Bugün o günlerden biri, eğleniyoruz, gülüyoruz, hafifliyoruz...
Veeeee arabasının sileceğinde, “Seni çok beğendim. Ben bir doktorum. Arasana beni. İyi de kalp masajı yaparım” diye bir not bulan, “Ulan arayayım mı, aramayayım mı?” diye tereddüt geçiren Aslı’nın durumuna el koyuyoruz...
Tesadüflere inanırım risk alırım
Bakkala bile makyajlı giden bir arkadaşım vardı. “Ya kısmetimi bakkalda görürsem?” diye. Ben de biraz öyleyim, tesadüflere inanırım ve risk alırım. Hep aldım. Yanılmadım mı? Of hem de nasıl, yanıldım üzüldüm, hayal kırıklığı deseniz... En çok ondan var! Ama hiç vazgeçmedim. 39 yaşındayım, bir yıldır Portekizli bir sevgilim var. İnternette tanıştıktan birkaç ay sonra, beni İstanbul’da görmeye gelene kadar görüntülü görüşme bile yapmadık. Heyecan olsun diye! Harika bir 10 gün geçirdik; Ağustos’ta da ben Lizbon’a gittim, yine muhteşem bir 10 gün. Devamında ne olur bilinmez. Ama düşüp kolumu incittiğimde, çorabıma kadar giydiren bu kadar şefkatli bir adamı, risk almasam bulabilir miydim? Asla! (Ebru.)
Hikaye şahaneymiş! Sen çözmüşsün meseleyi zaten. Heyecan olsun diye görüntülü görüşme yapmamanız da gerçekten heyecan verici!
De’leri, da’ları bitişik yazan biriyle birlikte olamam
Kaligrafisi nasılmış adamın? O da çok ipucu verir. Kargacık burgacıksa, sakın aramasın! De’leri da’ları ayrı yazmış mı? Dahi anlamındaki de’leri bitişik yazan biriyle ben kafamı kessen birlikte olamam mesela. (Selin K.)
Selin. Çok güldüm. Al benden de o kadar! “Yanlış”ı “yalnış” yazsın, “yalnız”ı da “yanlız” olarak; yeter ki de’leri, da’ları ayırsın!
Hırsız mıdır sapık mıdır asla aramam!
Günümüz Türkiye’sinde, özellikle gazetelerin 3. sayfalarında her gün okuduğumuz dehşet verici haberlerden sonra, ben şahsen, toz pembe bakamıyorum meseleye. Adam, hırsız mıdır, sapık mıdır? Annem 1956 doğumlu, öyle bir gençlik anlatıyor ki, “Bak, o yıllarda yaşasaydım kesin arardım, şimdi ıh ıh!” Aslııııııı sakın bu manyakların dolduruşuna gelme, aramaaaa. (Burcu.)
Ya evet, bir de Burcu gibi düşünenler var. Onun bu kontrollü haline saygı duyuyoruz ama sıkıcı buluyoruz! Kızma Burcu! Zaten gelen mail’lerin çoğu “deli”, neredeyse yüzde 99’u “Ara, ne kaybedersin”ci!
Bana niye not yok
Ya ben de bankacıyım. Ben de 33 yaşındayım. Ben de harıl harıl çalışıyorum. Benim de arabam var, ben de çok güzelim, niye bana gelmiyor bu notlar? Ağlıcam ya! (Nilüfer.)
Ağlama! Daha organize ol (az çalış yani), kendine daha çok vakit ayır. “Yoruldum” deyip eve gitme, hemen devrilme, İstanbul’un keyfini çıkar, gülümse, iyi ol, gelir o zaman erkekler!
Özgüven doktorlarda tavan yapmış durumda
Zaten şans, hep böyle şans vermeyecek insanlara gülüyor! Bana biri böyle bir not koysa, o insanı sırf özgüveninden dolayı tanımak isterim ve mutlaka ararım. Bu arada, bu özgüven meselesi doktorlarda tavan yapmış durumda. “Doktorum, işime aşığım, fena para da kazanmıyorum, e yüzüne bakılmayacak bir tip de değilim, bütün kadınlar bana hasta!” Çoğu böyle düşünüyor. Bir bankacı yazamaz mesela böyle bir notu. Ürker, korkar. (Petek K.)
İlginçmiş bu tespitin. Bankacılar alınacak ama...
35’inden sonra nah sileceğe not koyarlar!
Valla Aslı 35’ine gelsin, aynı durum olsun bakın o zaman nasıl arar! (Türkan.)
Türkan yani sen ne diyorsun: 35’ten sonra erkekler daha mı az asılıyor diyorsun. Yok ya! Evli de olsan, çocuklu da olsan, onları kimse durduramıyor. Durdurmasın zaten. Hiçbir erkeğin asılmadığı bir dünyada yaşamak ne sıkıcı olurdu!
Sosyal ağlarda araştırırdım
Ben olsam önce hastaneyi arar, gerçekten böyle bir doktor var mı, yok mu önce bir çek ederdim. Ardından sosyal ağlarda, onu araştırırdım. Malum o beni görmüş biliyor, eh benim de görmem lazım. Beğenirsem, arardım. (Pınar.)
