Paylaş
Dubai’den arkadaşım Dilek Ongan tanışmamıza vesile oldu.
“Bu adam iyi, bir dinle” dedi, elime CD’sini tutuşturdu.
Ete yazıyordu CD’nin tepesinde.
“Bu ne be?” dedim, “Ne tuhaf bir isim. Nereli bu adam?”
“Ankaralı.”
“Ailesinin ne zoru varmış bu ismi vermişler? Yoksa nüfus dairesinde mi yanlış yazılmış?”
“Ay Ayşe bilmiyorum, tanışınca sorarsın” dedi Dilek.
“Yaptığı müzik iyi mi?”
“Hem de nasıl” dedi.
“Yakışıklı mı?”
Güldü, “Biz valla eskiden hep Mel Gibson’a benzetirdik” dedi.
“Eskiden ne demek? Şimdi şişman ve yaşlı mı?”
“Değil! Av Mevsimi filmindeki ‘Benden Adam Olmaz’ şarkısı da ona ait. Yıllardır söz yazarı, besteci, prodüktör ve müzisyen olarak Özlem Tekin’le, Haluk Levent’le, Demir Demirkan’la, Feridun Düzağaç gibi isimlerle çalıştı. Aynı zamanda reklamcı, Kristal Elma filan kazandı.
“Kaç yaşında?”
“41 olması lazım...”
“Bu ilk albümü mü?”
“Evet!”
“Niye bu kadar beklemiş albüm çıkarmak için? İnsanın ilk albümünü 41 yaşında çıkarması acıklı değil mi?”
“Ayşe sıkıldım senden. İçine sinen bir şey için beklemiştir, demek şimdi sinmiş şimdi çıkarmış. Al dinle. Ben gidiyorum...”
Aman be! Soru sormayınca, “Her şeyi sorgulamadan kabul ediyorsun!” oluyor. Sorunca da, “Amma çok soru sordun!” oluyor. Kimseye yaranmak mümkün değil. Neyse ki, Dilek beni sever. Ama tabii ben birkaç saat içinde Dilek’i de unuttum, tuhaf isimli sevgilimi de.
Taa ki dün sabaha kadar.
*
Masamda gördüm CD’yi, Alya’yı okula götürürken yanıma aldım, arabada dinlerim diye.
Alya’yı bıraktıktan sonra CD’yi yuvasına ittim...
Ve birden şöyle bir şarkı başladı:
Kıyıya oturdum / Denize karışmadan / Üstüme gelenlerin / Akışını bozmadan... İçtim... İçtim... Dibini bulana dek... İçtim... içtim... Geceye soyundum / Işığa karışmadan / Başıma gelenlerin / Nedenini sormadan...
Sonra ben gaza geldim, arabayı çöle gazladım...
Kendi başıma müzik dinlemenin keyfine vardım.
Birazdan arabanın içinde avaz avaz ‘İçtim, içtim, dibini bulana dek’i söylüyordum.
Sanırım ilk şarkıda ilişkimiz platonikti.
‘İstanbul’ şarkısına gelince, ben Ete Kurttekin’e çoktan aşık olmuştum.
Olağanüstü güzel bir şarkı, mutlaka dinleyin...
Dayanamıyorum sözlerini buraya alıyorum:
Gözlerim kızarmış / Annem çok uzaklarda / Kardeşim kendi derdinde / Ben hâlâ buralarda... Sorarsan neden diye / Cevabıma inanmazsın / Belki de / Seni sevdiğim için... İstanbul / Taşın toprağın kokmuş / Belki temizdin eskiden / Artık ruhun yorulmuş / İstanbul / Bütün dengen bozulmuş / Belki güzeldin eskiden / Yaşlılık yüzüne vurmuş... Ne kadir kıymet kalmış / Ne suret insanlarda/ Herkes bir lokmanın peşinde / Kurtlar sofrasında... Peki neden gitmedin / Neden hâlâ buradasın / Söylesem inanmazsın / Seni sevdiğim için / İstanbul...
Dur, hemen tüymeyin bir de ‘Tutamadım’ var.
Tüm CD, adama aşık olacak kadar iyi.
Ulan iyi ki müzik var hayatımızda...
Eteeeeee, seninle tanışmak istiyorum!
Haz anları... Haz anları... Haz anları... Haz anları..
