Bu röportaj yüzünden kim bilir kaç davet kaçırdı! Bir ikizi var 10 dakika önce doğmuş ve 10 santim daha uzun. Boğaziçi Üniversitesi’nin renkli profesörlerinden Oya Başak ablaları ama ruhen iki erkekten 5 yaş daha genç. Muhtar Kent de kuzenleri. Ailenin tamamı son derece renkli anlayacağınız...
Headhunter’lık nedir? Ne işe yarar?- Uygun talepleri ve ihtiyaçları yan yana getirmektir... Bir tür çöpçatanlık yani... Eskiden teknolojik anlamda gelişmiş
zengin şirketler sivriliyordu. Şimdi ise insan kaynaklarına yatırım yapanlar öne çıkıyor, en iyi adamları çalıştıranlar... Diyelim ki en iyi adam şirketinizde yok. Bize geliyorsunuz ve diyorsunuz ki, "Yönetim kadromuzu kuvvetlendirmek istiyoruz..." Biz de sizin yerinize araştırıyoruz... Sistemimizde Türkiye’den 20 bin kişinin CV’si var, dünyadan 2 milyon kişinin... Neredeyse istihbarat örgütü gibi çalışıyoruz... İşin yüzde 50’si, mevcut veri tabanıyla yapılıyor, geri kalan yüzde 50’si araştırmaya dayanıyor. Çünkü işi aldıktan altı hafta sonra, en iyi üç ismi müşteriye sunmak zorundayız...
Yöneticilerimiz ve CEO’larımız dünya ile kıyaslandığında ne durumda...- Çok iyi durumda...
Ama sadece Türk oldukları için yükselemediklerini iddia eden insanlar biliyorum...- Tamamen palavra...
Muhtar Kent dışında kaç tane Türk tepe yönetici var ki dünyada?- Çok iyi yerlere gelenler var... Önümüzdeki yıllarda daha da çok olacak... Bence Türk yöneticilerin bir avantajı var. Bir sır bu, ben keşfettim... Genetik olarak, hepimiz Bizans ekolünden geliyoruz... Tek bir konuya odaklanmış değiliz, aynı anda 40 tilki dolaşıyor hepimizin kafasında... Bu yüzünden "multi task" (çok odaklı) yöneticiler yetişiyor... Göreceksiniz ileride bir sürü Muhtar Kent çıkacak...
Yönetici adaylarında en çok neye bakıyorsunuz?
- Bizim için en önemlisi tekrar eden başarısı... Tek bir pozisyonda değil de, birkaç pozisyonda başarı göstermesi gerekiyor. İki yerde başarı gösteren biri, üçüncü yerde de başarılı olabilir...
Halihazırda devam eden işleri varken, size başvuranlar çıkıyor mu?- Evet ve bu başvurular yüzde 100 gizlilik içinde yürüyor. Ama işimiz insanlara iş bulmak değil. İş ve işçi bulma kurumu değiliz. İşimiz bize başvuran şirketlere en doğru insanı bulmak. Biri bize kişisel olarak müracaat etti diyelim. Onunla gayet nazik ilgileniyoruz, CV’sini koyuyoruz bir tarafa. Ama o kişiye doğru bir iş, elimize belki bir yıl sonra gelecek, belki iki yıl... Yani bizim işimiz şirketlerle, bireylerle değil...
Peki bu işlerden emlakçı gibi komisyon mu alıyorsunuz?- Adaydan hayır... Ama şirketten evet komisyon alınıyor...
Turkcell’e CEO’yu nasıl buldunuz?- O zor bir prosesti... Çünkü Turkcell’in bir Rus, bir de İskandinav ortağı var. Üçünün de kabul edeceği bir adayı bulmak, zaman aldı. Hatta bir ara dedikodular çıktı, "Bunlar beceremiyor!" diye. Bütün dünyayı taradık, yabancı yöneticilere de baktık. Polonya’da çalışan bir Fransız adaylarımız arasındaydı, Türkiye’de çalışan çok önemli bir yönetici de. Sonunda üç yabancı ortağın ortak üzerinde anlaştığı aday Süreyya Ciliv oldu. Onu da ABD’de buldum...
Ne yapıyordu onu aradığınızda...- "Yumurta kırmak üzereyim, ailemle kahvaltı yapıyorum." dedi. "Sizi İstanbul’da bir iş ilgilendirir mi?" dedim. "Hayır" dedi. Microsoft’ta çok önemli bir pozisyondaydı. İşi biraz daha anlatınca, görüşleri değişti...
Diyelim ki bir yere uygun birini buldunuz ama bir süre sonra iki taraf da memnun kalmadı...- Bu işte yüzde 100 garanti diye bir şey yok. Dünyadaki en zor şey, insan idare etmek. Üstelik bu insanlar yönetici...
Neresi heyecan verici bu işin?- Bu işin sonucunda herkes kazanıyor. İşe alan, işe giren ve bizim şirket... Üstelik o kişi işi büyüttüğü zaman bize yeni işler geliyor. Saadet zinciri gibi...
İNSANLARIN YÜZDE 70’İ PATRONLARINI
SEVMEDİĞİ İÇİN İŞ DEĞİŞTİRİYOR
İnsanların neden iş değiştirdiğini biliyor musunuz? İşlerini sevmediklerinden değil, az para kazandıklarından değil, işini değiştirenlerin yüzde 70’i, patronunu sevmediği için iş değiştiriyormuş... Şirket sahibi iseniz, tepeye, sevilmeyen bir insan koymayın... İş arıyorsanız da, patronunuzu seçin... Patron dediğim, işin sahibi değil, rapor verdiğiniz kişi... O iyiyse, sizi de mutlaka bir yerlere sürüklüyor... Muhtar Kent’in birlikte çalıştığı insanların hepsi şu anda bir yerleri yönetiyor...
