Paylaş
O benim sevdiğim bir yazar, sevdiğim bir insan.
Her ne kadar “usta”lık bana göre değil dese de, usta bir gazeteci.
Her ne kadar, “Hayatın başka bir alanında acemi olmak istiyorum” demesine hayranlık duysam da, elimdeki gazeteyi bir kenara fırlattım, derin bir iç çektim, uzaklara daldım gittim.
O, bunca yıl boyunca, tekkeye, eğri odun getirmemiş biri.
İnsan üzülüyor haliyle.
Kimse ona, “Şöyle yap, böyle yap” demiyor, tamamen kendi tasarrufu. Dahası bu fikri, bir yıldır taşıyormuş kafasında. Ve şimdi hayatında yeni bir dönem başlıyor. Onun için her şey iyi olacaktır hiç şüphem yok.
Ama yine de...
Bir sürü soru işareti üşüşüyor insanın beynine.
Onu bu noktaya getiren ne? Mutlaka yorgunluk, yılgınlık vardır, olmaz mı bu kadar yıldan sonra... Ama esas olarak, “Bu dönemde gazetecilik yapacaksın da ne olacak?” gibi bir mesaj aldım ben. Zaten insanın bunu fark etmemesi, hissetmemesi imkansız.
En fenası da bu, bir şeylerin gazozunun kaçması... “Heyecan”ın azalması... Ama dönem, öyle bir dönem. Bütün değerler, kavramlar tepetaklak, toplum yeniden dizayn oluyor, her şey yeniden kuruluyor.
Herkes çok temkinli, mesafeli, duruyor ve izliyor.
İyi düşünelim, iyi olsun...
Ferai Tınç’ın da yolu açık olsun!
Zamanı unutturan tatil köyü
BİR kere daha Fethiye...
Bir kere daha Hillside Beach Club...
Ve bir kere daha manyak bir hizmet, inanılmaz bir özen, olağanüstü bir personel, şahane bir deniz, öldürücü yemekler, insanı kendinden geçiren masajlar, çok yaratıcı animasyon şovlar, akşamüzerleri güneş batarken romantizmi dibine kadar yaşamalar...
Tatil ne ki? İşte bu! Zamanı unutmak. Ben unuttum, gündemini filan da, hiçbir şey canımı sıkmaz oldu. Rutinden koptum. Tamamen. Gazete bile okumadım.
Bu, kaçıncı gidişim bilmiyorum.
Her seferinde içimdeki şeytan, “Acaba başka bir yeri mi denesek?” diyor.
Ama her defasında, “Hillside Beach Club’ın üzerine tanımam!” diye dönüyorum.
Bu da bende, hayranlık artı şaşkınlık uyandırıyor.
18 yıl boyunca, hep aynı kaliteyi tutturmak çok sık rastlanan bir şey değil çünkü. Bu ülkenin en iyi tatil köyü olma özelliğini korumak, şans ya da tesadüf eseri değil. Gerçekten alkışlanması gerekiyor.
Alkışlıyorum, en çok da Edip İlkbahar’ı.
Sonra kurmaylarını, tatil köyünün müdürü Hasan Gürsel’i, Nalan Apa’yı, Hayal Davran’ı...
Aslında, A’dan Z’ye herkesi.
O tatil köyünün en dikkat çekici, başka bir yerde kolay kolay rastlayamayacağınız özelliklerinden biri de, çalışanlarının tepeden tırnağa mutlu olması.
Gerçekten öyleler.
Çünkü Hillside’ın daha doğrusu Edip İlkbahar’ın konsepti böyle, “Çalışanları mutlu edelim, onlar da misafirleri etsin”.
Tabii ki gazetecilik damarım kabardı, çaktırmadan ağızlarını yokladım, biri de bir şeyden şikâyet etsin, ıh ıh, tık yok... Mutsuz olsalar, zaten yüzlerine, enerjilerine yansır.
İlk gittiğimde bekâr, serseri bir mayındım.
Sanırım işten de atılmıştım.
Bir yerlere çağrılmayı bekliyordum.
O zaman da çok eğlenmiştim.
Şimdi 16-17 sene geçti üzerinden, hayatımda bir sürü şey değişti, yine eğleniyorum.
Üstelik bu kez, çocuklu bir aile olarak. Belki de Hillside Beach Club’un bir başka sırrı da bu.
7’den 70’e herkes eğlenebiliyor.
Herkesi çekebilecek, oyalayabilecek bir etkinlik, bir numara var.
Elbette çocukların seveceği, akvaryum gibi denizi, eğlenceli Kids Club’u, havalı kayacakları ve şahane havuzu olan başka tatil köyleri de vardır...
