Paylaş
Madem bu konuda bir kitap yazdın hadi anlat. Yaşam kalitemizi yükseltebilmemiz için ne yapmamız lazım?
-Kitapta verdiğim egzersizler, “yaşamı değiştirmenin araçları”. Eğitimlerimde, “Ben bunları biliyorum” diyenlere, bilmenin yetmediğini gerçek olanın yapmak olduğunu anlatıyorum. Şu an su içersem susuzluğumun geçeceğini biliyorum ama susuzluğumun giderilmesi için o suyu içmem lazım. Yani neymiş? Bilmek yetmiyor, yapmak gerekiyor! O yüzden insanlar harekete geçmeli. “Sigarayı bir gün bırakacağım! Ama şu an uygun zaman değil!” manasız bir laf. Uygun zaman ne zaman? Ertelemenin kime ne faydası var? İnsanın önce hayatının merkezine kendisini koyması gerekiyor. Bu, “bencillik” değil. Merkeze kendini koyduğunda, ağaç gibi etrafına meyve saçacaksın. Bir de haftada birkaç saat, nedensizce mutlu olduğun bir şey yapmanı istiyorum. Çocuğunla yüzünü boyamak mesela, nedeni yok ama çok mutlu mu oluyorsun. Yap! Trambolinde zıpla. Otur dergi karıştır. Sokaklarda gez. Tiyatroya git. Güzel bir roman oku. Nedensiz kendini mutlu etmeye çalış.
Başka?
-Bir de omurga sağlığı önemli. Dik durmalılar. İyi hocalarla pilates yapabilirler. Yoga da bir alternatif. İstedikleri bir başka spor da olabilir. Omurga, farkına varamadığımız kadar önemli. Bir de nefes egzersizleri yapsınlar. Bu kadar basit bir şeyin, insan hayatına ne kadar çok etkisi olabileceğine inanamayacaklar. Ve tabii sevdikleriyle zaman geçirsinler. Ben mesela aileme çok düşkünüm. Süreç içinde annem, üç kez meme kanseri oldu, babam prostat kanseri oldu ve iki kez iki trafik kazası geçirdi. Zorlandığımız süreçlerdi aile olarak birbirimize daha da kenetlenmemizi sağladı.
DÜŞÜNCEYLE MADDEYE HÜKMETMEK
İlk eğitimim sonunda, insanlara düşünceyle maddeye hükmetmeyi öğretiyorum. İkinci eğitimin sonunda insanlara zihin okumayı öğretiyorum. Bayağı tahtaya yazı ve rakam yazıyorum, ters çevirip bunları tahmin etmelerini söylüyorum.
KENDİNİ BİL!
Bir insana, “Senin auran kırmızı!” demek bana tuhaf geliyor. “Enerjisi nasıl? Görüyor musun?” diye soruyorlar sürekli. Şöyle bir bak, o insan hakkında sen de çok şey söyleyeceksin zaten. İnsanın yürüyüşünden bile birtakım şeyler çıkarırsın. Sürdüğü ojeden de. Ben mesela bazen danışanımın adımlarından bile nasıl karakteri olduğunu anlıyorum. Bazen de insanlara ayna tutuyorum. “Aynaya bak! Bana mutluyum diyorsun. Sen burada ne görüyorsun? Ben mutlu bir insan görmüyorum!” diyorum. Benim insanlardan isteğim kendilerini bilmeleri, kendilerini bildiklerinde tedavi çok kolay...
Ne görevim ne yolculuğum tamamlandı
En çok kanserlilerle mi çalıştın? Ne oluyor kanserli hücreyi geriletiyor musun, küçültüyor musun?
-Bugüne kadar birçok hastayla çalıştım. Mesele, “Parayı ödedik, geldik uzandık, Metin kanseri iyileştirsin!” değil. Böyle bir şey yok. Konuşuyoruz. O insanı içindeki kanseri yaratan kişiden ayırmaya çalışıyoruz. Geçenlerde biri geldi, “Çocuklarım, çocuklarım, çocuklarım... Ben her şeyi çocuklarım için yaptım!” dedi. Elimle masaya vurdum. Kadının gözlerinin içine baktım, “Çocuklarını bu kadar seviyorsan, neden o çocukların annesini katleden katil karşımda!” dedim. Bir an affalladı. “İçtiğin sigarayla, yarattığın stresle, o çocukların annesini öldürmeye çalışıyorsun!” dedim. Hüngür hüngür ağlamaya başladı, ama ertesi gün sigara yoktu artık hayatında! Anlata biliyor muyum? İnsanlar benim “Enerji, enerji” dediğimi sanıyor, öyle değil, birçok insan enerji vermeden iyileşti!
O zaman bir tür terapistsin, onları kendileriyle yüzleştiriyorsun?
-Evet ama psikoloji konusunda hekimlerle de çalışıyorum. Asla onların alanına girmiyorum. Bir çocuk getirdiler. Bariz hiperaktif. 15 sayfa raporu var, öğrenme zorluğu var demişler, bir de konsantrasyon problemi... “Mesleki sınırlarımı aşmak istemiyorum ama bu çocukta konsantrasyon problemi olduğunu zannetmiyorum” dedim. Salonda Wii açtım, çocukla oynamaya başladım. 33 dakika çocuk sadece bir kez annesine baktı o kadar ve oyuna geri döndü. Bu çocukta mı konsantrasyon problemi var? Bu çocuğun sorunu, havuz problemi çözmek istemiyor. Türkiye’nin neresinde ceviz yetişiyor bilmek istemiyor. Günde 8 saat onu sıraya oturtursan tabii ki kıvranır!
Sonra n’oldu?
-Anne, çocuğuna hasta gibi davranmayı bırakıp ona hoşlandığı alanlarla ilgili bir yaşam sunmaya başladı.
19 yıl boyunca Uzakdoğu, Avustralya, Mısır, Fas, Çek Cumhuriyeti, Amerika, Nepal, Sırbistan, Romanya gibi ülkelerde spritüel eğitimler almışsın. Amaç neydi? Amaca ulaşıldı mı? Tamam mıdır artık?
-Yok ya, olur mu? Richard Bach’ın çok güzel bir sözü var: “Hayatla ilgili görevlerini tamamlayıp tamamlamadığını soruyorsan, bunun çok basit bir yanıtı var: Yaşıyorsan tamamlanmamış demektir!” Benim de ne görevim ne yolculuğum tamamlandı...
Paylaş