Paylaş
Hiç alışık olmadığım bir eğitim sistemi.
5 yıl önce, “Bu ne ya!” olmuştum.
Belli bir sınıfa kadar not yok.
Benim kafam karışmıştı tabii. Benim için not, çocuğun seviyesini belirliyor çünkü.
Ve ne yazık ki, rekabetçi bir neslin mahsulüyüm.
Sınıf birincisi kim, ikincisi kim, tembeller kim? Kim kimden daha iyi matematik biliyor? Kim daha iyi okuyor? Daha iyi kompozisyonu kim yazıyor?
Elimde olmadan bu soruları Alya’ya soruyorum.
Bana diyor ki, “Birinci, ikinci yok. Bizde herkes kendi alanında birinci...”
“Nasıl yani?”
“Okuma seviyeleri var, bir kere herkes kendi seviyesinde kitaplar okuyor...”
“Aynı sınıf içinde mi?”
“Evet.”
“E daha ağır kitaplar okuyanlar, daha iyi okuma bilenler!” diyorum.
“Bunun bir önemi yok ki” diyor...
“Birinin okuma seviyesi biraz düşük ama yazdığı hikâye yaratıcı. Biri çok imla hatası yapıyor ama bulduğu fikirler ilginç. Diğerinin disleksisi var ama en parlak proje fikirleri ondan çıkıyor. Birinin matematiğe kafası çok iyi basıyor ama o da sporda iyi değil...”
Kısacası, çocuğum bana demeye çalıştı ki...
“Asıl senin ölçünü anlamıyorum ben! Bizim sınıfta senin düşündüğün anlamda başarılı-başarısız yok. Herkesin iyi olduğu alanlar var. Zaman içinde keşfediyor ve o alanlarda sivriliyor. İyi yaptığı şeyi yaptığı için de mutlu oluyor...”
Ben sustum.
Çünkü böyle bir şey görmemiştim. Başka bir dünyaya aittim. Bildiğim şu, Alya’ya “Hayatta en sevdiğin şeyler neler?” dediğin zaman, saydığı şıklardan biri okul.
Demek ki mutlu.
İnsan hakları, kadın hakları, çocuk yaşta evlendirmeler, göçmen meselesi, hayvan hakları, birey olmak, özgürlük gibi konularda da fikir beyan edebildiğine
göre bir şeyler öğreniyor...
Merhametli ve şefkatli de...
Daha ne ister insan?
Bunlar zayıf yanlarım Bunlar güçlü yanlarım
5 yıldır hâlâ şaşırıyorum.
Veli toplantısında öğretmen konuşmuyor mesela.
Sen gidiyorsun, çocuğun karşına oturuyor, öğretmen de yanına. Ama öğretmen dahil olmuyor.
Sana diyor ki çocuğun, “Benim zayıf yönlerim bu. Şu şu konularda kendimi geliştirmem gerekiyor. Buna karşılık, bak bu konular da güçlü olduğum konular...”
Çocuğun sana söylüyor yani. Sonra o sınıfta neler yaptıklarını anlatıyor. Yazdığı yazıları, çektiği filmleri, dahil olduğu projeleri gösteriyor... Bu yıl için belirlediği hedefleri söylüyor. Ve o hedefleri tutturmak için neler yapması gerektiğini...
Çocuk, kendi kendini değerlendiriyor yani.
Ki çoğu yetişkinin bile yapamadığı şeydir.
10 yaşında yapıyorlar.
Hayattaki en önemli şeyin, kendini tanımak ve kendi sınırlarının farkına varmak olduğunu öğreniyorlar.
Biraz Özgür Bolat’ın yıllardır yazdığı ve anlatamaya çalıştığı şeyler.
Sakın yanlış anlaşılmasın, “En iyisi budur, benim çocuğum en iyisini yapıyor!” demiyorum, ben de bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, farklı bir eğitim sistemiyle karşı karşıya olduğum ve çocuğumun
mutlu olduğu...
Ergenlik dersi
Bu yıl “Ergenlik” diye bir dersleri başladı.
Haftada 3-4 saat bu dersi alıyorlar.
