Paylaş
Aslında sizin ne düşündüğünüz beni çok da ilgilendirmiyordu, esas olan, kendi merakımdı. Bir başka merakım da insanların nasıl bir ortamda kemoterapi olduklarını görmekti. Hayal bile edemiyordum. Onu da gördüm. Kocaman kuaför salonu gibi bir şey.
Masaj koltuklarına benzeyen koltuklar var, tepeden serumlar sarkıyor. Korkutucu değilmiş. Üstelik ben, boşken gördüm, orada bir sürü kadın-erkek, kiminin saçı dökülmüş kiminin dökülmemiş, acayip şamata gırgır yapıyorlarmış. Yine de Allah kimseye bu hastalığı vermesin. Bugün sizi Tansan’ın röportajının son kısmıyla baş başa bırakıyorum...
* İşiniz çok stresli, nasıl başa çıkıyorsunuz?
- Çünkü işimi çok seviyorum. Hastalarım iyileştikçe, düzeldikçe ben inanılmaz mutlu oluyorum. Ama elimden gelen her şeyin en iyisini yapmama rağmen, işlerin kötü gittiği de oluyor. Kafamı dağıtmak için, yelken yapıyorum, denize açılıyorum. Kızımla seyahatlere gidiyorum. Ama tabii şunu da biliyorum: Kanser, 21. yüzyılın en önemli hastalığı olacak. Damar hastalıklarının da önüne geçecek...
* Evet, artık çok daha sık duyar olduk...
- Kalp ve damar hastalıklarında ölümler azalıyor. İnsanlar daha uzun yaşıyor ve uzun yaşayan insanlar kanser oluyor.
* O zaman, uzmanların da artıyor olması gerekmez mi?
- İşte mesele bu! Boston ve çevresi gibi 2 milyon nüfuslu bir yerde bile, Türkiye’dekilerin toplamı kadar medikal onkolog var. Bizim acilen bir medikal onkoloji seferberliği ilan etmemiz lazım. Bizde radyasyon onkoloğu var, cerrah da var ama medikal onkolog ne yazık ki yok. Yetişmiyor da...
* Siz bu kanser hücreleri karşısında şapka çıkarmıyor musunuz? Bir yerde yok ediyorsunuz, başka bir yerde tekrar türüyor. Sanki aklı var. Sanki yenilmez bir satranç oyuncusu...
- Ben daha çok insan biyolojisine hayranlık duyuyorum. Tek kusuru, her zaman kanserle başa çıkamaması...
* İnsan biyolojisinin nesi sizi büyülüyor?
- Normal hücrelerin kendini tamir etme kapasitesi mesela. Sonra genlerin. Bu arada daha yeni, bütün Genom’u analiz ettirdim. Hangi hastalıklara eğilimim var, ben de bilmek istiyorum.
* Neden yaptınız böyle bir şeyi?
- Türkiye’deki uygulamasını görmek istedim. Benim ailemde de kanser var, anneannemi pankreas kanserinden kaybettim.
MEDİKAL ONKOLOG AZ
* Bu ülkenin en iyi onkologlarından birisiniz. Neden? Çok iyi bir eğitim aldığınız için mi? Farklı ve yenilikçi olduğunuz için mi? Sezgileriniz güçlü olduğu için mi?
- Sağ olun. Eğer gerçekten iyiysem, bunların hepsinin rolü vardır. Türkiye’de de çok iyi onkologlar yetişiyor ama ben eğitimimi Amerika’da aldım. Bu iş sadece kitaplardan ya da internetten öğrenmekle olmuyor. Hocaların yanında öğrenmeniz lazım.
* Orada öğretim üyesiyken neden döndünüz?
- Boston Üniversitesi’yle birlikte ilk özel kanser hastanesi kurulacaktı. Bir sürü nedenden ötürü olmadı. Ama o vesileyle iki sene buraya gidip geldim ve fark ettik ki, Türkiye’de çok büyük bir boşluk var, çok büyük bir ihtiyaç var. Yeterli medikal onkoloji uzmanı yok.
* Hizmet etmek için döndünüz yani...
- Öyle. Ve bir sürü üniversiteye başvurdum. Ama hiçbiri olmadı, kadro yoktu. Mecburen muayenehane açtım.
