Şu anda Türkiye’de kök hücreden kıkırdak üretiyor. Üstelik, dünyayla eş zamanda. Dizinden şikayet eden insanlara yakın gelecekte yaşam kalitelerini yükseltecek yeni bir hayat vaat ediyor. Ne var ki, bu noktaya nasıl geldiğini anlatmaya başladığı andan itibaren insan dehşete düşüyor. Maalesef Türkiye’de ilklere imza atabilmek hiç kolay değil, bir dokunduğunuzda bin ah işitiyorsunuz.
Tebrikler! Kök hücreden kıkırdak yapıyorsunuz. Acayip heyecanlandım. Ülkemizde öncüsünüz, dünya ile eş zamanlı çalışıyorsunuz. Bence Türkiye için çok büyük bir bilimsel atılım bu. Ama ben protezde kalmıştım...
- Doğru söylüyorsunuz, protez cerrahisi ortopedide bir devrimdi. Ama 50 yıl önce. Ve geldiği nokta müthiş, bir kalça protezi 30-35 sene vücudunuzda kalabiliyor. Başlarda hayal edilmesi bile zordu. Diz protezleri de 20 senedir yapılıyor. Ama yine de protez her şeye çözüm getirmiyor, basketbol, futbol oynayamıyorsunuz mesela, ancak mavi pistte kayak, golf, bisiklet, yüzme gibi rekabet gerektirmeyen sporları yapabiliyorsunuz. Ben oldum olası şuna inandım: Bu yapay eklemler iyi güzel ama bir ömrü var, insan ömrü de uzadığı için, başka bir formül gerekiyor. Canlıları, cansız metalle tedavi etmek yerine, canlıları canlıyla tedavi etmek gündeme gelecek. Geldi. Artık devrim, biyolojik onarmada!
Hadi anlatın bize, siz tam olarak ne yapıyorsunuz?
- Ben kök hücreden kıkırdak üretiyorum. Kıkırdak deyip geçmemek gerekiyor, diz sorununun esası kıkırdak. Bir ömrü var ve kendini yenilemiyor. Bitince bitiyor. Eğer iyi korumazsanız vay halinize; sizi yarı yolda bırakıyor. Eskiden ortalama insan ömrü 55’ti, şimdi 75 oldu. 20 yıl uzadı ama kıkırdak aynı kıkırdak, 20 yıl daha fazla idare etmesi gerekiyor artık. O zaman ne yapacağız? Kıkırdağımıza gözümüz gibi bakacağız.
Peki bakamazsak ne olacak?- Bir müdahale olacak, eskiden protez koyuyorduk, hâlâ da koymaya devam ediyoruz. Biz yeni olarak, bozulmuş, artık işlev görmeyen kıkırdakların yerine, doğduğumuz zamankine yani orijinal kıkırdağımıza çok yakın, doğal kıkırdak yapmaya başladık, kök hücreden...
Hayal etmesi bile acayip... Nasıl yapıyorsunuz?- İki şekli var: Biri, gerçek erişkin kök hücresinden ki yeni olan, devrim yaratan gelişme bu; diğeri olgun kıkırdak hücrelerinden kıkırdak yapmak buna da ‘kondrasit kültürü’ diyoruz...
İkisinin farkı ne?- Olgun kıkırdak hücresi, dizin az kullanılan bir yerinden, kıkırdaktan alınıyor. Ama epey zamandır uygulanan bu yöntemi kişiye özel yapmanız gerekiyor. Oysa kök hücre kemik iliğinden, yağ dokusundan veya eklemlerdeki bir dokudan üretiliyor ve nereye koyarsanız oranın karakterini alıyor. Kıkırdağa koyunca kıkırdak oluyor, kemiğe koyunca kemik oluyor... Üstelik bu hücreleri herkese kullanabiliyoruz.
Müthiş bir şey!- Evet gerçekten öyle. Ekim 2009’da başladık ama hâlâ araştırma safhasındayız...
