Paylaş
Uzun süre sevgililerdi.
Sonra nişanlandılar.
Modern görünüyorlar, kız kapalı değil, eğitimliler, şehirliler, dinle çok alakaları yok, en azından şekilci dindar değiller ama “muhafazakâr”lar.
Daha doğrusu aileleri öyle.
Onlar da mecburen.
“Modern muhafazakârlar” diyorum onlara.
Başka bir tanım getiremiyorum.
6 yıl sevgili olup, üstüne nişanlanıp hiç sevişmemiş olmaları beni çok şaşırtmıştı. Kız anlatmıştı. Sıfır cinsellik. Öyle kaçamak filan da yaşamamışlar, arabada öpüşme, arkadaş evinde gizli buluşma, yok öyle şeyler...
Aileleri, evleninceye kadar gezip tozmalarına da izin vermedi. Birlikte Beyoğlu’na gidemediler, Boğaz’da rakı-balık yapamadılar, el ele sokaklarda gezemediler...
Hani Allah muhafaza, ileride kocası olacak adam, olur da kendini kontrol edemez, kıza bir şey yapar, kız ortada kalır...
Böyle iğrenç bir değer vardır bizim kültürümüzde, “ortada kalmak, ortada bırakılmak”...
Bu, kadının kişiliğinin sıfıra indirgenmiş hali. Hep bir “edilgenlik”. Kızın katkısı yok. Hep birileri kıza bir şey yapıyor. Kızı alıyorlar, kızı veriyorlar, kızla adam birlikte bir iş gerçekleştirmiyor.
Sözünü ettiklerim de yaşını başını almış, koca koca insanlar. Kız 22, erkek 26 yaşında. Ama bütün bu baskılara ses çıkarmadılar. Uydular ailelerine. Bu ülkedeki milyonlarca evlenmek üzere olan genç çift gibi...
“Şimdi ne diyorlarsa yapalım, evlendikten sonra biz istediğimiz her şeyi yaparız, kafamıza göre takılırız!” diye düşündüler.
Güzel bir düğün oldu.
Derken balayına Maldivlere gittiler.
İki genç, sağlıklı, birbirini seven insan. Evet, zaman değişti, onlardan çarşaf isteyen yok. Ama çarşaf kontrol etme âdeti kalkmış olsa da, zihniyet aynı...
Kâbus gibi geçmiş balayıları!
6 yıl birbirine dokunmamış ama sürekli bunun hayalini kurmuş iki insan.
Kız, filmlerdeki gibi orgazm olacağını zannetmiş, kocası onu uçuracak, ama ikisinin de deneyimi hiç denecek kadar az olduğu için, o balayı burunlarından gelmiş.
Birbirinin bedenlerine uzak olarak iki kişinin, adı “evlilik” olan bir törenden sonra, içinde cinsellik olan bir hayata uyumlu bir geçiş yapmaları ve şahane sevişmeleri ve zevkten havalara uçması bekleniyor!
Söyler misiniz nasıl olacak?
O kadın, o adamı nasıl içine alacak?
O adam da, o kızı nasıl mutlu edecek?
Netice de o bal-ayı, zehir-ayı oluyor!
O yüzden de, cinsel fonksiyon bozukluğu merkezleri, tedavi olmak isteyen insanlarla dolup taşıyor.
Bu bölümde Profesör Arşaluys Kayır, balayı macerasının nasıl bir kâbusa dönüştüğünü anlatıyor...
Pek çok çift için balayı büyük hayal kırıklığı
Muhafazakâr bazı erkekler de evlenmeden birleşmiyor, “Kendimi eşime saklıyorum” diyor. Eşine sorduğunuz zaman, “Ben nasıl yaptıysam, onun da benim gibi kendini bana saklamasından memnunum!” diyor. Zaten aileleri de evlenene kadar, görüşmelerine, gezip tozmalarına
zar zor izin veriyor.
E haliyle ortaya çıkan sonuç: Cinsel tecrübesizlik. Ve bu çift evleniyor, balayına gidiyor, perişan olup dönüyor. Beşer karış suratlarla. Dolayısıyla “balayı” dediğimiz şey, cinsel tecrübesizlik yüzünden bal mal olmuyor, kâbus ayı oluyor. Türkiye’de birçok çift için böyle. Ya yatıp uyuyorlar ya da kızlar, “Regl oldum!” deyip, erteliyor. Çok güzel olacak diye bekledikleri şey, onlar için büyük bir sükûtu hayal oluyor!
Genç kızlar hep birlikte oturup porno izlediklerini anlatıyorlar
Fantezi konusunda “sapkınlık” nerede başlıyor, nerede bitiyor?
? Kimin aklından ne geçirdiğini kimse bilemez. Dolayısıyla fantezisinin sapkın olup olmadığını, zarar vermedikçe anlayamayız. Ama şu var: Takıntı daima kişiye zarar veren bir şey. Biz fantezi kurmayı, yaşamayı öneriyoruz. Çiftler fantezilerini birbirleriyle paylaşırlarsa, daha ateşli sevişebilirler. Sevişmenin de ateşlisi-ateşsizi, tutkulusu-tutkusuzu var. “Keşke yarın da olsa!” dedirtecek bir şey için fantezileri paylaşmak lazım. Fantezi zararlı değildir ama kişi, sürekli başkasının hayalini kuruyor, onunla beraber oluyorsa o zaman biraz dürüst davranması ve karşısındakine, “Ben burada değilim kardeşim!” demesi gerekiyor.
