Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Yatağımdan bildiriyorum

- Halk arasında ‘paçavra hastalığı‘ olarak bilinen hastalığın adı nedir?

A) Soğuk algınlığı

B) Nezle

C) Grip

* * *

Bu iyi oldu.

Yani yazıya soruyla başlamak.

Duruma cuk oturdu.

Çünkü ben paçavraya döndüm arkadaşlar.

Bir tür, yer beziyim şu sıralar.

Terleyen, titreyen, ateşi çıkan, başı, kası, eklemi ağrıyan, hatta dişleri zonklayan, sürekli hapşıran, pek halsiz, korunmaya ve şefkate fena halde muhtaç, delik deşik bir yer bezi.

Tabii ki utanıyorum bu halimden, ben ki dokuz canlıydım, mümkün değil hasta olmazdım, ilaç, antibiyotik hak getire, ağzıma koymazdım.

Yatağa düşmek?

O ne demek?

Ayağımın kayması ya da birinin ittirmesi filan gerekirdi.

Bugüne kadar ben hiç C) şıkkı olmamışım demek ki!

Nedir aralarındaki fark?

A) ve B) şıkkı, gelip geçiyor.

C) şıkkı, gerçek aşk gibi, yıkıp geçiyor!

Mutlaka yatak istirahati gerektiriyor.

Siz beni anlıyorsunuz değil mi?

Haliyle, bu yazıyı, yatağımdan bildirmem icab ediyor...

* * *

Peki paçavra hastalığına yakalanmamak için ne gibi tedbirler almak gerekiyor?

A) Klimanın altında ıslak havluyla oturmamak

B) Bol bol limon dişlemek ve meyve yemek

C) Terli terli su içmemek

D) İnsanlarla şapur şupur öpüşmemek

E) Her medeni insan gibi, gidip aşı olmak

* * *

Bildiniz, en doğrusu E) şıkkı olacaktı!

On puan, on puan.

İnsanların aşı bilincine sahip olmaları gerekiyor.

Limon yemeliyim‘le bu iş ne yazık ki bitmiyor.

Arkadaşlar, ben ettim, siz etmeyin, grip deyip geçmeyin, 1918‘de bir salgın olmuş, 25 milyon insan öteki tarafı boylamış. Gerçi o 82 yıl önceymiş ama herhangi bir salgında en çok insanı öldüren hastalık hala grip.

Oysa pek masum duruyor, değil mi? Yalan! Siz ona kanmayın.

Hastalıktan korunma yöntemleri, hastalığın semptonları, ilerleyişi aynı ama virüs hep farklılık gösteriyor. Boşuna karşımıza bir Sidney virüsü, bir Moskova virüsü olarak çıkmıyor. Sürekli mutasyona uğrayan, sanki bir şey yapmayacakmış gibi duran, kalleş bir virüs bu sözünü ettiğim.

Dünya Sağlık Örgütü de, bu virüsü çok ciddiye alıyor ve 110‘dan fazla merkezde sürekli kontrol altında tutuyor.

* * *

Kalp hastalarının, astım hastalarının, kronik akciğer hastalarının, toplu yerlerde yaşayanların ve 50 yaşın üzerindeki herkesin mutlaka aşılanması Dünya Sağlık Örgütü tarafından öneriliyor.

Boru değil çünkü...

Şeker hastalarında grip enfeksiyonu, normal popülasyona göre 200 kat daha fazla ölüme sebebiyet verebiliyor.

Gerçi grip aşısı, kızamık ya da su çiçeği aşısı gibi yüzde yüze yakın koruyucu değil. Yüzde 89 koruyucu. Ama yine de çok faydalı. Senede bir kez yapılıyor. Bir dolu ülkede, bu bir devlet politikası. Dileriz gün gelir bizim ülkemizde de öyle olur.

* * *

Bir hastalığın kolay yayılması için ne gerekiyor?

A) Kuluçka süresinin çok az olması

B) Kolaylıkla enfeksiyon yapabilmesi

c) Kolay bulaşabilmesi

D) Hepsi

Doğru cevap, D) şıkkı olacaktı.

Peki grip kolay yayılan bir hastalık mı?

Hem de nasıl.

Şu anda Türkiye‘ye gelmiş bir virüs salgını yok.

Ama dünya genelinde bu sene Moskova virüsünün bir salgın yapabileceği belirtiliyor.

Meseleyi şöyle de özetleyebiliriz:

Komünizm bile grip kadar hızlı yayılamaz!

