“Bu ne ya! Altı kaval, üstü şişhane”

İzmir...

 

 

 

 


 

 

 


Güzel İzmir...
Alaycı İzmir...
Baştan çıkarıcı İzmir...

Ben öyle İzmir filan bilmezdim.Anlatırlar, hikâye gibi tatlı tatlı dinlerdim.Hep iş için gitmiş, içinden şöyle hızlıca geçmiş ya da sadece yemek yemiştim.

İşte şimdi, gözlerimle görüyorum.

“En iyi intikam, iyi yaşamaktır” lafının canlı örneği burası. Sokaklar, pastaneler, insanlar cıvıl cıvıl.

Kadınlar güzel, erkekler çapkın.

Müthiş bir hafifffflik söz konusu.

* * *

Güneş batmak üzere.

Gökyüzü şahane. Kafamızı kaldırıyoruz, İzmirli balkonunda oturuyor. Kafelerde oturuyor. Mis gibi rüzgâr esiyor. Kadınların etekleri uçuşuyor. Yaz, işte bu, hafiflik, muziplik, neşe. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Ama erkekler çapkın çapkın bakıyor. Güzel bakan bir erkekten daha hoş ne var?

İzmir’de insan, oh be, kendini tekrar kadın gibi hissediyor. Şehir de, dişi bir şehir. Kordon, yaşıyor. Biralar, rakılar içiliyor. Şöyle buzzz gibi bir bira ne iyi giderdi şimdi. İnsanlar, köpeklerini gezdiriyor. Şortlu kızlar, askılı tişörtlü kızlar, yanık kızlar, güzel kızlar.

Yargılamayan, kızmayan erkekler.

Komplekssiz insanlar. Gülüyorlar, kıkırdıyorlar, birbirlerine dokunuyorlar. İzmir, görüntü olarak da his olarak da bir Avrupa şehri. Tüm kalbimle, Türkiye’nin her yerinin bir gün “gâvur İzmir” gibi olmasını isteyenlerdenim ben de...

* * *

Merve diretti...

“Madem bu işe kalkıştınız, İzmir’e gitmemek olmaz” dedi,“AK Parti’nin bileğini bükemediği şehir...”

“Bu ne ya Altı kaval, üstü şişhane”
Birtakım yerler de söyledi.

Alsancak’taki Reyhan Pastanesi ve Bonjour...

Ver elini İzmir...

Tekbir kıyafetlerimizle buradayız.Yakıyorlar. Ve İzmir’e ters düşüyorlar. Olsun, Reyhan’da sakızlı muhallebi olayına girdik, şahane. Kimse kafamıza çürük yumurta filan atmıyor.

Bir tek emekli öğretmen tipli kadınlar bakıp bakıp, “Allah Allaaaaah...” diyorlar o kadar. Evet, itiraf ediyorum, biraz alaycı bakıyorlar. Böyle bir hali var İzmir’in. Sonra Bonjour’a gidiyoruz, biraz da orada takılıyoruz, orada da bir hamburger götürüyoruz. Yine pek bir şey olmuyor. Tam kalkmak üzereyken, elinde patates kızartması olan yaşlıca bir hanım yaklaşıyor, “Evladım, siz bunu niye giyiyorsunuz bu sıcakta?” diyor.

Dan diye. Bu kadar direkt. O kadar tatlıydı ki. “Allah aşkı için” desek... “O nasıl laf öyle! Ben dinsiz miyim?” diyecek... Belli ki bizimle sohbet etmek istiyor, anlamak istiyor...

Ama ışık kaçıyor!

“Çok özür dileriz, başka bir zaman sohbet ederiz, acelemiz var!” diyoruz.Gerçekten de ışık kaçmadan Kordon’da olmamız lazım.

* * *

Hızlıca üzerimizi değiştiriyoruz. Çarşaflarımızı giyiyoruz. Ama sizi uyarıyorum, bunlar Dubai usulü çarşaf, yani “abaya”, Fatih İsmail Ağa çarşafı değil, daha şıklar... Bir kaftan gibi üzerimizden dökülüyorlar.İncecik bir pardösü. Öyle göğüsten büzgülü filan değil, önden çıtçıtlı.

Dubai’deki kadınlar, altına mutlaka çok topuklu taşlı ayakkabılar giyiyorlar, biz de öyle yapıyoruz. Onlar başörtülerini de farklı bağlıyorlar, saçları hafif görünüyor. Tabii ki ne oluyor? Osmanlı gravürlerindeki kadınlara benziyorlar. Bizde maalesef, böyle bir şey olamıyor. “Örtünme”nin felsefesine aykırı.

Oysa, dünyada örtünerek de estetik olmayı başarabilenler var.

* * *

İşte Kordon’dayız. Başladık yürümeye. Hayret! Islık yiyoruz. Bayağı bir tezahürat yapılıyor. Yanlış anlaşılmasın, kırıcı değil ama... “Vay, vay, vayyyy” filan diyorlar hafiften dalgalarını geçerek, “Ayakkabılara bak...”

Kendi aralarında tartışıyorlar. Bir kısmı “Fena olmamış” diyor. Bir kısmı “Hadi be!” diye karşılık veriyor.

Ama en güzel tepki şuydu:

“Bu ne ya! Altı kaval, üstü şişhane...”

BİR İZMİRLİDEN MEKTUP

Varsın edep yerlerim yansın...

“Geçen gün yayınladığınız 10 farklı türban bağlama şekline baktım. Hepsi de şaka gibi! Sizi, İzmir sokaklarında kısa kesim havalı saçlarınızla görsem, dönüp dönüp bakarım. Ama 10 değil 100 ayrı şekil de olsa, türbanlar içindeki o halinize asla bakmam... Bir insan, kendine bu hainliği nasıl yapar? Kordon’da gezerken rüzgâr, saçlarımı okşamazsa, Boğaz’da Mohito’yu Bacardi ile içemezsem, neyleyim ben dünya hayatını... Artık yeter! Sizin bu yazınızla, güzel ve bakımlı bir kadının bile o türbanın altında ne kadar yaşlı ve kendinden uzak göründüğünün farkına vardık. Varsın cehennemde vücudumun bütün açık edep yerleri yansın ama söylüyorum işte: Hiç mi göz yok bu insanlarda? Hiç mi hasret değiller, birilerinin onlara bakıp, ne kadar güzel olduklarını kibarca belli etmesine? Bu arada belirtmek isterim ki, ben dinden imandan uzak bir adam değilim. Orucumu tutarım, kurbanı mı keserim, namaz kılarım. Ama artık birileri bu sahte cemaatlere bir dur demeli! Lütfen gelin siz de bizimle yaşayın, hem bizim katlanmanız gereken İsmail Ağa gibi bir meydanımız da yok..!”   
(Özgür K.)

Yazarın Tüm Yazıları