Basit, sade, eski günlerdeki kadar güzel bir tatil

Dünyanın en basit, en sade ve en şahane tatili bu.

Alya, Mami, Mami’nin köpeği Kuki, Nejla ve ben.

4 insan bir köpek ama neticede 5 kadın, ağustos böceklerinin hiç susmadığı, pencerelerinden begonvillerin sarktığı, ortası avlulu, ahşap panjurlu, bembeyaz bir Bodrum evindeyiz. Çevremizde bir sürü güzel ev var, orijinal haliyle oynanmış, ortaya çok şık evler çıkmış, bizimki öyle değil, tatilimiz kadar basit, süssüz, yalın...

* * *

Yüzüyoruz, hayallere dalıyoruz, kitap okuyoruz, öğleden sonraları "Uyuuuu uyuuuu" diyen bir rüzgar başlıyor, insan yavaşlıyor, ağırlaşıyor, elindeki dergi filan kayıp yere düşüyor, of ki ne of, hepimiz bir yerlere devrilip uyuyoruz.

Kızım hep benimle uyumak istiyor, biz odamıza kaçıyoruz, "Ben seni yıldızlar kadar seviyorum", "Ben seni güneş kadar", "Ben seni çöldeki kum tanelerinin toplamı kadar" diye diye uykuya dalıyoruz.

Gözümü açıyorum, bembeyaz bir yastıkta onun güzel yüzünü görüyorum, huzur hissediyorum, mutluluk hissediyorum, gözümü kapatıyorum bir daha açıyorum, yine orada, bukleleri yastığın üzerinde.

Annemin ayak seslerini duyuyorum, evin genç kızı o, kıpır kıpır, sürekli aktivite halinde.

Ooooo mis gibi bir şey kokuyor!

Hmmmmm buldum, annem reçel yapıyor.

Eski günlerdeki gibi.

Annemle aynı evde yaşamayalı çok uzun zaman olmuş, hoşuma gidiyor, tarifi olmayan bir güven hissediyorum ama ben görmeyeli annemin bir çocuğu daha olmuş. Köpeği Kuki, annem evden 10 dakikalığına uzaklaşsa bile, gözleri nemli nemli arkasından bakıyor, ağlıyor. Bana tuhaf geliyor annemle kurduğu bu güçlü ilişki, bir nevi kıskançlık, "Bana bak, onun çocuğu benim!" diyesim geliyor...

Alya, "Ben senin içinden çıktım, sen de Oma Meki’nin içinden. Di mi?" diyor...

"Evet."

"Peki Nejla Saçıkay?"

(Artık insanlara soyadlarıyla hitap ediyor. Geçenlerde "Ayşe Arman?" kim dedi, "Benim" dedim, "Olur mu sen Ayşe Dormensin!" dedi, "Baba’nın karısı..." Güldüm, "Evet haklısın" dedim, sen yıllarca çalış didin biri olmaya uğraş, kızın sana "Sen baba’nın karısısın, sen anne’sin!" desin.)

"Öyleyim tabi, senin annenim."

"Peki Nejla’nın annesi?"

"Onun da bir annesi var..."

"Kuki?"

"Kuki’nin de var... Herkesin var."

"Peki Babaçi Betûl Mardin...?"

"Onun da var."

"Şimdi nerede?"

"Bilmiyorum... Ben de tanıyamadım..."

"Ölmüş mü?.. Nemo’nun annesi gibi mi?... Onu, shark yedi, Babaçi’nin annesini kim yedi?"

"Hadi ben sana Peter Pan anlatayım..."

"Ben uçamam Peter Pan gibi, çocuklar uçamaz... O bir masal kahramanı..."

"Evet doğru..."

Olağan günlük yaşam, aslında olağanüstü güzel

Yaptığımız özel hiçbir şey yok.

Yiyoruz, içiyoruz, yüzüyoruz, uyuyoruz ve sohbet ediyoruz, arada da etrafı keşfe çıkıyoruz. En sade kahveleri, lokantaları seçiyoruz.

Aman Allah’ım ne güzel.

Eski zaman tatilleri gibi.

Günün en gözde öğünü de kahvaltı.

Hani pazara gidersin (perşembeleri Yalıkavak pazarına gidiyoruz) kütür kütür taze biberleri, domatesleri, yeşillikleri, peynirleri, içi bademli ve portakallı zeytinleri alırsın, upuzun bir masada maaile kahvaltı yaparsın, güne öyle başlarsın...

Biz de öyle başlıyoruz.

Kahvaltı hazırlanırken, ben yerlere Vileda yapıyorum, gerçi haftada bir Havva Hanım geliyor ama annem yine de "Her sabah bu yerler silinecek" diye tutturuyor, fonda annemin klasik müzikleri çalınıyor, Nejla "Yetti canım, akşamüzeri caz dinleyeceğiz onu bunu anlamam" diyor, Alya yerdeki renkli yastıkların üzerinde oyuncaklarını konuşturuyor, maşallah hayal gücüne diyecek yok, hepimizin resimlerini çiziyor, duvarlara asıyor, Kuki iki alt komşunun seksi incecik siyah kedisinin evin önünden geçmesini ve ona havlamayı bekliyor...

Sonra hep birlikte denize iniyoruz.

Akşam Yalıvakak’taki Hasan’ın yerine ya da Nihavent’e gidiyoruz.

Alya her fırsatta oğlan çocuklarını kesiyor.

Geçenlerde Kuzey geldi, sarışın mavi gözlü bir çocuk, "Gözlerini neden benden hiç ayırmıyorsun. Bütün yemek boyunca bana baktın" dedi, bizim ki de en doğal haliyle "Çünkü gözlerin çok güzel..." dedi.

Herkese "Sen benim evime gel, ama önce ben sana geleyim. Oyuncakların çok mu?" diyor. Bu sabah yan komşunun evinden zor topladım mesela -ki o evde küçük çocuk filan yok- daha sabahın körü, 9 bile olmamış, gitmiş onlarla birlikte kanepede oturuyor, "Ben de dün bir rüya gördüm..." diye anlatıyor ve arkasından can alıcı soruyu yapıştırıyor: "Sizin evde çok oyuncak var mı?"

Ve yüzünde mağrur bir ifade, topladığı ganimetlerle geri geliyor.

Benim Bodrum kültürüm hiç yoktu, o yüzden galiba Bodrum’u gazetelerden akan o vıcık vıcık yer zannederdim.

Değilmiş.

Ya da iki Bodrum var.

Ben dünyanın en yalın, en sade ve en şahane Bodrum’unu yaşıyorum.

İnanılmaz bir doğa ve huzur.

Bazen geceleri öteki Bodrum’a gidip bir göz atıyorum sonra acilen burada bu şahane basit hayata geri dönüyorum.

Bir hafta sonra sevgilim gelecek.

"Alyacım, seninle uyumaya bayılıyorum. Ama baba ile de uyumak istiyorum. Baba gelince sen, Mami-Kuki ve Necla ile kalacaksın. Anne-baba vınnnnnnnnn."

"Ama geri döneceksiniz değil mi?"

"Tabii ki döneceğiz. Her zaman döneceğiz..."
Yazarın Tüm Yazıları