Vayyy Pınarcım, soyadın Garantici galiba. Dedektifçilik bana göre değil. Ben canım istiyorsa, bodoslama atlardım.
Kalp masajından önce hayat öpücüğü gelir
Aslı, o adamı kesinlikle arasın. Ancak şunu hatırlamakta fayda var: Kalp masajından önce hayat öpücüğü gelir. Hey, sakın yanlış anlama, o notu yazan ben değilim! (Doğukan.)
Doğukan, yoksa o doktor sen misin? Elma dersem çık, armut dersem çıkma...
Başlık yapabilir miyim Burçak?
Tabii ki arardım! İzlediğimiz bütün o filmler, okuduğumuz, bayıldığımız bütün o romanlar bize aşkın böyle tesadüflerle, mucizelerle mümkün olduğunu anlatmıyor mu? Belki de hayatının aşkı, bir araba sileceğindedir. (Burçak.)
Süpermiş bu laf: “Aşk, belki de araba sileceğindedir.” Başlık yapabilir miyim Burçak?
...Bu da benim hikâyem...
Yıl 2002, uzun süreli bir ilişki bitmiş. Yaş, otuzlu yılların sonuna yaklaşmakta, bayram gelmiş, iş gereği organize edilmiş olan yurtdışı gezisi bazı sebeplerden dolayı iptal edilmiş. Annem, “Karayiplere ilk defa Türkiye’den gezi düzenliyor, fiyatlar çok uygun, gelir misin?” diyor, ama hemen ekliyor: “Biz altın kızlar grubu gidiyoruz. Herkes oda arkadaşını ayarladı. Ben teyzenle kalacağım. Sen ancak bilmem kim hanımla kalmayı kabul edersen gelebilirsin.” Bir an düşündüm, kız kardeşlerim, arkadaşlarım bir yerlere gitmişler, ortalıkta kimse yok, bu melankolik halimle koca şehirde yalnız kalmaktansa, kartıma yüklenirim, giderim Karayiplere dedim.
Gemide karşılaştık
THY İzmir-İstanbul-Miami rotasını annemin altın kızlar grubuyla kat ettikten sonra, Miami’de gemiye biner binmez, uzun boylu, geniş omuzlu bir zat çarptı bana, ben “Ne oluyoruz?” derken özür diledi. Nasıl yakışıklı, nasıl tatlı. Akşam yemeğinde baktım, orada oturuyor, bana bir not yazdı, ben eridim, hemen tanışmak için yanına gittim tabii. İkinci gün yan masadan pasta gönderdi, garsonlar “Happy Birthday” diye geldiler, annem tabii “Senin yaş günün falan değil, beni rezil etme, nerden çıktı bu doğum günü” deyip, fenalık geçirdi. O da olmadığını biliyor ama işte böyle şeker bir numara çekiyor.
Evlenme teklifi etti
Anneme “Merak etme, her şey güzel olacak” dedim, inanmayan gözlerle bana o meşhur bakışını fırlattı. Nasıl oldu bilmem biz 10 günlük geziyi, lay lay lom birlikte geçirdik, annemin arkadaşı, oda arkadaşım bilmem kim hanımı bir daha hiç görmedim, hatta 3000 kişilik gemide annemi de akşam yemekleri dışında pek göremedim. Gezinin sonunda “Good bye” deyip ayrıldık, birbirimize e-mail, adres, telefon, posta vs. ne varsa verdik. Ben İzmir’e döndüm, geniş omuzlu zat Teksas’a. Sürekli yazışmalar, telefonlaşmalar, benim deli yüreğimi kesmedi. Atladım gittim Teksas’a onun yaşamını görmeye. Geniş omuzlu zat da daha sonra İzmir’e geldi. Ne ağırlama, ne programlar, ne tanıtım, ne reklam. Ama biz bunu herkese yaparız İzmirliler olarak. Sonrasında beni California’ya, esas doğduğu yere davet etti, ben bütün izinlerimi kullanıp, bütün paralarımı harcayıp yallah San Francisco’ya uçtum. Açıkçası ne onu çok iyi tanıyordum, ne ilişkinin geleceğini görebiliyordum, ne de gittiğim yeri biliyordum. Ama benim deli yüreğim dedi ki: “Git be ne kaybedersin!” Geniş omuzlu zat, kalktı bana orada evlenme teklif etti, derhal “Evet” dedim. 2003’te İzmir’de çok güzel bir törenle evlendik. O zamandan beri Teksas’ta bu geniş omuzlu, yakışıklı adamla, aşk içinde yaşıyorum. Senin Aslı’ya söyle, yaşamda “Asla” diye bir şey yok. Yaşamın müsvettesi de yok, provası da. Hayat bir kere, dibine kadar yaşayacaksın. (Ayşe Sezer R.) Zaten Ayşe’lerden korkulur! Bayıldım hikâyenize. İnşallah sizin o geniş omuzlu adamla, benim de (alçakgönüllü) burnu büyük adamla aşkımız ömür boyu sürer!