Paylaş
Bence insanlar ikiye ayrılıyor: 1-Hindistan sevenler. 2-Hindistan sevmeyenler. Ben fena halde birinci kategorideyim. Ve şansa bakın ki, hayatımın aşkı Hindistan’a tayin oldu.
Ben özgür bir Yay Burcu olarak, bütün tayinleri destekliyorum. ‘Tebdili mekânda ferahlık’ olduğuna inanıyorum. Hep birlikte, güvenlik alanlarımızın dışına çıkalım yani. İyidir, faydalıdır.
Hindistan için ilgili olarak “Pislikmiş, kalabalıkmış, insanlar sokakta yatıyormuş, hastalık varmış” diyorlar. Gülüp geçiyorum, hiç böyle şeylere takılmıyorum. İnsanlar her yerde görmek istediklerini görürler. Ben müthiş bir kültür zenginliği, derinlik ve çeşitlilik görüyorum.
Ve hep şaşırıyorum, hayret ediyorum ve sürekli öğreniyorum. Bunlar, benim için değerli eylemler. Bir de galiba kalabalık içinde kaybolmaya, sokağın bir parçası olmaya bayılıyorum.
Siz anladınız, adım adım her yerini gezmeye başladım.
Ne mutlu bana ki, bu, daha bir süre böyle devam edecek. THY ile 6 saat, bana mısın demiyor, akşam biniyorum, sabah Mumbai’deyim, zaten TK Mumbai ekibiyle de arkadaş oldum, Mehmet Akay, Pınar, hepsine buradan selam olsun...
Bir de Sabri Ergen var, benim hayatımda gördüğüm en hiperaktif Türk konsoloslarından biri. Onun sayesinde Mumbai’de pek çok renkli insanla tanışıyorum.
Geçen hafta Türk yemekleri haftası vardı, hep bir hareket, hep bir sanatsal faaliyet, valla çok etkileyici bir Türkiye tanıtımı yapıyorlar orada... İşte ben uçaktan inince hemen ‘ev’e atıyorum kendimi. ‘Ev’ dediysem otel aslında ama eve çevirdim. İki-üç haftada bir ‘Bombay Ayşe’ oluyorum.
OTELLER HARİKA
Bir; tek gidişlerim oluyor. Bir de Alya ve Yasemin’le. 4 kişilik komik, tatlı bir aile oluyoruz. Sevgilimin çocukları, iki ayrı eşten, fakat kızlar ona o kadar benziyor ki, zannedersiniz, çocukları yapmak için bir kadına ihtiyaç duymamış, iki kızını da sanki o doğurmuş! Kızlar, babalarının burunlarından düşmüş gibi.
O, kızlarına pek düşkün.
Ben de kızlarına düşkün adama düşkünüm, iyi bir ekibiz yani.
27 yaşındaki ablası Yasemin’in, 11 yaşındaki Alya ile ilişkisine bayılıyorum.
Kavga filan ettiklerinde mest oluyorum, hiiiiç karışmıyorum, uzaklara bakıyorum, kendileri çözsünler meselelerini.
Küçük itiş kakışlar, laf sokmalar, ablaya ölümüne hayran olmalar, taklit etmeler filan... Şahaneee.
Kardeşlik çok önemli bir şey, imkânınız varsa, çocukları ikileyin derim.
Bizim bir turizmci arkadaşımız var, Yonca Ertem, valla biz dünyayı onunla gezdik, geziyoruz: Nepal, Peru, Küba, İspanya, Lübnan, daha pek çok ülke...
Şöyle diyeyim, beni Saffet Emre Tonguç’la tanıştıran da Yonca, siz oradan anlayın, bu işleri bilen bir kadın, tabii ki yine Yonca devredeydi, bu sefer de onun tavsiyelerini dinledik ve Jaipur’da Rambagh Palace’ta kaldık.
Hani insanlar pislik, fakirlik filan diyor, Hindistan’da gördüğüm oteller kadar güzelini dünyada az gördüm, Rambagh Palace da öyleydi.
GÜNEŞ BAŞKA BATIYOR
Nefes kesici. Zaten Jaipur’a inince de nefesiniz kesiliyor. ‘Pembe Şehir’ diyorlar. Binaların bir kısmında terra cota ve pembe taşlar kullanılmış, güneş vurduğunda pek romantik oluyor. Güzel bir şehir Jaipur, estetik, sıcak bir şehir. Güneş bir başka batıyor.
İnsanlar tatlı ve güleryüzlü. Her baktığınız yer, bir fotoğraf karesi. Çılgına dönüyorsunuz. Yollarda filler dolaşıyor, biraz şehrin dışındaki bölgelerde yani.
Şehrin göbeğindeki ağaçlarda ve binalarda ise kırmızı popolu maymunlar... Aheste aheste dolaşan kutsal inekleri unutmayalım. Yolun ortasından yürüyorlar, ama onlar kutsal, her şeye hakları var, kimse karışmıyor!