Şöyle ki, iş için Moskova‘ya gittiniz diyelim, aşı da olmadınız, virüsü kapıyorsunuz, sonra da uçağa binip New York‘a gidiyorsunuz. Uçakta hapşırıyorsunuz, n‘oluyor, virüs, uçağın havalandırmasına geçiyor. Haliyle, uçakta bulunan üçyüz kişi de, sizinle beraber virüsü kapıyor. 72 saat sonra, o insanlarda da grip semptonları başlıyor. Tabii ki onlar da etrafa yayıyor, biri otobüse biniyor, hapşırıyor, diğeri metroya biniyor...

Vay halimize!

Bütün dünya grip oluyor.

* * *

Ne yapacaksınız?

Benim yapmadığımı...

Eczaneye gideceksiniz, diyeceksiniz ki, ‘‘Vaxigrip diye bir aşı var, ben ondan olacağım’’, eczacı da size, ’’Yumurta alerjiniz var mı?’’ diyecek. Yumurta alerjiniz varsa, siz bunu biliyorsunuzdur zaten. Yumurta yediğinizde ölecek kadar komaya girmiyorsanız, yumurta alerjiniz yoktur. Yani bazı insanlar yumurta yiyince kabarırlar ya, o yumurta alerjisi değil. Sağolsunlar bir kısım eczacılar meseleyi yanlış biliyorlar. Grip aşısı olmaya gittiğinizde, ‘‘sabah yumurta yediniz mi?’’ diye soruyorlar. ‘‘Evet’’ derseniz, ‘‘bugün gidin, yarın gelin’’ diyorlar.

Daha neler!

* * *

İşte böyle.

Paçavraya dönmek istemiyorsanız...

www.gribeson.com‘a girin meseleyi derinlemesine öğrenin ve Vaxigrip denilen aşıyı yaptırmayı ihmal etmeyin.

Çünkü gribim diyen benim gibi işe gitmiyor...

Müthiş bir iş kaybı oluyor.

Düşünsenize, benim işe gitmemem Hürriyet‘i ne kadar zor durumda bırakıyor!

l HAMİŞ 1: Bu değerli bilgileri geç de olsa öğrenmeme sebep olan Aventis Pasteur‘cülere teşekkürü bir borç bilirim.

l HAMiŞ 2: Beni onlarla tanıştıran Ali Tanju‘nun da gözlerinden öperim! Yani gribim geçtikten sonra öpeceğim. Tamam mı Ali Tanju?

Küçük Kenan’a büyük ayıp

PAZAR günü, Şamdan‘ı görünce vay beee oldum.

İşte bu dedim.

Deniz Akkaya‘nın siyah beyaz fotoğraflarını ben acayip çok sevdim.

Nasıl da farklı duruyordu Şamdan, benzerlerinden...

Söz konusu fotoğrafları çeken Nihat Odabaşı‘nı, derginin yayın müdürü Şengül Balıksırtı‘nı ve emeği geçen herkesi içtenlikle kutlarım. Cidden çok iyi bir iş çıkarmışlar. Sabah Gazetesi arka sayfasında, ‘Deniz Akkaya, Şamdan‘ın beşinci yılı için soyundu‘ gibi bir ibareyle vermişti haberi, evet giyinik değildi Deniz Akkaya, ama fotoğraflar o kadar estetikti ki, ‘soyundu‘ lafı inanır mısınız, yakışık almıyordu. Herkes böyle ‘soyunsa‘, daha ne isteriz? Bu da maharet tabii. Avam ve basit olmadan öyle pozlar verebilmek ve kesinlikle bu işten anlayan bir göz tarafından görüntülenebilmek...

Bir Deniz Akkaya farkı kesinlikle var.

Keşke daha az konuşsa ve hep böyle işler çıkarsa!

Fakat bir şey dikkatimi çekti, bütün bu şıklığı gölgeleyen bir şey. Geçen dört yıl içinde emeği geçen herkese teşekkür ediliyordu. Bir kişi hariç: Kenan Erçetingöz! Nasıl olur bu? Bu adam son üç aya kadar vardı ve o dergiyi yaratan adamdı, hem imtiyaz sahibiydi hem de yayın yönetmeniydi, o dergiye deli gibi emek verdi. Bütün bunlar nasıl yok sayılabilir?

Bu bana çok ayıp geldi.

O gazeteden her ne sebepten ayrılmak zorunda kaldıysa...

Ya da ayrılmak zorunda bırakıldıysa...

Haksız bile olsa....

Kenan Erçetingöz vardı...

Ve Şamdan‘ı Şamdan yaptı!

Dolayısıyla bir cümleyle bile olsa adı anılabilirdi.

Bu da Şamdan okuru olarak hepimizin hoşuna giderdi...

E-MAIL: aarman@hurriyet.com

Yazarın Tüm Yazıları