* Sizin biraz ayrık otu haliniz var.
- Ama bu, benim kendi tercihim değil. Benim kimseyle alıp veremediğim yok. Ben istiyorum ki, herkes iyi olsun, herkes işini iyi yapsın.
* Niye meslektaşlarınız sizi sevmiyor. Tek açıklaması, kıskançlık mı?
- Böyle bir duyum aldıysanız, bunun gerçek olduğunu düşünmek bile istemem. Sebebini bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Dünyanın hiçbir dilinde “meyve veren ağaç taşlanır” diye bir atasözü yok, sadece Türkçede var.
* Bu mereti erken teşhis edip, erken yakalayabilmek için ne yapmak lazım?
- Yaşa ve cinsiyete göre değişen kanser taramaları var. Genellikle kadınlarda, 35 yaşından itibaren mamografiyle başlayan bir tarama süreci. Hatta ondan önce “smear testi”yle. Erkeklerde de özellikle de sigara içiyorlarsa, 40 yaşında tomografilerle başlaması gereken 50 yaşında kolonoskopiyle devam etmesi gereken bir süreç. Ama birçok kanserin mesela pankreas kanserinin erken teşhisi çok zor. Tarama yöntemi çok güvenilir değil. Onun için pankreas kanserine trafik kazası diyorum, başınıza geliyorsa geliyor.
* Kanser aşısı ne âlemde?
- Problemler var. Bilim dünyası o problemleri çözmeye çalışıyor. Mesela prostat kanseri için şimdi bir aşı uygulaması var ama başarı şansı yüksek değil. Ama eninde sonunda bu adımlar bizi daha iyi yerlere götürecek. Kanserin kesin çözümü için, bizim insan bünyesini kansere karşı harekete geçirmemiz gerekiyor.
YENİ BİYOLOJİK İLAÇLAR
* Nasıl yani?
- Bazı insanlarda ve bazı kanserlerde, kanserli hücre kendini saklıyor, bağışıklık hücresi oradan geçiyor ama onu tanıyamıyor. Çünkü o hücre, kanser olduğunu gizlemiş, örtmüş üstünü. İşte bizim belki de kanserli hücreyle ilgilenmekten vazgeçip, onu görmeyen sağlıklı hücreyi, kanserli hücreyi görür hale getirmemiz gerekiyor. Üç ay önce, bunu bir kan kanseri cinsinde Philadelphia’da uyguladılar ve yayımladılar. Terminal safhadaki bir hastada, hastanın kendi bağışıklık hücrelerini alıp, ortam dışında işlemden geçirip, Süpermen haline getirip içeri verdiler ve başarılı oldular. Bunun yanında, biyolojik ilaçlar var. Akciğer kanserinde, kolon kanserinde, böbrek tümörlerinde sadece bu tür biyolojik ilaçları kullanıyoruz. Hap olarak. Bunlar yeni hedefe yönelik güdümlü silahlar.
* Şöyle efsaneler var ya, “Kanser aşısı, hayatta geliştirilmez, çünkü o zaman ilaç endüstrisi çöker!” Bu, komplo teorisi mi, gerçek olabilir mi?
- Alakası yok. Bu konu, tahmin edemeyeceğiniz kadar çok bilim insanın uğraştığı, çabaladığı bir konu. Kimseden gizlemek filan da mümkün değil. Bulunduğu anda ortaya çıkar. Ama kanser basit bir hastalık değil, çok komplike. Bir AIDS değil mesela. Bir tedavide halledilemiyor. Birçok tedavinin bir arada kullanılması gerekiyor.
* Son soru, meme kanserinde, zorunluluk halinde, meme, meme başıyla birlikte alınıyor değil mi?
- Artık o konuda da ilerlemeler var. Akmerika’da başlayan bir akım var, hızla Avrupa’ya ve ülkemize de yayılıyor, artık meme başını koruyabiliyorlar.
BU HASTALIK BENİ TERBİYE ETTİ
Ego mu dediniz? Bu meslekte insanın ego sahibi olabilmesi mümkün mü? Tam “Vayyy, tedavi ettim ne iyi!” derken, hastalık “lak” diye geri geliveriyor ya da hastayı kaybedebiliyorsunuz. Bu hastalık beni terbiye etti.
Paylaş