Pornoların cinselliğe etkisi sizce nedir?
? Geleneksel, tutucu bir toplumuz diyoruz ama ondan sonra hiç beklemediğiniz bir şekilde, genç kızlar hep birlikte oturup porno seyrettiklerini anlatabiliyorlar.
Kötü bir şey mi kadınların porno seyretmesi?
? Tabii ki değil. Zannettiğimiz kadar insanlar kendilerini mahrum etmiyorlar, onu anlatmaya çalışıyorum. Kadınlar da pornodan hoşlanır ama bunu pek itiraf etmezler. Genel olarak insanlar “porno” yerine “erotik” kelimesini daha süslü, daha romantik buluyorlar. Kısacası porno değil ama erotik film seviyorlar! Biz, duyguyu önemseriz. Pornoda duygu yoktur. Ama duygu olmadan da ateşli seksler olduğuna göre, demek ki insanların öncelikle neden hoşlandıklarını biliyor olmaları gerekiyor. Buna biraz sorumluluk almak da diyebiliriz. Elindeki parayı nasıl kullanacağın nasıl bir sorumluluksa, cinsel dürtünü kullanmak da öyle. Geçiştirecek misin, yoksa tadını alarak mı kullanacaksın? O zaman da başkasına özenme başlıyor. “O tadını çıkarıyor, ben çıkaramıyorum!” Sen de sorumluluğunu al. “Ben bundan hoşlanmıyorum, şundan hoşlanıyorum de. Fantezilerini paylaş. Bir şey yap!”
PSİKOLOG RANA ŞEN
Yaşlandıkça kadının değeri Doğu’da artıyor Batı’da düşüyor
Rana Şen, şehirli, eğitimli insanların terapisti. Uzun yıllar bu mesleği icra ettiği için çok ilginç gözlemleri, tespitleri var. O lafını sakınmayan, açıksözlü bir
psikolog. Gelin birlikte ona kulak verelim...
GENÇ OL, FİT OL, ZAYIF OL
“Doğu’da kadının değeri yaşlandıkça artıyor. Özellikle de menopozdan sonra. Artık seks objesi olarak görülmekten vazgeçildiği için, sözüne ve gücüne itaat edilen kadına dönüşüyor. Bilge kadın oluyor. O, gençliğinde habire hamile bırakılan kadının yaşlanınca intikamı acı oluyor. Eşinden bile üst konuma terfi ediyor. Çünkü evlatları arkasında. Artık o, aile ordusunun başkomutanı. Ama Batı’ya doğru geldikçe, işler tersine dönüyor. Menopozdan sonra değeri düşüyor. Doğurganlığını kaybetmesi, değerini kaybetmesi de anlamına geliyor. Bir de gitgide topluma “genç et” pompalanıyor. “Genç ol, fit ol, zayıf ol! Memen çöktüyse, silikon taktır. Karnın gevşediyse, estetikle düzelttir. Sevişken ol!” Vardır Allah bilir bunun altında da bir ekonomi...”
MUHAFAZAKÂR DÖNÜŞÜM
Gittikçe muhafazakârlaştığımız kesin. Jargonumuz değişti, bakış açımız da yavaş yavaş değişiyor. Çünkü para, el değiştiriyor. Muhafazakâr kesim de, belli bir refah seviyesine ulaştıktan sonra, hayatın nimetlerinden faydalanmak istiyor. Orada eğlenceli bir hayat var çünkü. Diyor ki, “Nasıl uydurabilirim acaba buradaki şeyleri kendi dünya görüşüme?” Mesela yat alıyor, çocuklarına yelken dersi aldırılıyor. Karısı o yattan haşemayla denize giriyor. Bu, bir geçiş dönemi. Ama nereye geçeceğiz, onu kestiremiyorum...
SERT SEVİŞ BENİMLE!
Danışanım kız arkadaşını getirdi. Kız diyor ki “Ben sert seks severim. Beni duvardan duvara vursun. Bana hırçın davransın. Öyle seks yapalım!” Çocuğa diyorum ki, “Bak ne dedi duydun mu, böyle istiyor.” “Yapamam!” diyor, “Ben onu çok seviyorum. Kıyamam!” Diyorum ki, “İyi de o kendine kıyıyor, böyle istiyor!” Yapamadı çocuk. Ne zaman ki kıza aşkı bitti, o zaman kızın istediği gibi sevişmeye başladı. Bu sefer kız ona yakınlaştı, ama adam uzaklaşmıştı. Bir türlü de aynı noktaya gelemediler...
Yatak odasında akan sular durur
Problemleri olan bir çift vardı. Ama yatak odasına girdiklerinde problem filan kalmıyordu. “Bizde yatak odasına girince işler değişir. Dışarıda birbirimizin gözünü oyarız, kavga kıyamet. Ama o kapı kapandığı zaman biz başka dünyaya geçeriz!” diyorlardı. Ama kapı açılıp dışarı çıktıklarında, kaldıkları yerden birbirlerini yemeye devam ediyorlardı!
Paylaş