Paylaş
Hayatımın büyük bir kısmı, pazar günleri elinizde tuttuğunuz o gazeteye emek vererek geçti. Dile kolay 17 yıl. Tam 17 yıldır, Nilgün Kıdır Özpeynirci ve ekibi (Nilgün, görsel yönetmenlerin kraliçesidir) gazetenin sayfalarını yapar, o gece de baskıya girer. Böyle tatlı anlattığıma bakmayın, cumaları kanlı geçer. Pazar röportajlarını o gün teslim ediyorum. Tabii hep geç veriyorum. Sonunda da kavga çıkıyor, “Artık yolla yazıyı, burada hepimiz seni bekliyoruz, evimize gitmek istiyoruz, yeter artık!” diye. E ben de durur muyum, “Keyfimden mi geç veriyorum? İyi olsun diye uğraşıyorum. Şişirseydim, çoktan elinizde olurdu. O zaman kendinize bu röportajları yapacak başka bir manyak bulun!” diyorum. İş yaparken, gayet gergin ve iğrenç oluyorum. Ve işe yapışıyorum, bir türlü kopamıyorum. Kavga ederken de, gayet kabayım. Sonra barışıyoruz tabii.
Biz hepimiz, işimizi iyi yapmaya çalışan tipleriz, kavgalar da bu yüzden çıkıyor. İskender ise dünya sakini bir adam, çok istiyorum onunla da kavga edebilmek ama pek mümkün olmuyor.
Gerçi bende, insanın sinir vidalarını yerinden oynatacak kapasite fazlasıyla var. Bir gün nasıl olsa beceririm. Bu hafta, bizimkiler farklı bir yerde çıkaracak gazeteyi.
Haftanın başından itibaren mail atmaya başladılar, “İşleri erken vereceğiz, Ayşe sana da söylüyoruz” diye, sebebini okuyacaksınız. Ben çalıştığım gazeteyi ve o insanları çok seviyorum. Sizin de daha yakından tanımanızı istiyorum...
Bu haftanın Hürriyet Pazar Gazetesi, eski Galata Köprüsü’nün üzerinde tasarlanıyor. Ne alaka?
- Benim gibi 40 barajını aşmış, üstüne üstlük Beyoğlu’nda yatılı okumuş biri için kült bir adres Galata Köprüsü… Altını çok iyi bilirim. Şimdi üstünü göreceğiz. Kısacası altını üstüne getireceğiz.
Nereden esti?
- İstanbul Design Week kapsamında orada olacağız. Tasarımın kalbinin attığı yer bizsiz eksik olur diye düşündük.
Kimin fikriydi?
- Kurumsal İletişim Etkinlik ve Organizasyon Koordinatörü Evrim Sümer teklif etti. Kabul edeceğimize pek ihtimal vermiyordu ama hiç direnmedik. Kendisi şu anda Galata Köprüsü üzerinde bizim için heybetli bir ofis inşa ettirmekle meşgul.
Herkese açık mı?
- Bildiğin açık ofis ortamında çalışacağız.
İnsanlar gelip izlesin mi?
- İzleyebilirler ama kuruyemiş atmasınlar.
Saat kaç kaç arası?
- Saat 12’de oradayız. İşimiz bitene kadar da terk etmeye niyetimiz yok.
Hürriyet Pazar Gazetesi’nin muhabirleri ve yazarları da olacak mı?
- Eğer haberde değillerse orada olacaklar. Ayrıca sürprizlerimiz de var. Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, Türkiye’nin en çok konuşulan yazarı Ertuğrul Özkök uğrayacak. Seni de bekliyoruz.
Bilgisayarları oraya nasıl taşıyacaksınız?
- Perşembe gecesi Hürriyet binasında neyimiz var neyimiz yok sökülüp Galata Köprüsü’ne götürülecek. Hiç kolay bir iş değil. Allah’tan bu işin altından kalkabilecek iyi bir ekip var Hürriyet’te.
Her hafta Ayşe yüzünden geç bitiyormuş ya gazete, ya yine gece yarılarına kadar işini teslim edemezse!
- Kendisini bir hafta öncesinden “Başarabilirsin, sen de yapabilirsin” diye motive etmeye başladık. Bu hafta bir sorun yaşamayacağımıza yürekten inanıyorum. Gerçi ekiptekiler beni iyimser olmakla suçluyor ama göreceğiz…
Bu nedir açık ‘hava gazeteciliği’ mi, aslında arazi olmak mı?
- ‘Tebdili mekanda fayda vardır’ durumu… Sonbaharın olumsuz etkilerine iyi geleceğinden eminim.
Sen gazeteciliğe nereden başladın?
- 1990 yılında Sabah Gazetesi’nde… Dış haberler servisine sınavla girdim.
Neden gazeteci oldun?
- Aslında üniversitede okurken Kültür Bakanlığı’nın altı aylık kursunu tamamlayıp profesyonel turist rehberliği brövesi almıştım. Birinci Körfez Krizi patlak verip ülkede turizm bitince bir dizi rastlantı sonucu gazeteciliğe başladım.
Bugüne kadar hangi yayınlarda çalıştın?
- Uzun yıllar Sabah’ta çalıştım. Ardından Star Gazetesi’ni çıkartan çekirdek kadroda yer aldım. Ardından, yine Sabah bünyesinde Fotomaç’ın Yayın Yönetmenliği’nden Sabah’ın Yayın Yönetmen Yardımcılığı’na, hatta atv’de yöneticiliğe uzanan hayli renkli bir mesleki deneyim yaşadım.
