Birand forever

DAHA önce de “Özkök forever” diye başlık atmıştım.

Haberin Devamı

Benim için bazı gazeteciler bu kadar değerli, sonsuza kadar da öyle olacaklar.

Mehmet Ali Birand da onlardan biri.

Gazetecilik hayatımıza kazık çakmış bir meslek büyüğü.

Pek çok şeyin ilkini yapmış bu lafı sevmiyorum ama daha iyi ifade edebilecek bir şey bulamadım- bir duayen.

Ama aynı zamanda bir fırlama.

Röportajda bana döndü.

Sen beni bir konuda hayal kırıklığına uğrattın!” dedi.

Hemen kulaklarımı diktim, Birand bir şey söylerse ben ciddiye alırım.

“Hangi konuda?” dedim.

Evet evlendin, çocuğun oldu, mutluluğunu yazdın, çizdin, ama ben yine de bu büyük aşktan sonra, senden yeni bir aşk bekliyordum” dedi, “Başka biriyle... Sen olmadık birine âşık olacaktın, bir skandal kopacaktı ama öyle olmadı, sen Ömer’e aşkınla kaldın, beni şaşırttın...”

Gülmeye başladım.

Hakkımda böyle bir imajınızın olması şahane. Ne yapacağı belli olmayan, insanları şaşırtan bir kadın imajı havalı. Ama Ömer’e başka bir aşka ihtiyaç duymayacak kadar âşığım. Beni terk etmediği müddetçe de ayrılmam...” dedim ve başladım sormaya...

Tamamı pazara sığmadı, bugün de devam ediyor.

Huzurlarınızdan ayrılmadan, pazar günü yaptığım hıyarlık için özür diliyorum. Can Dündar’ın harika biyografisi, “Birand... Ardına Bile Bakmadan” Can Yayınları’ndan çıktı, Doğan Kitap’tan değil...

Haberin Devamı

TRT’Yİ SOYDUM MU?/images/100/0x0/55eb4395f018fbb8f8b5ea71

Hakkınızdaki yolsuzluk iddiaları Babiali’nin “yaramaz çocuğu” olduğunuz için miydi? Çünkü siz, “Emret Komutanım”la orduyu zor durumda bıraktınız, yetmezmiş gibi bir de Öcalan röportajı yaptınız...

-  Hayır, öyle değil. Birkaç şey bir araya geldi. Sebeplerden biri, o dönemde, doğru dürüst bir muhasebecimin olmaması. Bu, büyük hata. Dünyanın dört bir yanına gidiyordum ve haliyle sadece haberin içeriğiyle ilgileniyordum. Ben haberciyim, beni büyüleyen haber, o sırada faturalar, makbuzlar, fişler ya da yaptığım harcamaları belgelemek umurumda bile olmuyordu. Ama insanın böyle bir lüksü yok.

Kendinizi suçluyorsunuz yani...

-  Suçlamaz olur muyum? Tembelliği bırakıp bir şirket kurmam gerekiyordu. Ama işte, deli bir haber şehveti içindeydik. Ben Suudi Arabistan’daydım, Mithat Bereket Kuzey Irak’ta, Can Gladyo’yu yapıyordu İtalya’daydı, program akışına baktığınız zaman bugün bile televizyon kanallarının yapamadığı seviyede işler kotarıyorduk. Ne olduysa bütün o kargaşa içinde olan oldu. Ama ben bunun hesabını verdim. Tabii ki asker faktörü de söz konusudur. Bunu da inkâr edemem. Ama “Tek sebep budur” deyip de işin içinden çıkamam. “Mehmet Ali TRT’yi soydu mu soymadı mı?” tüm bunlar yaşanırken, bazıları hırsızlık yaptığıma inandılar, bazıları ise hiçbir zaman bu tür suçlamalara itibar etmediler. Onlara müteşekkirim.

Emin Çölaşan’ı görünce ne yapıyorsunuz?


-  Görmüyorum. Görmeye de niyetim yok. Emin Çölaşan’nın nerede olduğunu bile bilmiyorum.

Bütün bu yaşadıklarınıza rağmen, çizginizden ödün vermeden gol atmaya devam ettiniz. Bu özgüven nereden kaynaklanıyor?


-  Bilmiyorum, öyle bir özgüvenim var. Galiba sebebini çözdüm: Kendi kendine hatalarını saklamıyorsan, zayıflıklarını kabul ediyorsan, yani ne mal olduğunu inkâr etmiyorsan, kendini olduğun gibi kabul etmeyi beceriyorsan, özgüvenin artıyor. Ben, “Şu şu işleri yapamam kardeşim” dedim, diyebiliyorum. Ben genel yayın yönetmenliği yapamadım mesela, beceremedim. Ama iyi haber bulurum, haberi çok iyi basitleştiririm. Ne var ki insan yönetemem. Yok böyle bir yeteneğim, ağzıma yüzüme bulaştırıyorum.

