmezse kavganın bir faydası yok. Programın sihri başka bir şeyde, toplam olarak, bir şey bir insana iyi bir duygu veriyor ya da vermiyor. Bu bizim yarışmanız, oradaki resmiyle, katılanlarla, hakemleriyle, kostümleriyle, samimiyetiyle, kavgalarıyla bir bütün...
Kontrol elden kaçınca paniğe kapılıyor musunuz? Spontane gelişmiş şeyler yüzünden bir program mahvolabilir mi?- Hayır. Prodüktör, paniğe kapılmaması gereken biridir. Ben kimin ne söylediğini kontrol edemem ama programın toplamını kontrolümde tutarım. Çünkü prodüktör, o kadar da çaresiz değildir, kendi temsilcisi olan sunucu vardır orada. Sunucu, neye izin verip vermeyeceğimi bilir. Ne olursa, programın pornografik hal alacağını da Behzat kestirir.
Geçen hafta pornografik bir durum oldu mu?- Oldu. Tuğba, bornozuyla Behzat’ın yanına gitti, "Beni eleyin" dedi. Bu davranış, programa yakışmayan bir şeydi. Ama onu durdurma imkanım yok. Çünkü oraya kayıp gidiyor, biz de buzun üzerinde değiliz, adamları da onun üzerine salacak halim yok. Bazen böyle şeyler olabiliyor.
Reytinglerde birinci olmak, sizde nasıl bir deformasyona yol açıyor?- 5 sene önce bu soruya"Reytinglerde birinci olmak, çok da mühim değil" derdim. Fena halde yanılmışım. Başarısızlık insana çok şey öğretiyor, Son iki-üç sene her yaptığımla reytinglerde birinci olamadım. Ben bu işin zorluğunu ve reyting birinciliğinin kıymetli bir şey olduğunu anladım. Ben ne yapsam tutar filan diye de bir şey yok. Gerçekten iyi bir şey yaparsan tutuyor. Hem iyi olacak, insanlar izlerken keyif alacaklar hem de ertesi gün birbirlerine anlatacaklar. Porno film de seyredilir ama porno filmi seyrettiğini kimseye söylemezsin. İnsanların seyretmekten gurur duyacakları şeyleri çekmemiz gerekiyor.
"Ama şirretlik program oldu, artık seyretmeyeceğim" diyenler var...- Bunu söyleyenlere belli bir ölçüde hak veriyorum. Ve böyle bir programa dönüşmemesi için elimden geleni yapıyorum.
Herkesin bu yarışmadan söz etmesi egonu şişirmiyor mu?- Şişiriyor ama bir işe yaramıyor, çünkü ben artık evliyim...