Bir tek siz mi yapıyorsunuz?- Evet, ben ve ekibim. Projeyi, önce kendi fakülteme sundum, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin Etik Kurulu’nda tartışıldı, dekanlığın ve rektörlüğün izniyle Sağlık Bakanlığı’nın Kök Hücre Komisyonu’na, “Ben böyle bir araştırma yapmak istiyorum” dedim, onlar da beni bir takım kurullarda sorguladılar, epey meşakkatli oldu, bu izinler de kolay çıkmıyor, çünkü yeni bir teknoloji, herkesin kafasında fazla şüpheler var...
O zaman en baştan alalım, kim neden, nasıl şüphelendi?- Öncelikle bizim üniversite: “Bu hücreler çoğalır ve kanser olursa ne olacak?” Oysa bu hücrelerin kanser yapma etkisi yok. Durduk yerde, kendi kendine orada çoğalmıyorlar. Biz, onu çoğalttıktan sonra oraya koyuyoruz. Ayrıca bu konuda 20 binin üzerinde araştırma ve deney var; hiç kanser filan yok. Şu anda da hayvanlar üzerinde, damardan kök hücre uygulaması üzerinde çalışılıyor. Özetle, laboratuvarda kök hücreyi çoğaltıyorsun, sonra damara zerk ediyorsun, o gidiyor hasarlı bölgeyi tamir ediyor.
Bu ne ya! Nasıl bir şey bu! Bir gün insanlar için de uygulanabilecek mi?- Tabii tabii. Belli bir süre sonra insanların sistematik hastalıkları da böyle tedavi edilecek. Kök hücreler, damarınızdan verilecek, dizinize gidecek ve kıkırdak oluşacak.
Peki şu anda kök hücreyle uyguladığınız tedavi nasıl?- Sizden kök hücreyi alıyorum, laboratuvarda çoğaltıyorum, sonra bunu enjektör içine sıvı olarak hazırlatıyorum, dizinize enjekte ediyorum, bunda ameliyat yok. O kök hücre, kıkırdağın olmadığı yere yapışarak, yeni kıkırdak yapıyor ya da antienflamatuar etkisiyle hastanın ağrısını geçiriyor, ödemini azaltıyor. Ya da kök hücreleri çoğaltıp bir zar üzerine yerleştiriyoruz, bu zarı ameliyatla kıkırdağın olmadığı yere yapıştırıyoruz ve orada yeni kıkırdak oluşturuyoruz.
Şu ana kadar böyle kaç kök hücre ameliyatı yaptınız?- 20’ye yakın. 50’ye yakın da ‘kondrosit kültürü’ var. Ama çok pahalı teknolojiler bunlar. Herkesin kullanılabilmesi için biraz ucuzlaması lazım. Biz bu çalışmamızı yayınladığımızda inşallah öyle olacak.
Kök hücreden kıkırak uyguladığınız hastalar kaç yaşında?- İyi ki sordunuz, bu ameliyatlarda yaş çok önemli, hepsi 15 -55 yaş arası. Araştırmayı duyan 80 yaşındaki hastalar, “Ben de bunu bekliyordum” diye geliyor. Ama onlara şimdilik hiçbir faydası yok. Zaten onlara yapmıyoruz.
Neden?- Çünkü 55’den sonra vücudun kendini yenilenme kabiliyeti düşüyor. Ama bakarsınız 5 sene sonra 65 yaşındakilere de yapabiliriz.
Peki dizlerinden şikayet edenler bu araştırmadan haberdar mı?
- Hem de nasıl! İnanamazsınız, “Hocam, ben denek olmak istiyorum!” diye sürekli arıyorlar.
Kaç para?- ‘Kontrosit kültürü’ parayla, kök hücre bedava. Kök hücreyi şu anda ‘faz 3’ çalışması olarak yaptığımız için para ödemiyorlar. Çünkü tamamen araştırma safhasında. “Hocam para verelim” diyenler var. Ama dünyanın hiçbir araştırmacısı tarafından bu tip ‘faz 3’ çalışmalar paraya yapılmaz. Hastalardaki sonuçlar yayınladığı zaman artık ‘faz 4’ olacak, yani klasik tedavi olarak protokollere girecek.
Dünyada kaç yerde yapılıyor?
