Paylaş
Kadın doğum uzmanı kürtaj yapmak istemiyorsa, neden kadın doğum uzmanı olmasın?
Aşçı, lazanyadan nefret ediyor ve hayatı boyunca hiç pişirmeyecekse aşçı olmasın mı?
Onun tek işi lazanya yapmak mı?
Başka yemekler, içecekler, sunumlar, davetler...
Yeni bulduğu, keşfettiği yemekler...
Bir sürü kişiyi ve kendini mutlu eden başka işler... Lazanya yemek isteyen kişi başka aşçıya gidemez mi?
* * *
Ben, kürtaj yapmayan bir kadın doğum uzmanıyım.
Asistanlığımda, birçok denemeye rağmen çocuğumuz olmazken -yani “infertil” olduğumu öğrendiğimde- kürtaj yapılan poliklinikte görevliydim.
Yedi tüp bebek denemesine rağmen bebeğim olmazken, kürtaj yaptırmaya gelen kadınları gördükçe, minik kalpleri pıt pıt pıt atarken ultrasonda görüp, az sonra atmadıklarını gördükçe, “Allahım neden onlara veriyorsun da bana vermiyorsun” diye o kadar çok ağladım ki... Ve yemin ettim kendi kendime, asla minik bir kalbin yaşamasına engel olmayacağım diye. Şanslıydım.
Bir kere dışında hiç mecbur kalmadım buna. Devlet hastanesinde çalışıyorum evet, kürtaj yaptırmaya gelen hastalarımı diğer arkadaşlarıma paslayıp, mağdur olmamalarını sağlayabiliyorum. Bu arada kürtajın yasaklanmasına kesinlikle karşıyım.
Annelerin ölmemesi için bu işlemin mutlaka ehil ellerde ve uygun yerlerde yapılması gerekiyor. Kürtajın yasaklanması söz konusu olduğunda en çok ben konuşmuştum, “Merdiven altında anne ölümleri artacak diye...”
Kürtaj kişinin kendi muhasebesi, kimse karışamaz. Ben de...
Beni de ilgilendirmez ayrıca, ister doğurur ister aldırır. Ama benim de kendi muhasebem var, ben hayatımın gidişatını, rengini, şeklini belirleyen bir süreçte yemin ettim ve yeminimi de bozmayacağım.
Bunu ne kürtaj yaptırmak isteyen kadınlar platformu değiştirebilir, ne de herhangi bir cemiyet.
Birçok hekimin bunu yapmamak için gerekçesi olabilir.
Dini nedenleri olabilir, sadece sevmiyor olabilirler, benim gibi tamamen duygusal ve kişisel nedenleri olabilir.
Ama hiçbir hekim, hiçbir tıbbi müdahaleyi (buna kürtaj da dahil) istemediği halde yapmaya zorlanamaz.
Kürtaj taraftarını bildirgede, “Hekimlerin kürtaj yapmama hakkı olamaz” ibaresini son derece gereksiz buluyor ve şiddetle kınıyorum. İyi çalışmalar, saygılarımla.
(Dr. A.K.)
DİĞER DOKTORLARIN GÖRÜŞLERİNİ BEKLİYORUM
BEN sizi anlıyorum.
Bütün annelerin de sizi anlayacağını, hak vereceğini düşünüyorum.
Ama haklı olduğunuz nokta, “duygusal”.
Çocuğu olamayan bir “anne” olarak haklısınız.
Ama bir “hekim” olarak size hak vermek ne yazık ki elimde değil.
Babası kalpten ölen bir cerrah, “Ben bundan sonra kalp ameliyatlarına girmem” diyebilirim mi? Kendisi meme kanseri geçirip, memesi alınan bir hekim, “Bundan böyle göğüs ameliyatlarına girmeyeceğim” deme hakkına sahip olur mu?
Gördüğünüz gibi, sizin verdiğiniz örneklere karşı örnekler de üretilebilir.
Sonuçta, duygusal kararınızla siz, isteseniz de istemeseniz de kürtaj karşıtı anlayışa hizmet etmiş oluyorsunuz.
Evet, herkes neticede kendi vicdanıyla baş başadır ama siz hekimsiniz, Hipokrat yemini ettiniz, iyileştirebileceğiniz, sağlık götürebileceğiniz insanlara, kadınlara,
“Kişisel sebeplerle, hayır yapmayacağım” demeniz doğru mu...
Ama ben hekim değilim, benim görüşüm dış kapının son mandalı.