Hürriyet Pazar’ı çıkarmadan önce ilave hakkında ne düşünüyordun, çıkardıktan sonra ne düşünüyorsun?
- İyi bir ilave olduğunu düşünüyordum… İlave olmaktan çıkartıp gazeteye dönüşmesinde rol almak, mesleki açıdan önemli bir tatmin oldu benim açımdan.
Hürriyet’te farklı, yeni bir şey yapmak kolay mı?
- Sadece iki buçuk yıldır Hürriyet’teyim. Bir internet sitesi yapmak için gelmiştim, arkadaşlarımla birlikte önemli değişikliklere imza attım. Dolayısıyla ben bir zorluk yaşamadım. Tabii bunda en önemli pay, hafta sonu yayıncılığına büyük önem veren yayın yönetmenimiz Enis Berberoğlu ve patronumuz Vuslat Doğan Sabancı’nın…
Senin sayende öne çıkan insanlar olduğunu düşünüyor musun?
- Sence…
Gazeteciliğe tutkuyla mı bağlısın?
- Sadece eşime tutkuyla bağlıyım. Ben işi için yaşayan adamlardan değilim, iyi yaşamak için işimi iyi yapmaya gayret ediyorum hepsi o.
Maaşı daha fazla ve daha az çalışacağın bir iş olsa gider misin?
- Bu soruya bir teklif gelince cevap veririm.
Hiçbir şart altında seni delirtmek mümkün olmuyor, çok denedim, ama hep sakinsin, bunu nasıl başarıyorsun?
- İnsanlar önce kendi hayatlarını zorlaştırmak için uğraşıyorlar, sonra bunu yakın çevreleri üzerinde uyguluyorlar. Bense basitlikten yanayım. Gelelim, işimizi eğlenerek yapalım ve ortaya çıkan sonuçtan gurur duyalım. Bunu başarmak için öfke, en son ihtiyaç duymamız gereken şey.
Galatasaray Lisesi’nden öğrendiğin en önemli şey?
- Hayat… Hayattaki en büyük mutluluğum da kızım Doğa'nın şu anda Galatasaray’da okuması…
Galatasaray Lisesi’nden mezun pek çok insan Fransızca bilmezmiş, doğru mu?
- Dünyada Fransızlar dışında Fransızca bilen pek kalmadı zaten… Söz konusu olan Galatasaray ise Fransızca teferruattır.
Arnavut kökenin senin için avantaj mı dezavantaj mı? Bu inat mevzu doğru? İşe mi yarıyor, seni zor durumda mı bırakıyor?
- Hayatta hiç boynumu eğmedim; bu çok önemli… Dönem dönem bu yüzden sıkıntılar yaşadım, bu da bedeli… Böyle memnunum.
Otizmli bir oğlun var, çok da iyi bir sporcu. Nasıl bir mücadeledir otizm bu ülkede?
- Bora, çok özel bir çocuk. 1000 parçalık bir puzzle’ı resmine bile bakmadan yapabilir ama çok basit işlerin üstesinden gelemeyebilir. Sporun çok faydasını gördük. Masa tenisinde 8-11 yaşta Türkiye şampiyonu oldu. Şu anda 12 yaşında ve 12-15 yaş Türkiye ikincisi. Bu yıl kort tenisine de başladı. Onunla bire bir ilgilenen bir yaşam koçu var. Ankara OSEM’in sporcusu. Otizmle mücadeleye gelince… Tamamen bireysel bu ülkede. Mesela şunu bile yaşadık: Tohum Vakfı’na gidiyordu. Pek çok çocuk faydasını görüyor ama biz orada uygulanan sistemden iyi sonuç almadık. Eğitime ara vermek istedik. Senet imzaladığımız için eğitim döneminin sonuna kadar devam etmemiz gerektiği söylendi. Bu ülkede paran yoksa devletin karşıladığı ayda sekiz saatlik eğitimle yetinmek zorundasın. Oysa bu çocukların her an eğitim alması şart.
İlişkiniz nasıl onunla?
- Ankara’da olduğu için özlem var. Bir araya geldiğimizde gayet iyiyiz. Pazartesi gecesi Galatasaray-Eskişehir maçındaydık, çok da eğlendik.
Gazetecilik, oğluna zaman ayırma konusunda sana zorluk yaratıyor mu?
- Sadece ben değil, çocuk sahibi her gazeteci benzer sorunlar yaşıyor. Alya sana kızmıyor mu yazıya gömülüp gözün hiçbir şeyi görmediği zaman?
İnternet gazeteciliği de yaptın, aslında gazete yazarlarının da reytingleri var öyle değil mi? Çok reytingi olduğunu sandığımız ama az reytingi olan kim var?
- Burası mayınlı arazi; yorum yok.
Sence gazetecilik nereye gidiyor?
- Ayrıcalıklı bir konum olmaktan çıkıp tabana yayılıyor. Günün manşeti sosyal medyada patlayabiliyor. Uzmanlık gerektiren alanlarda bloggerlar öne çıkabiliyor. Bu durum bizi sanıldığı gibi köreltmiyor; besliyor.
Kel olmanın faydaları var mı?
- Ben hiç zararını görmedim.
Seni hayatta en çok eğlendirir?
- Seyahat etmek.
En çok ne delirtir?
- Galatasaraylı Sabri.
Paylaş