- Çok yaygın değil. Japonya’da, İngitere’de, İtalya’da. Amerika’da de yeni başladılar. Benim Dünya Kıkırdak Konseyi’yle ilişkilerim de iyi. Biraz da ilişkiler sayesinde oldu bütün bunlar. Tıp öyle bir şey ki, vizyonunuz olmalı, dünyada sizin alanınızda neler oluyor takip etmelisiniz. Bizim ülkemizde ne yazık ki insanlar aldıklarıyla yetiniyorlar, oldukları yerde duruyorlar. Bir sürü insan yurtdışına gidiyor ama kimse bunu yapmayı düşünmedi. Şimdi, “Işık bunu yapıyor acaba nasıl engelleriz?” diyorlar.
Sebebi?- Türkiye’de her konuda olduğu gibi insanların sonradan akılları başlarına geliyor. Biri yapıyorsa o zaman, “Yapmasın!” diyorlar. Engellemeye çalışıyorlar.
Kendi camianızda sevilmiyor musunuz siz?- Bu olaydan sonra ciddi düşman edindiğime o kadar eminim ki. Ve benim arkadaşım, dostum olarak bildiğim insanların bile benim aleyhimde konuştuğunu duydum.
Ne diyorlar?- “Işık, boş hayaller peşinde koşuyor... İnsanlara boşuna ümit veriyor... Böyle şey olmaz...” türünden şeyler. Ama bu benim ilk karşılaştığım olay değil. Bundan önce de yaptıklarıma da benzer şeyler söylediler, şimdi hepsi aynı şeyleri yapıyor.
Bu uygulamayla yeni bir kıkırdağa sahip olan hastalar memnun mu değil mi, asıl ölçü bu olmamalı mı?- Geçen Ekim’de başladık ameliyatları yapmaya, daha bir seneyi doldurmadı, sekiz-dokuz aylık, sonuçlarımız var, hastalar mutlu. Zaten yakında yayınlacağız.
Peki size karşı çıkan meslektaşlarınızın derdi ne? Protez uygulaması kalkmasın mı?- Biraz öyle. Kök hücreden protez uygulaması yaygınlaşırsa, protez kullanımında kısmi azalmalar olabilir tabii. Ortada bir rant sorunu var. Gerçi öyle bir tavır alıyorlar ki sanki ben protez takmıyorum; ben de takıyorum...
Ekmekleri ellerinden alınacak diye mi korkuyorlar?- Yok canım öyle bir kaygı değil, 25 sene daha istedikleri gibi protez takacaklar. Bence tek kaygı var, insanların hırsı. Hem vizyonları fazla geniş değil hem iyi işler yapmıyorlar hem de yapanı engelliyorlar. Bana kötülük yapacağına, “Ben daha iyisini nasıl yaparım?” diye düşün. Tabii ki her doktor, her şeyi hastalarının iyiliği için yapar ama bizim meslek diğer mesleklere benzemiyor. Biz doktorlarda geleneksel hale gelmiş bir şey var, dünyanın en iyi ameliyatını bile yapsan, “O adam bu işi yapamamış zaten! O zaten bu işten anlamaz, bilmez!” tavrı var.
Engellemek için dosyama sahte evrak koydularSiz galiba çok dertlisiniz bu konuda... Yoksa başka badireler de mi atlattınız?- Hiç sormayın, Sağlık Bakanlığı’nda Kök Hücre Komisyonu var, Türkiye’nin çeşitli yerlerindeki hastanelerden seçilmiş öğretim üyeleri ve her branştan doktorlardan oluşuyor. Projenizi onlar değerlendiriyor. Onların izni olmadan kök hücreyle çalışamıyorsunuz. Ben projemi geçen temmuz ayında gönderdim ve onlardan beni şaşırtan şöyle bir cevap geldi: “Dosyanız incelendi. Dosyanızdaki bir evrakta sizin bu çalışmayı zaten yaptığınız, sadece sonuçları verebilmek, işi resmileştirmek için bize başvurduğunuz yazılıydı, o yüzden projeniz reddedildi.” Beynimden aşağı kaynar sular döküldü! Üç kağıtçı bir adam pozisyonuna düştüm. “Nasıl olur, ben böyle bir şey yapmadım, o dosyada böyle bir şey yok!” dedim. “O zaman gelin 2 Ekim’de kendinizi savunun” dediler.