Bu ülkenin kadın doğum uzmanlarından görüş bekliyorum, bana yazabilirsiniz...
Acı, her şeyi yaptırır
HASAN Kaçan Twitter’da, Metin Kaçan’ın intihar haberi üzerine aralarında benim de bulunduğum bazı gazeteciler hakkında suç duyurusunda bulunmuş.
İnsanın kardeşini kaybetmesi elbette çok çok acı bir şey. Bunu anlamamak mümkün değil.
Ama bence acısı yüzünden ölçüyü de kaçırmış durumda.
95’te yapılmış bir röportaj o, yüzü gözü kanlar içinde bir kadın...
Ben Metin Kaçan ve Alp Buğdaycı’yı yargılayacak merci değildim elbette ama mağdur birinin şikâyetlerini kamuoyuna iletmekle görevliydim.
Öyle de yaptım.
2002’de de bir gazeteci olarak bu defa Metin Kaçan’la konuştum. Bunların hepsi de arşivlerde var, “Çok flu bir geceydi” diye anlatıyor, internetten girip bakabilirsiniz.
Şikâyetçiler davacı olup, davalar görülüp, sonuçlandıktan sonra, sorumluluğu başkalarının üzerine yıkmak ancak, acılı bir insanın yapabileceği bir şey ama akıllı bir insanın değil...
Bir anda...
PAZAR öğlen Babaçi, Alya, ben yemek yiyeceğiz.
Sevgilim yurtdışında o yok, Alya’nın ablası da o gün izinli...
Alya’yla hazırlanıyoruz.
Acele de ediyoruz, babaanne tam saatinde gelir.
Çünkü 40 yıldır sabahları kahvaltı olarak bir bardak greyfurt suyu içiyor ve yoğurt yiyor, haliyle 12 gibi acıkıyor.
Birazdan kapıda olacak.
Giyiniyorum, Alya’nın kıyafetlerini ayarlıyorum.
Bir taraftan da Alya’ya sesleniyorum:
“Max’in mamasını verdin mi?” “Veriyoruuum.”
“Lilo’ya da kuru mama ver.”
“Ben Hımm’ı mutfağa getiriyorum, elma kesip, maydonoz vereceğim...”
Anlayacağınız harıl harıl bir faaliyet var evin içinde.
Bu arada, 40 yılda bir hamaratlığım tuttu, evdeki herkesin boğazı battığı için zencefil kaynatıyordum.
Ama o hengame içinde geldiydi, gelmediydi, evdeki kaplumbağa, tavşan, köpek yediydi yemediydi...
Zencefili ocakta unuttum.
İncecik, ip gibi mavi bir ateşin üzerinde.
Ve fırladık evden.
Babaçi demek eğlence demek, restorana girdik, her zamanki masa, şahane, incecik lahmacunlar ve baskılı Adana yiyeceğiz, siparişlerimizi verdik, hazırlanana kadar da hemen yandaki D&R’a gidelim dedik. Dergiler, oyunlar aldık döndük, yemekler geldi, yedik, içtik, çok keyifli bir gündü...
Taaa ki o incecik ip gibi mavi ateşin görüntüsü gözümün önüne gelene kadar!
Eyvahlar olsun...
Ben zencefilin ateşini açık unuttum.
2-3 saat geçti üzerinden.
Ne su kalmıştır ne bir şey.
Hayal gücüm çalışmaya başladı.
Çaydanlığa alev aldırdı, mutfak yanmaya başladı, tavşan içeride, köpek içeride, kaplumbağa içeride, ev ahşap, etraf orman...
Felaket üstüne felaket!
Dünya başıma yıkıldı.
Nasıl derim “Unuttum”, nasıl derim “Kazaydı”.
Farkına vardım ki, her şey bir anda altüst olabilir, hayatın bir anda değişebilir. Var etmek için dünya emek verdiğin her şey bir anda yok olabilir.
Nasıl bir telaşta lokantadan ayrılıp eve fırladığımızı anlatamam.
Eve yaklaştığımızda duman filan görmeyince bir nebze rahatladık ama yine de bir kuşku kaldı içimizde.
Ta ki eve girip her şeyin normal olduğunu görünceye kadar.
Ateşi gerçekten açık unutmuşum, çaydanlığın suyu bitmiş, kömüre dönmüş...
Allah bizi korumuş.
Böyle bir şey yaşadıktan sonra o iki kelime hiç aklımdan çıkmıyor:
“Bir anda...”
Paylaş