Paylaş
Eyvah üç gün kaldı!
Kimileri, aşk denilen şeyin insan metabolizmasında yarattığı etkinin, epey bir miktar çikolata yemekle eş değer olduğunu düşünüyor.
Bence onlar halt ediyor.
Ama yine de aşkı çikolatayla ifade etme yolunu seçenler çok iyi ediyor.
Şöyle ki, size aşk duyan bir adamı ne kadar severseniz sevin, yolladığı çiçekleri yemeniz mümkün olmuyor.
Evet onlar da güzel ama...
Dedim ya yenmiyor.
Ben denedim.
Olmuyor.
Ama çikolata öyle mi?
Bazı çikolatalar hem göze hem de mideye hitap ediyor.
* * *
Çiçekçilerinize karışmıyorum ama çikolatacılarınıza müdahale etmeyi, özellikle de ‘‘Sevgiler Günü’’ne üç kala, bir görev biliyorum.
Çünkü bu çikolata işlerini mükemmelen halleden biri var.
Ben biliyorum.
Sizin de bilmenizi istiyorum.
Aslında hem kendimi hem de rakibelerimi düşünüyorum.
‘‘Sevgiler Günü’’nde çikolata yemenin keyfi başka hiçbir şeyle ölçülemez. Tabii ölçülebilecek şeyler arasında:
a) Birlikte olmayı
b) Güzel bir yemek yemeyi
c) Romantik bir gece geçirmeyi
d) Güzel bir alışveriş yapmayı
e) Lap-top'a gerekli parçaları almayı
f) Madden ve manen bir kadını mutlu edecek herşeyi saymıyorum.
* * *
Bu yazı çikolatalarla çiçekler arasındaki rekabet üzerine planlanmıştır.
Sizin bir çiçekçiniz olduğu varsayılarak çikolatacıların üstünlüğünü kanıtlayabilmek için gündeme getirilmiştir. Yani ajandanızın bir tarafına şu numarayı (0216- 355 24 38/ 356 84 49) not edeceksiniz ve telefon edip diyeceksiniz ki:
- Ben sevgilimi mutlu etmek istiyorum. Şu kadar param var...
Gerisini o halledecek.
Sizin Bağdat Caddesi Çiftehavuzlar 239/e'deki Nobel Party Club'a gitmeniz bile gerekmeyecek.
* * *
Onun adı Leyla Kağıtçı.
Aslında bir düğün organizasyon firması sahibesi. En büyük özelliği süsü çok sevmesi, rüküş değil çok zevkli olması ve bu tür organizasyon işlerini akıl almayacak kadar iyi becermesi.
Anlacağınız bu Tanrı vergisi.
Korkmayın sizi evlendirmeyecek!
Aşı da yapmayacak...
Sadece özel bir gününüzde sizi utandırmadan sizin adınıza bir şıklık yapacak. Kendisi gündüzleri tuhaf bir yerde ikame ediyor. Yani demek istiyorum ki, 850 çeşit çikolatanın var olduğu yer bir çikolatacıya benzer değil mi?
Ama hayır, burası öyle değil.
Nasıl desem, daha çok bir manav dükkanına benziyor.
Çünkü etrafta domatesten limona, salalıktan soğana kadar binbir çeşit sebze meyve görünümünde çikolata var.
Bazıları metal kutularda...
İçindekini ye dışını sakla, pek şık valla...
Ya da ne bileyim, tek bir gonca gül...
Gül kısmı çikolata.
‘‘Hart’’ diye yiyorsunuz.
Ya da bir çiçek niyetine turşusunu kuruyorsunuz.
Ben turşu da çok sevdiğim için iki türlü de, hemen yemeyi tercih ediyorum.
* * *
Sepet içinde bonbonlar, aklınıza gelen bütün meyveler, ebatları 5 santimden 50 santime kadar değişen kalp şeklinde kutular, binbir türlü balonlar, müthiş kurdelalar, ya da peluşlar...
‘‘O da ne?’’ demeyin.
Aklınıza ayıcıklar, goriller, maymunlar, tavşanlar getirin...
Boyunlarında minik sepetler ya da sırtlarında çantaları var.
İçinde de...
Evet, bildiniz siz ne isterseniz!
Caffarel'in tadı da görüntüsü gibi hoş olan çikolataları, bonbonları...
Ya da müzik kutuları...
* * *
Tabii işi abartabilirsiniz.
Leyla Kağıtçı'yı arayıp siparişinizin bir palyaço ya da müzik grubu eşliğinde sahibine ulaşmasını sağlayabilirsiniz.
Daha pahalıya patlar.
Bu fikirden vazgeçip küçük bir kutucukla yetinebilirsiniz.
Yine de bilin ki, bir buçuk milyondan başlayan siparişleriniz bile karşınızdakini çok memnun edecek.
Tecrübe konuşuyor.
Nobel Party Club'tan gönderilen küçük büyük her şey insanı mutlu ediyor.
Unutmadan...
Ben bu davadan çekiliyorum, başka bir kibire teslim olmak üzere...
Kadınların toplu yerlerde taciz edilmesini (M.Ö 1995) önlemek üzere girilen bir dava (Kumkapı) sonuçta öyle bir boyuta ulaştı ki, iki kadından (Zeynep Uludağ, Gülten Kızılkaya) hangisinin daha çok soyunup daha çok meşhur olacağına dönüştü.
Bu sonuçta benim de bir suçum varsa kabul ediyorum.
Ama siz de kabul edin ki, söz konusu iki kadın da çıldırdı!
Gerçi son zamanlarda seyrettiğim en iyi film olan ‘‘Şeytan'ın Avukatı’’ filmine göre normal.
Para ve ilgi ve kibir (yani kendilerini bir şey zannetmeleri ve zannettirilmeleri) akıllarını kaçırttı.
Bu son olaylar benim mesleki deformasyon sınırımı bile dumura uğratmış durumda. Akıl havsala alacak gibi değil. Benim aklım zaten bir dolu şey almıyor. Bakalım bu maceranın sonu nasıl bitecek?
Paylaş