Babamı aradım

ÖLÜM, tuhaf bir şey.

Zaman, zarından içeri giremiyor.

Haberin Devamı

Zaman, içine işleyemiyor.
Ama senin içine ediyor!
Ne kadar zaman geçerse geçsin, acın azalmıyor.
Aklından söküp atamıyorsun.
O yara, açık vaziyette orada öylece duruyor.
Üzerinde incecik bir zar.
Biraz alkol alınca, o zar kalkıveriyor.
Dün öyle oldu.
Şarap içtim, babamı özledim.
Ve çocukça bir şey yaptım.
Çok iyi bir haber almıştım, paylaşmak için babamı cebinden aradım: 0532 215 08 46.
Tabii ki biliyorum babamın öldüğünü ama... aradım.
Yine de bir umut, bir heyecan bekledim.
Sesini duymayı o kadar özlemiştim ki kendi kendime, “Değmez mi denemeye?” dedim.
Hayat dediğin öyle bilinmezler ve gizemlerle dolu ki...
Belli mi olur.
“Şu an aradığınız numaraya ulaşılmıyor” diye bir cümle duydum.
Acayip sevindim!
Sanki bir işaret gibiydi.
“Şu an” diyor...
Yani başka zamanda ulaşılabilirim...
Ulaşmak istiyorum.
Güzel havadisleri babama da vermek istiyorum.
Babacım, senin çok özledim.
Gidişinden duyduğum acı bir türlü azalmıyor.
İnsan, babasını “aramaya” hep devam ediyor!

Haberin Devamı

Şehvetin mi azaldı Ayşe?

Yarım Kalan Hayatlar projesi, bence muhteşem bir şey. Gerçekten gurur verici, tebrik ederim. Sadece şunu merak ediyorum: Laf sokmak için değil sakın yanlış anlamayın, yıllar boyu en büyük ilgiyi, reytingi, yatak odanızla, kocanızla olan ilişkinizle, aşklarınız meşklerinizle, kendi içinde radikal duruşunuzla toplarken, şimdi başınıza, tabiri caizse ‘Zen’ falan mı düştü! Birden bire, daha sakin, daha ılımlı, daha yardımsever, daha empatik bir insan imajı çizmeye başladınız. Bu durum, 41 yaşa doğru giderken yaşanan bir değişim mi, yoksa birileri size ‘Rating’in düşecek, yaşın da epey ilerledi, böyle cinsellikle falan nereye kadar, sen artık biraz da böyle takıl?’ mı dedi? (Figen A.)
-   Ne demek istiyorsunuz! Şehvetim azaldı mı yani! Öyle mi geliyor size. Eyvah! Vaz geçerim bak Yarım Kalan Hayatlar’dan! Şehvetim, benim yaşam coşkum, sevincim. Benim için dünyanın en eğlenceli oyunu seks. Hâlâ “sevişmek” fiilini bile konuşurken zor kullanan, kullanırken gözlerini kaçıran insanların ülkesinde yaşıyoruz. Hiç küçümsemeyin o yazıları. Sizin için olmayabilir ama bir sürü insanın işine yaramıştır. Benim de yaradı. O iç gıcıklayıcı yazıları yazmak eğlenceli, sonrası daha da eğlenceli! Seks yazmak, cinsel hayatımı renklendiriyor. Hiçbir şey öyle kendiliğinden olmuyor. Uzun süre seks düşünme, konuşma bak ne olur. İşleyen demir ışıldar. Size de tavsiye ederim!

Haberin Devamı

Özgür bırakın kızlarınızı!