Haberin Devamı

HABER BALI VAR BENDE

Aldığınız en önemli hayat derslerinden biri...

-  Abdi İpekçi’nin, “Yediğin gole ağlamayı bırak, gol at!” demesi. “Yazık, şu haberi atladık” diye ağlayanlara şimdi ben de öyle söylüyorum. “Tamam atlamış olabilirsin ama zırlamayı bırak, yenisini bul!”

Hayatınızın formülü ne?

-  Hırs, çalışkanlık, yetenek, girişkenlik. Ve şans... Şans, çok çok önemli.

İnsanın bu kadar “şanslı” ve “ballı” olduğuna inanması, onu daha “ballı” yapmaz mı?


-  Valla bilmiyorum. Ama haber beni sever. Bir işe gideyim bir haber bulmayayım, daha doğrusu habere çarpmayayım, mümkün değil. “Haber balı” diye bir şey var. Bende hep oldu.

Cemre benim 68’im!

Cemre Birand sizin 68’niz değil mi?

-  Evet, Cemre benim hayatımdaki devrim. Gerçekten ondan çok şey öğrendim: Hafta sonu tatil yapılır, iş saatinde işle uğraşılır, sonra aile vardır, her şey paylaşılır. Gerektiğinde birlikte çalışılır. 15 sene çalıştı. Para ayrılmaz. Herkesin parası ailenin içine girer... İnan bilmiyordum ben bunların bir kısmını. Cemre adam etti beni.

Güç, başarı, çok çok iyi bir gazeteci olmak... Siz bütün hayatınızı bunlar üzerine kurmuşsunuz. Hiç de gizlememişsiniz. Neredeyse hayattaki tek amacınızmış...

-  Evet. Hep şunu dedim: “Ben çok ünlü ve çok iyi kazanan bir gazeteci olacağım. En başarılı gazetecilerden biri.” Hep bu vardı aklımda. Ne istediğimi de hiç kendimden saklamadım.

Düğününüzde, Sıkı Yönetim Komutanı Faik Türün Paşa’nın nikâh şahidi olması sizin için nasıl bir şey?


-  Sorma, hayatımın en büyük acısı! Tamamen bir yanlışlık sonucu öyle oldu. Çok çok ayıp oldu. Hayatı boyunca beni büyütmüş adama. Bir baktım onun oturması gereken yerde, Faik Türün Paşa oturuyor. Yapacak bir şey de yoktu. Suratımı o kadar astım ki, fotoğraflardan anlaşılıyor. Onun yüzünden yıllarca düğün fotoğraflarına bakmadım.

Haberin Devamı

KÜRT SORUNU BİR GAYYA KUYUSU

Şemdin Sakık andıçından yırttınız, doğru olmadığı anlaşıldı. Şimdi benzer şey yeniden yaşanıyor. Ne diyeceksiniz?

- Ben çok şaşardım. Şemdin Sakık’ı aslan gibi bir adam zannettim. Çünkü o andıç döneminde, “Kardeşim, bunları ben söylemedim, asker bunları arasına koymuş” dedi. Demeyebilirdi. Çevik Bir’le iyi geçinip, cezaevindeki hayatını rahatlatacak bir kombinasyonun içine girebilirdi. Yapmadı. Ama şimdi kalkıp da Yasemin’e ona buna, “PKK’yı kendi güçleri için kullanıyorlar” demesi, beni çok hayal kırıklığına uğrattı. Kürt sorunu, giderek derinleşen bir gayya kuyusu ve bilinmeze doğru gidiyor. Bu da beni çok korkutuyor...

Haberin Devamı

NE ZAMAN SINIF ATLADIM?

Vietnam Savaşı’nı görmüş nadir gazetecilerden biri olarak ne anlatabilirsiniz bize...

-  Korkunç bir savaştı. Herkes ve herkes, Amerika’nın kaybedeceğini biliyordu. Amerika, bile bile 50 bin kişiyi telef etti. Hiçbir işe de yaramadı.

Kıbrıs, sizin gazetecilik hayatınızda ne kadar önemli yer teşkil ediyor?

-  Uluslararası gazeteciliğe başlayabilmeme imkân sağladı. Birdenbire dünyanın dört bir yanında haber yapar oldum. Dillerimi kullanmaya başladım. Sınıf atladım.

Yazarın Tüm Yazıları