Yani bir de suçlu çıktınız!- E Türkiye’de bu işler böyle yürüyor, herkes potansiyel suçlu. Herkes birbirine o kadar rahat çamur atıyor ki, “Ben atayım da, o temizlesin” diyor.
Peki netice?- İnanmayacaksınız ama dosyama biri sonradan bir gazete küpürü sokuşturmuş. Ben 18 sayfalık bir dosya yolladım, 19. sayfada bir şöyle bir gazete haberi: Güya ben 12 tane kök hücresinden kıkırdak yapmışım, sonuçlar da iyiymiş. Ben de şaşırdım, “Bu ne ya! Ben dosyaya böyle bir şey ilave etmedim, dahası bu haber yalan. Ne gazetesi bu!” dedim. Bir baktık ki, tamamen uyduruk ama gerçek gibi duruyor. Meğer internette böyle bir site varmış, istediğin haberi yazıyorsun, sonra basıyorsun. Sonunda anladılar bunun bir komplo olduğunu. Dedim ki, “Projemi ister kabul edin, ister etmeyin ama rektörlüğe olayın doğrusu nedir bildirin ki ben üç kağıtçı konumundan kurtulayım...”
Siz öğrendiniz mi sonradan kim yapmış, nasıl yapmış?- Evet.
Kimmiş?- Kim olduğunu söylemem. İnsanlar sizi sevmiyorsa kötülük olsun diye her şeyi yapabiliyorlar. Ve aynı toplantıda projemi savundum, kabul edildi. Aynı gün, iki buçuk senedir akut omurilik kesilerinde kök hücre uygulamasıyla uğraşan bir arkadaşımız vardı, onunki de kabul edildi. E çok gururluyum, çünkü biz Amerika’yı sonradan keşfetmiyoruz bütün dünyayla aynı anda yapıyoruz.
Peki hocam, sizin dışınızda birilerinin bu işe girmiyor olması tuhaf değil mi? En müthiş tek adam siz olamazsınız ki....- Ben de neden akıl etmediklerini merak ediyorum açıkçası...
Sizce neden?- Çünkü çalışmayı sevmiyorlar. Heyecan da duymuyorlar. Beraber çalıştığım ekip acayip heyecanlı. Onun dışında pek çok şey çok tatsız. Zaten ben artık kendi camiamda kendimi yalnız hissetmeye başladım. İçten içe düşmanlar. Hele bu röportajdan sonra ne olacak merak ediyorum, düşmanlarım iyice artacak...
ANADOLU’NUN BAĞRINDAN GELDİMİşinizde iyi olmak ve ileri götürmek istiyorsanız para harcamanız gerekiyor. Para ve emek harcamadan hiçbir şey olmuyor. Yurtdışına gideceksiniz. Ben hiç param yokken de gidiyordum, borca harca giriyordum, babamdan alıyordum. 1985’de ilk Amerika’ya gittiğimde İngilizcem filan yoktu. Adapazarı Lisesi mezunuyum. Talebelerim, “Hocam, siz Robert mezunu musunuz?” diyorlar. Halbuki Anadolu’nun bağrından çıktım. İstanbul’a 1974’te geldim ve her şeyi kendi tırnaklarımla yaptım, 85’de ihtisası bitirdiğimde, babama dedim ki, “Üniversitede kalmak istiyorum, bana para ver Amerika’ya gideceğim.” Babam da askerlik için Adapazarı’na gitmiş, 40 sene orada pratisyen doktorluk yapmış biri, “Sen arabanı sat, ben de üzerine koyayım oğlum” dedi, kelle koltukta çok az parayla gittim, İngilizcem yok, depresyona girdim, geri mi dönsem... Ama sonra başardım. Ve öyle bir özgüven ve cesaret geldi ki kendi kendime, “Bundan sonra ben her şeyi yaparım” dedim...