Ben de bu vajinismus belasını iki sene çektim. Ama ne yazık ki, Kanada’daydım, gitmedik doktor bırakmadım. İnanır mısınız, oradaki doktorlardan hiçbiri nasıl bir sorundan söz ettiğimi anlamadı. Çünkü orada öyle bir şey yok. Duymuşlar, ama bir vaka ile karşılaşmamışlar. Vajinismus hastası neredeyse yok. Haliyle zaman kaybıydı, hiçbir işe yaramadı, Kanada’da tedavi olamadım. Ama Türkiye’de oldum. Ben canlı örneğiyim, istersen, doğru kişiye de gidersen, çözüme ulaşıyorsun. Şimdi hamileyim ve bebişimi heyecanla bekliyorum. (Işıl.)
-  Yaşasın! Çok sevindim. Bir an önce bebeğinizi kollarınıza almanız dileğiyle. Kanada’da başınıza gelenlere hem güldüm hem üzüldüm. Görüyorsunuz değil mi sorunun kaynağını. Biraz da özgür bırakılım kızlarınızı, bakalım ne olacak. İlla da davulcuya kaçmaları gerekmiyor...

Haberin Devamı

O her zaman haklı

AHMET Hakan’ın Oktay Ekşi hakkındaki yazılarına dair...
“İyi niyetle adam öldürmek” dedim ya.
Hıncal Uluç da...
“Sen de o zaman Defne Samyeli ve kızlarını öldürdün Eren’le yaptığın röportajla” demeye getirdi.
Haklı.
Yazının şehveti, röportajın şehveti meselesi...
Ben Ahmet için üzüldüm, Uluç da hem Oktay Bey için üzülmüş, hem benim için...
Ben de ona mesaj attım:
“Bu işi o kadar seviyorum ki, ne yazık ki iyi niyetle adam öldürmeye, suçluluk duymaya ama yapmaya devam edeceğim...”
Çünkü bu mesleğin doğasında böyle bir şey var.
Birileri birilerini üzüyor, sen de buna aracı oluyorsun.
İşte bu yüzden yayınlamadan önce röportajı yaptığım kişiye yolluyorum, “Bak bunları bunları yazıyorum, haberin olsun!” diye.
Bana itiraz eden, böyle gazetecilik olmaz diyen Hıncal Uluç...
Perhizle lahana turşusu denk düşmüyor.
Ama onu seviyoruz...
Biliyorsunuz, o hep haklı..!

Haberin Devamı

‘Yok böyle dans’ın yıldızı

TAN Sağtürk.
O kadar aklı başında ve güzel yorumlar yapıyor ki insana güven veriyor, “Sağduyulu, işi bilen jüri, işte budur!” diyorsun, adam dansı gerçekten seviyor, dans onun hayatı.
Kimseyi yerden yere vurmuyor, ısırmıyor, parçalamıyor, abartmıyor, bol keseden saçma sapan puanlar dağıtmıyor.
Ve yıllarca bu adam hakkında yazılmadık şey kalmadı.
O kadar kötülediler ki...
Ve bir yıldız daha: Sait Sökmen.
Onunki de nasıl bir hoşluk ve büyüklüktür. Tan’ı seviyor, Tan’a izin veriyor, “Ben daha tecrübeliyim, sen gelirken ben dönüyordum evladım” yapmıyor, herhangi bir kıskançlığı yok. Çünkü bizim bu ülkede öyle kompleks kusanlara rastladık ki!
Cool. Kendine güvenli. Tatlı. Tecrübeli. Hafif dalgacı. Bazen, “Tamamen aynı şeyi düşünüyorum, ekleyecek bir şey yok” diyor. Orijinal olmak için farklı bir şeyler söylemeye çalışmıyor, bazen de “Bırakın ya bu adamı dinlemeyin” deyip geçiyor.
Herkes birbirine saygılı.
Şirretlik, çirkeflik yok.
Acun, müthiş bir denge tutturmuş, helal olsun.
Kimse kimsenin gözünü oymuyor.
Ayrıca bütün yarışmacıları da medeni cesaretlerinden ötürü tebrik ediyorum.
Büyük bir keyifle izliyorum.
Özellikle Nilgün Belgün’e bayılıyorum!!!

Yazarın Tüm Yazıları