Şahane ve şiirsel bir karmaşa hâkim. Ve her şey renkli, rengârenk. 4 milyon insan burada, Jaipur’da, Racastan eyaletinin başkentinde huzur içinde yaşıyor.
Bu arada biz ‘Jaypur’ diyoruz ya, Hintliler ‘Jeypur’ diyor. ‘Jey’in şehri’ manasında. Anladınız, şehri kuran arkadaş Jey, mihrace Sawai 2. Jai Singh!
Akıllı bir adammış. Astronomi ve astrolojiye meraklıymış. O yüzden şehrin içinde adı ‘Jantar Mantar’ olan bir gözlemevi var. Açık hava bir gözlemevi, pek övünüyorlar orasıyla. Modern sanatlar müzesini andırıyor, içindeki yapılar da dev taş heykeller.
Aslında onlar taştan heykeller filan değil, astromoni aletleri, onlarla yıldızların konumları, yükseklikleri ve eğimleriyle güneş tutulmalarının tarihini filan hesaplıyorlar. Şimdi değil de, eskiden yapıyorlarmış. En etkileyici olansa, 30 metre yüksekliğindeki Güneş saati. Bu saatin gölgesi, saatte 4 metre kadar yol alarak Jaipur’un yerel saatini, yarım dakikaya kadar varan hassasiyetle verebiliyor. Ama sadece güneşli havalarda!
HAYATI NE KADAR ÇOK SEVİYORUZ!
Biz Şehir Sarayı’nı ve Amber Kalesi’ni de çok sevdik. Jaipur’un pazarını da, pazarlık yaparak alışveriş yapmayı da, sokaklarında kaybolmayı da... Güzel otelimizde vakit geçirmeyi de... Ah o Hint yemekleri, bayılarak yedik! Köri kokusu uzun süre çıkmıyor ama olsun.
Falcıya gittik, avuçiçlerimizi okuttuk. En en önemlisi, biz Jaipur’da birbirimizi ve hayatı ne kadar çok sevdiğimizi bir kere daha fark ettik. Hayat güzel, yaşamak güzel, seyahat etmek güzel.
Parayı böyle şeyler için biriktirmek lazım. Güzel enerjisi olan bir şehir. Zamanın durduğu bir şehir. Fırsat yaratın, mutlaka gidin... Pişman olmazsınız!
YAPMADAN DÖNMEYİN
Mihrace Jai, 1727’de, Amber Kalesi’nin eteğinde dağların arasına sıkışmış şehri, geleceği öngördüğü için bu geniş ovaya taşıyor. Ama 11 kilometre ötedeki Amber Kalesi’ni mutlaka gezin. Benim Jaipur’da en etkilendiğim yer. Kayaların üzerine kondurulmuş gibi duruyor.
Eski Jaipur, yedi kapı ile dışarıya açılan kale gibi surlarla çevrili. O yedi kapı da pek güzel. Eski şehrin içindeki bütün binalar pembe. Ve Hint-Moğol mimarisinin tipik kubbeli yapıları göze çarpıyor. Keşfetmesi zevkli oluyor.Binalarda, ağaçlarda, yolda maymunlar var dedim ya, bir de “Dikkatli olun” demek zorundayım.
Elinizde yiyecek varsa aman ha! Elinizden kapıveriyorlar.Fillere binin, onlara sevgi gösterin, çok güzel, çok akıllı ve çok hisli hayvanlar. Şapkamı düşürdüm, hortumuyla aldı, bana verdi, centilmen filim!Hindistan’da Agra’dan sonra en çok turist çeken yer Jaipur. Harika takılar var, taşlar var, kumaşlar, heykeller, objeler vs. vs. var. Pazarlara, dükkânlara dalın ama kafayı yemeyin.
Ha, bu arada sonuna kadar pazarlık edin. Hiç ayıp değil, oranın kuralı...Şehir Sarayı’nı gezin. Yani City Palace’ı... Şahanebinaları, avluları ve bahçeleriyle etkileyici, sürprizli bir saray. Sarayın girişinde bir müze var. Olağanüstü güzellikte halılar, minyatürler ve çeşitli sanat eserleriyle dolu. Oraya da bir göz atın.
’Rüzgâr Sarayı’na gidin. Hawa Mahal’e. Adı bile güzel. Önden şahane. Arkadan idare eder. Mihrace’nin ailesindeki kadınların ve haremdekilerin şehrin ana caddesini gözleyebilmeleri için yapılmış bir saray. Kadınlar için gözlemevi! Tabii ki pembe.
Beşinci kata çıkınca bütün Jaipur ayaklarınızın altında.
Oraya kadar gitmişken, falsız kalmayın! Avcunuzu bir bilene açın. Allah’ın Jaipur’undaki adam nereden bilir demeyin, ben de şaştım kaldım, o kadar çok şeyi bildi ki... Geleceğe dair söylediği her şeyi de not ettim, bakalım...Bir kafeye oturup, kartpostal yazın ve sevdiklerinize gönderin.
Paylaş