Ama oralarda ben, kendimi bıçaklamak filan istiyorum!
Çünkü bana tatil olmuyor.
Tamam anneyiz anladık ama sadece çocuklar için planlanmış bir yerde, ben Alya’nın “bakıcı”sı oluyorum.
İtirazım yok ama tatilde, sevgilimin sevgilisi de olabilmek istiyorum.
Romantizm yaşayabileyim, spor yapabileyim, ama aynı zamanda çocuğumla da mıç-mıç olayım, taş da boyayayım, kanoya da bineyim, seramik de yapayım, tenis de oynayayım...
Kimse kimsenin ümüğüne çökmesin... Herkes özgür ve mutlu olsun...
İşte Hillside’da bunları yaşayabiliyorsun. Yaşadık, yüzümüzde mutlu bir te
Serenity Beach
bessüm evimize döndük...
ORADA evlenin!
Bence yani.
Hiç hoşlanmayacak Hillside’cılar bu önerimden.
Ama inanılmaz romantik bir yer.
Mini minnacık bir koy.
Tatil köyünün içinde.
Yürüyerek 20 dakika.
Zodiac’la 10.
Konsoloslukta evlenmek yerine, orası daha şık.
Gerçi mutfak filan yok ama bize suyun kenara beyaz örtülü tahta bir masa koyabildiklerine, inanılmaz romantik bir gece yaşatabildiklerine göre, pekâlâ nikâh masası da koyarlar, eminim her şey çok güzel olur.
Akbank’ın Wings kartının bir daveti vardı, gayet güzel oldu.
Sudan, soprano çıktı.
Ben şöyle bir düğün hayal ettim, çok kalabalık olmayacak ve sudan Tarkan çıkacak!
Ortayı yap bekle
AJDA ve sevgilisini okuduk dün gazetede.
Gerçi, sevgilisi mi değil mi, o bile tam kesin değil henüz. Söz konusu olan evli bir erkekse, “Evet sevgiliyiz!” demesi beklenmez zaten. Durum muallakta. Adam evli, 2.5 yaşında kızı var, bir süredir evden ayrı, eşiyle görüşmüyor, Ajda’yla sevgili.
Bu malzemeden çıkardığın topla, kale önüne bir orta yaparsın.
Sonra beklemeye başlarsın.
Bakalım nasıl tepkiler gelecek.
Ahlakçılar mı öne çıkacak, özgürlükçüler mi bastıracak.
Haber, gerçek mi çıkacak, yalan mı olacak. Her halükârda...
Görünen o ki, bu mevzu bizi bir süre daha oyalayacak!
Ebru Şallı’ya 10 puan
- Aaa bu kız kim?
- Ebru Şallı.
- Hadi canım.
- Evet o!
Benim kafamda Ebru Şallı ve ailesinin imajı tamamen farklıydı.
Burnu havada “biri” olduğunu düşünen, bedeniyle, kendisiyle ve etrafıyla çok ilgili, hani “Millet bizi görsün!” diye dişini kıracak tiplerden...
Evet, itiraf ediyorum öyle düşünüyordum. Utandım.
Çünkü 180 derece tersi çıktılar.
Önce Hillside’da restoranda gördüm Şallı’yı, 10 aylık bebeği Pars’ı yediriyordu. Çok hoşuma gitti manzara. Adı yırtıcı bir hayvandan almasına rağmen, Pars, dünyanın en komik, en güleç çocuğu. Önde iki minik dişi var, annesi yediriyor, o da etrafa gülücükler atıyor. Huzurlu, hiç ağlayamıyor. Sudan da çıkmak istemiyor, işi gücü, annesi onu denize soksun.
Abi desen, Beren, yine önyargı işte, ben şımarık bir çocuk hayal etmiştim, varlıklı ailenin zıpır çocuğu, yine utandım, inanılmaz efendi ve uyumlu. O yaşta (6), uyumlu erkek çocuğu da az gördüm. Beren sporcu. İki yaşından beri tenis oynuyormuş, kupalar kazanıyor, babasıyla gym’e gitmeyi seviyor.
Hani bizler ilgili anne-baba oluruz da, onlar olmaz gibi geliyordu.
Fena halde yanılmışım. Kendi hallerinde, çok şeker bir aile.
Şallı da dünyanın en sade kadını çıktı, ne bir gram makyaj, ne abartılı kıyafetler, güzel bedenini göstermek için özel bir çabası da yoktu.
Tatilde çaktırmadan izliyorsun tabii...
Ebru Şallı’ya 10 puan!
Paylaş