Sabaha karşı eşimin horultularıyla uyanıp, onun kükremesini kameraya çekmek ve kahvaltıda kahkahalarla izlemek... Yanından geçerken poposuna kocaman, iştahlı bir şaplak atmak, hep erkekler yapacak değil ya... Ciddi bir kavganın ardından, fırtınalar dindiğinde deli gibi, özlemle sevişmek... (Pınar)
Yeni bir şeyler öğrenmek... Herhangi bir elektronik alet olabilir, çok çetrefilli politik olaylar ya da yoga... Eşimin tenini hissetmek ve dünyaları unutmak... Onunla yeni yerler keşfetmek... Her sene Apple’ın çıkardığı yeni ürünleri Steve Jobs’un yaptığı sunumla izlemek... Dünyayı gezerken insanları gözlemlemek ve onlarla paylaştığımız şeylerin aslında aynı temele dayandığını fark etmek... İnsanlara beklemedikleri şeyler hediye etmek ve onların mutluluklarından mutluluk duymak... (Eda)
Duştan sonra tüm vücuduma bebe yağı sürmek, bence bütün vücut kremlerini alt eder... Sevgilimin sabahın köründe uyanıp bana, bütün vücuduma, uzun uzun dokunması, öpmesi, okşaması... Ara sıra blog yazıp, özgürce, istediğim gibi herkese çemkirmek. Ailem, sevgilim, arkadaşları, patronum vs herkes hakkında kendi kendime orada istediğimi söylemek hatta küfür bile edebilmek... Bekar olmama rağmen mobilya ya da beyaz eşya mağazalarının içinde vakit geçirmek. Bazen oradaki satış görevlilerine evli taklidi yapmak... (Bilgin O.)
Evde yapılan kek, börek kokusu... Oğlumun yeni şeyler öğrendiğini görmek... Arabada eşim ve oğlumla yolculuk yapmak ve çalan şarkıyı hep birlikte söylemek. Sonra yine arabanın içinde oynadığımız oyunlar. Ettiğimiz sohbetler... Birlikte tren yolculuğu... Şehirden uzak, ufak bir otel odasında üçümüzün kaldığı anlar. Ve ertesi günü dışarıda yapılan kahvaltı... (Ayşe İ.)
Her ay yeni bir seksi iç çamaşırı beğenip, sevgilime telefonda nasıl olduğunu anlatarak onu çıldırtmak... Karamel macchiato içip beraberinde brownie yemek... Epilasyon sonrası vücuduma güzel parfüm kokulu kremler sürüp, seksi iç çamaşırlarını giyip sevgilime hazırlanmak, onu aradıktan 10 dakika sonra çalan kapının sesini duymak... Kırmızı oje sürmek... Pazar günü uyanıp yatakta saatlerce gelecekle ilgili hayaller kurmak... Mutfakta yemek yaparken sevgilimin arkadan bana sarılıp boynumdan öpmesi... Çikolatalı kestane şekeri yemek... Acılı Adana yiyip şalgam içmek... (Demet)
Sevgilini kıskan Ayşecim
Hayatta da istatistik diye bir bilim var. Sen etrafındaki kadınlara karşı çok rahat olursan, kadınların çok iyi niyetli çıkıp, kocana asılmamaları bir ihtimal. Ama sahip çıkıp, önlemini almaya gayret edersen, kocana asılmaları bir ihtimal. Aynı motosiklet ve arabayla kaza yapmak gibi: Arabayla kaza yaparsan ölmen bir ihtimal, motosikletle kaza yaparsan da ölmemen. Sen tedbirini al ve etraftaki kadınlara karşı gardını düşürme Ayşecim. Bence insanın sevdiği insanları, şeyleri, kızını, kocasını kıskanması doğal ve kesin gerekli. Ben hâlâ annemi, kardeşlerimden kıskanıyorum. Bir kardeşimi de diğer kardeşimden. Sevgilimi de herkesten. (Semra)
- Ne iyi anlatmışsınız duygularınızı. Belli ki gerçekten kıskançsınız. Ve samimi olarak da bunu ifade ediyorsunuz. Çünkü insanlar kıskanç oldukları halde, “Aaa hiç de değilim şekerim!” diye kendilerini farklı göstermeye de çalışıyor. Yazdıklarınız hoşuma gitti. Üzerinde düşüneceğim ama herkes aynı tornadan çıkmak zorunda değil. Ben de bu yaştan sonra kıskanç bir kadına dönüşemem galiba. Mesela sahip çıkmak demişsiniz, ben onun için bu fiili kullanamam. Ne o benim, ne ben onun sahibiyim. Başı boş bırakınca da bu adamların hepsi, başka kadınlara gitmiyor, giderlerse de yolları açık olsun!”
Paylaş