İKİ KİŞİDEN KÖK HÜCRE ALACAKSIN ÇOĞALTIP BÜTÜN DÜNYAYA SATACAKSINSanayi Bakanlığı’na da sponsor olsunlar diye başvurdum. Senede iki kez Sanayi Bakanlığı jüri oluşturuyor. Bu jürilere projenizi sunuyorsunuz. Ben mayıs ayında davet aldım. İnanılmaz bir jüriydi, Bilkent’in, Hacettepe’nin, ODTÜ’ün genetikçileri, moleküler biyologları, profesörleri... Projemi sundum, doçentlikten beri, ilk defa bu kadar terledim. O kadar çok soru sordular ki kabul etmeyecekler diye düşündüm. “Peki bu, sanayiye ne kazandıracak” gibi çalışmadığım yerden sorular geldi. Şunu söyledim: “İki tane adamdan kök hücre alacaksınız, dünyanın her yerine satacaksınız! Gelecekte bayağı ticareti olacak.” Akıllarına yatmış demek ki, aradılar ve kabul ettiler. Şu anda 40 hastanın parasını Sanayi Bakanlığı veriyor. Rüyamda görsem inanmazdım.
Trabzon’da kurulan Türkiye’nin ilk kök hücre laboratuvarı uzay üssü gibi Peki ya araştırmanın laboratuvar kısmı ne kadar önemli?- Çok önemli. Kök hücre araştırması yapmak istiyorsanız mutlaka bir kök hücresi laboratuvarına ihtiyacınız var. Bundan üç buçuk sene evvel Trabzon’da Teknokent’in içinde Trabzon Teknik Ünversitesi ve Tıp Fakültesi’nin girişimleriyle Ati diye bir laboratuvar kuruldu. Ben bir kök hücresi kongresine gitmiştim, tesadüfen de Ati’nin açılışı varmış, o zaman o laboratuvardan haberim oldu. Oranın sorumlusu Profesör Ercüment Ovalı vardır, onunla tanıştık, konuştuk. Kadere bakın ki şu anda onlarla çalışıyorum, bir kolumuz kök hücreleri oraya, diğer kolumuz da Danimarka’da bir laboratuvara gönderiyor.
Türkiye’deki ilk kök hücre laboratuvarı mı?- Evet, resmi olarak öyle. Ve uzay üssü gibi bir yer. Kongrelerde fotoğraflarını gösteriyorum, “Burası neresi?” diyorlar. “Trabzon’da” deyince daha da şaşırıyorlar. Trabzonlu bir işadamının kızı kanser oluyor, kan transferi gerekiyor, problem çıkıyor, bunun üzerine diyor ki, “Ben kızım için böyle bir laboratuvar kuracağım.” Şu anda Silahlı Kuvvetler, Bayındır Holding ortak o laboratuvara. Ciddi bir yatırım söz konusu, 10 milyon dolar civarında. Ama artık bütün dünya, bu kök hücre laboratuvarlarına yatırım yapıyor. Bütün protez firmaları da bir laboratuvar satın aldı. Çünkü gelecek, kök hücrede.
Daha hangi organları yapacaklar?- Bence her şeyi. Karaciğer yaptılar bile. Dünyada kök hücrenin en aktif olduğu branşlar ortopedide kıkırdak, gözde kornea yapımı, plastik cerrahi ve kardiyoloji...
Şu ana kadar o 20 vakayı kim finanse etti?- Sponsor, Trabzon’daki Ati Laboratuvarı. Çünkü bunlar yayınlandığı ve başarılı olduğu takdirde laboratuvar ciddi paralar kazanacak. Kök hücrede şöyle bir realite var: Sizden aldığım kök hücreyi kilolarca üretip, hepsini kıkırdak defektlerine kullanabilirim. Bir-iki tane iyi donör bulmam yeterli. Ve gelecekte öyle olacak. Sağlıklı insanlardan bu hücreleri alıp, laboratuvar ortamında çoğaltıp, donduracak depolara koyacaklar, sonra da bütün dünyaya satacaklar. Maliyet sıfır. Biraz da bunun için bir kapışma ve kıskançlık var.