Paylaş
Ünlü olamayan mehdi
1986'dan beri bir mehdimiz var.
O kim mi?
TC sınırları içinde...
Nadide ilimiz İstanbul'un, çeşitli olaylarının cereyan ettiği Kumkapı semtinde...
Yaşamını sürdüren ve tam 12 yıldır hiç yılmadan, mehdi olduğunu iddia etmekte direnen, yani Allah tarafından hidayete erdirildiğini söyleyen biri...
***
Kendisini kurtarıcı ilan eden Fahri Özbek'le ilgili önce Halit Çapın, Güneş Gazetes'nde (1988) ‘‘Mehdi Fahri'yi kim kurtaracak?’’ başlıklı bir yazı yazıyor.
Sonra, Panorama Dergisi (1994), ‘‘Mehdi geldi, İsa yolda!’’ diye bir kapak konusu yapıyor.
Yani Özbek tekrar gündeme getirerek kamuoyuna tanıtılıyor.
Ama nafile!
Ne yapılsa kâr etmiyor...
Fahri Özbek kendisini mehdi olarak ilan etmesine, ‘‘Hazreti İsa da çok kısa zaman sonra gözükecek. Belki beraber görev yapabiliriz’’ demesine rağmen bir türlü ‘‘ünlü’’ olamıyor.
***
Yani, Fahri Özbek'i kimse tanımıyor!
Yazdığı kitabı okumuyor.
Dahası, ‘‘Dünya Barışı Din ve Uyarı’’ adlı bir kitap yazdığını bile bilmiyor.
Ti'ye almak için bile olsa televizyonlara çıkarmıyor.
Tele-vole'lerde değerli görüşlerine başvurmuyor.
Çünkü o ‘‘ünlü’’ değil!
Olamadı.
Bu olayı çok acı buluyorum.
Ciddiyim.
‘‘Yazık ona’’ diye düşünüyorum.
***
Levent Kırca'nın geçtiğimiz Cuma akşamı yayınlanan ‘‘Olacak O Kadar’’ programı müthişti.
Kırca ve ekibi, Kumkapı olayından girip, popçulardan çıkarak, bu ülkede insanların ‘‘ünlü’’ olabilmek için nelere katlandığını, daha doğrusu neleri gönüllü olarak üstlendiğini trajikomik bir biçimde bizlere izletti.
Kendisinin bir komedyenden çok sosyolog olduğunu düşünüyorum.
Ve onu yürekten tebrik ediyorum.
Bence tespitleri son derece ciddiye alınması gereken unsunlar içeriyor.
Anlayacağınız ‘‘ünlü’’ olmak isteyenlerin Levent Kırca'ya danışmanlık ücreti ödemeleri gerekiyor.
Sanırım Fahri Özbek'in de...
Çünkü seyrettiğimiz aslında Türkiye'nin sosyolojik panoramasıydı!
Ve Fahri Özbek bir yerlerde hata yapıyor...
***
Evet, o da bu ülkenin ezici çoğunluğu gibi ‘‘ünlü’’ olmak istiyor.
Ona kızamıyorum, çünkü herkes istiyor.
Çocuklarınıza, yeni nesil diye adlandırdığımız gençlere sorun...
Ne istiyorlarmış...
Kurcalayın, size tanımladıkları şeyin altında yatanı...
Artık böyle bir şey var:
Başarıdan çok şöhret isteniyor.
- Ne olmak istiyorsun?
- Ünlü olmak istiyorum!
‘‘Ne iş olsa yaparım abi, yeter ki ünlü olayım’’ gibi bir şey bu.
Dolayısıyla Mustafa Topaloğlu uzaylı olduğunu söyleyerek bunu becerebiliyorsa, Fahri Özbek de mehdi olduğunu iddia ederek becermek istiyor.
***
Onun mehdi filan olduğuna inanmıyorum, kendisinin gerçekten inanıp inanmadığını da bilmiyorum.
Ama bedenindeki şizofreniyi kullanması ve bir yanını methi ilan etmesine rağmen o ‘‘ünlü’’ olamıyor.
Bu da beni üzüyor.
Haksızlık değil mi diye düşünmeme sebep oluyor.
Çünkü kendisine çok daha az zarar veren insanlar bunu başarıyor.
Şimdi gelin şöyle düşünelim:
Fahri Özbek, Aktüel'e kapak olsa, kelimelere hakim biri onun hikâyesini yazsa, olayı da baba bir kavram üzerine oturtsa, yazı da ilgi çekici fotoğraflarla sunulsa...
Ardından da Fahri Özbek, Reha Muhtar'a çıksa...
Anahaber bülteninde tuhaf bir şey yapsa...
Bir tarafıyla sevimli olmayı da başarsa...
Söyledikleri üzerine tartışma da yaratsa...
Peki, o pek konuşmasa da Reha Muhtar onun yerine yorum yapsa...
Ya da otuz kişi ortalığa çıkıp onun mehdi olduğuna inandıklarını anlatsa...
Ardından bir de ‘‘ünlü bir kadın’’la aşk yaşasa...
O ‘‘ünlü kadın’’ da ne bileyim onun yatakta ‘‘uçtuğunu’’ anlatsa...
Soruyorum, Fahri Özbek ‘‘ünlü’’ olur mu, olmaz mı?
***
Bu yazıdan çıkarılacak sonuçlar:
1. Ünlü olmaya niyetliyseniz, sizi ünlü edecek adamları ve kurumları iyi seçmeniz gerekiyor.
2. Levent Kırca müthiş biri, o her şeyi biliyor.
3. Bugün hava güzel ama ben kendime acıyorum.
4. Fahri Özbek'e Dostoyevksi'nin ‘‘İnsancıklar’’ adlı kitabını yolladığı için teşekkür ediyorum. Diyor ki mektubunda, ‘‘Üç ay kadar önceki bir yazınızda arkadaşınızın romantik mektuplar yazan sevgilisinden sözetmiştiniz. Bu kitapta sizin kullandığınız hamiş'lerden de bolca var’’. Bu yüzden yollamış. İyi ki yollamış, okumamıştım, dün gece okudum.
5. Aramızda pek çok şizofren yaşıyor ama bu onların kötü insanlar olmasını gerektirmiyor, bazı şizofrenleri seviyorum.
6. ‘‘İnsancıklar’’ kitabının ana teması olan ‘‘acımak’’ ve hayatın ana teması ‘‘sevmek’’ arasında çok ince bir çizgi var.
7. Kimi sevdiğimizi kime acıdığımızı iyi ayırt etmemiz gerekiyor, yoksa başımız belaya giriyor!
Paylaş