Öğretmenleri, baştan “Sizinle bir anlaşma yapmak istiyorum, bu derste kıkırdamak, kendi aranızda fısıldaşmak, gülmek yok!” demiş. “Biz de anlaşmaya uyuyoruz” diye anlatıyor Alya.
“Çünkü yetişkin muamelesi görüyoruz. Ve cinsellik hakkında her şeyi öğreniyoruz. Her şeyi sorma hakkımız var. Ayıp yok. Neyi merak ediyorsan soruyorsun...”
“Peki kızlar ve erkekler aynı anda mı görüyorsunuz dersi?”
“Tabii tabii... Mesela regl olmayı işliyoruz. Menstrüasyon nedir, nasıl oluyor, ne kadar sürüyor, belirtileri nedir?”
“Neymiş?”
“Bir sürü şey var da... Külotunda minik minik akıntılar görmeye başlamak mesela...”
“Bunu sınıfta konuşuyor musunuz?”
“Elbette!”
“Vay be!” diyorum.
“Regl olmayı öğretirken, öğretmenimiz ped ve tampon çıkardı!” diyor.
E itiraf ediyorum, şaşırıyorum.
Nedense biz de bir ayıptır ya tampon, gösterilmez, konuşulmaz. Tampon, ancak cinsel ilişkiyle tanışmış kızların kullandığı biraz ayıp bir şeydir, yok sayılır...
Hepsinin yanlış olduğunu öğreniyor bu çocuklar.
Ve gayet doğal ve normal bir şey olarak öğreniyor.
Bir başka gün, “Wet dreams öğrendik!” diyor.
Ben “Neeee!” diye çığlık atıyorum elimde olmadan.
“Erkeklerin gördüğü ıslak rüya” diyor, “O zaman da biz sorduk öğretmenimize, ‘Seslerinin kalınlaşması normal mi? Biz kendimizin ne hissettiğini biliyoruz da ergenliğe girerken, erkekler ne hissediyor? Islak rüyada ne görüyorlar? Sadece
öğretmenimiz anlatmıyor, herkes söz alıp konuşuyor!”
Bir başka gün, kullanmamaları gereken ama cinsellik içeren argo fiilleri öğrenmişler.
“Bilin ama asla kullanmayın!”
Bu arada küfürlü konuşmaları yasak, ceza almalarına sebep olacak şeylerden biri bu ama ergenlik dersinde bütün argo sözcükleri öğretmen eşliğinde öğrendiler.
Kadının yumurtası ne menem bir şeydir? Sperm nedir? Birleşme nasıl olur? Kaç türlü cinsellik yaşanır? Cinsel yönelimler nelerdir? Lezbiyenlik, geylik, trans birey olmak kötü bir şey midir? Taşıyıcı annelik nedir?
Bunların hepsini son derece doğal bir şey olarak öğreniyorlar.
Ahlaki bir kaygı olmadan, biyolojik bir şey olarak.
Bunu geçenlerde bir arkadaşıma anlattım.
“Bunların hepsini bu kadar erken öğrenmeleri doğru mu?” dedi.
“Ben bu tonda öğretilmesini doğru buluyorum ama herkesin fikri farklı olabilir tabii” dedim.
O da, “Gerçi bana kimse anlatmadığı için, ben 20 yaşında oral seksin, telefonda yapılan seks olduğunu zannediyordum” dedi.
Türkiye, artık o kadar muhafazakârlaştı ki, tecavüz olayları sonrasında, “Kadınlar, istediği zaman sokağa çıkar, kadınlar istediği gibi giyinir!” gibi ilkel cümleler kurmak zorunda kalıyoruz...
O kadar geriye gittik...
Tabii ki o zihniyete göre, 10-11 yaşında ergenlik dersi ve cinsellik bilgileri vermek, felaket bir şeydir, ahlaksızlığın, yozlaşmanın daniskasıdır!
Onlar öyle düşünebilir, ama ben kız ve erkek çocukların sağlıklı bireyler olarak yetişebilmeleri için bu derslerin yararlı olduğuna inanıyorum.
Paylaş