NASIL HEADHUNTER OLDUM?Hadi bir headhunter olarak söyleyin, gençler ne okumalı?- Mühendislik... 200 yıl önce de en geçerli meslekti, 200 yıl sonra da öyle olacak... Dünyada en iyi parayı da, mühendisler kazanıyor... Mühendislik okuyup tamamen başka şeylere de yönelebilirler, hiçbir sakıncası yok. Mühendislik, analitik düşünce ve başarıyı öğretiyor...
Siz de mühendislik eğitimi aldınız değil mi?- Evet. İngiltere’de kimya mühendisliği okudum. Sonra MBA yaptım. Muhtar Kent’le aynı sınıftaydık, Muhtar kuzenim olur... Mezuniyetten sonra bir Amerikan firmasına girdim: Westinghouse. Orada tam 13 yıl çalıştım. 38 ülke gezdim. Kuvvet santralları satıyordum. Kahire Londra ve Atina’da yaşadım. Dört yılım da Afrika’da geçti: Nijerya, Zimbabve ve Fildişi Sahilleri... Müthiş bir tecrübe... Beyaz adamın her zaman geri dönüp öleceği yer Afrika... Sonra bir headhunter beni, Westinghouse’un rakip firması ABB’ye transfer etti. Ankara’ya taşındım, derken Ukrayna’ya gittim ve orada Rusça öğrendim...
Kaç yaşındaydınız Rusça öğrendiğinizde?- 41. Ukrayna’da çok başarılı oldum. 30 kişilik şirketi 3000 kişilik yaptık... Beni Zürih’e çağırdılar, "Herhalde bir milyon dolar vererek beni ödüllendirecekler!" diye gittim, meğer beni kovmak istiyorlarmış...
Hani işi büyütmüş ve çok başarılı olmuştunuz...- Evet ama profesyonel hayatta yükselirken, şans faktörü de önemli... ABB’nin o sırada Ukrayna’ya gitmek isteyen adamı, bizim CEO’nun çok yakın arkadaşıydı... Böyle şeyler, dünyanın en büyük şirketlerinde bile oluyor... Gözlerini bile kırpmadan beni harcayıverdiler. Tabii benim de hatalarım vardı...
Ne gibi?- Kendimi Tanrı gibi hissetmeye başlamıştım. "Ukrayna’da beni kimse yenemez" diyordum. Kendini çok güçlü hissetmek de iyi değildir profesyonel hayatta...
E peki ne yaptınız?- Ne yapacağım, CV’mi hazırlayıp yeni bir iş aramaya başladım... Dünyanın bir numaralı headhunter firması kim? Korn/Ferry. Onlara CV’mi yolladım. Yaş 43. Her şeye yeniden başlıyorum. Çaktırmıyorum ama Muhammed Ali’den yumruk yemişten beter haldeyim. Hiç unutmuyorum "Zeiss gözlüklerinin Doğu Avrupa başkanlığı için göstereceğimiz üç adaydan birisiniz" dediler. Ben de dedim ki, "Beni o üç adayın arasına koymayın. Türkiye’de ofisiniz yok. Gidip Türkiye ofisinizi açayım..." Bana güvendiler, "Tamam" dediler, işi öğrettiler. Ve başladım... 11 yıl oldu...
Zorlanmadınız mı başta?- Dalga mı geçiyorsunuz? Hem de nasıl zorlandım! İnsanlara gidip "Ben size 15 bin dolara müthiş adamlar bulabilirim" diyordum, herkes bana gülüyordu. İlk sene kimse bana iş vermedi... Şimdi ise kimseye gitmeme gerek yok, herkes bana geliyor...
50 MİLYON DOLARI YÖNETMEKLE 500 MİLYON DOLARI YÖNETMEK
ARASINDA ÇOK FARK VAR
Profesyonel hayattayken her şeyi bırakanlar var... İktidarı elinin tersiyle itenler, sade hayatı seçenler...- Ben inanmıyorum. Hikayenin aslı bildiğimiz gibi olmayabilir: Belki de bıraktırılıyorlar ama "Her şeyi bıraktım!" diyorlar. Her anne-baba, çocuğu için üç başarı ister: 1- İyi okusun 2- İyi bir işe girsin 3- İyi bir izdivaç yapsın... Yani işteki başarı, adrenalindir. Hepimiz için. Bazen duyuyorum, her şeyi bırakıp kafe açmaktan söz ediyor insanlar. Hayal etmesi eğlenceli ama küçük bir kafe ile büyük bir şirket arasında herkes büyük bir şirketi tercih eder. Yani 50 milyon doları yönetmekle, 500 milyon doları yönetmek arasında büyük bir fark var. 500 milyon doların verdiği haz başkadır. Herkes "büyüğe" gider. "Bütün iş hayatımı bir kenara ittim. Bir tekne aldım, artık çalışmayacağım..." Ih-ıh, ben gerçeklerin başka türlü olduğunu düşünüyorum. General Electric’in eski CEO’su Jack Welch görevinden ayrıldı ama hálá inanılmaz bir çalışkanlıkla üretmeye devam ediyor. O vakfın başında, bu vakfın başında, Kızılhaç’ı da yönetmek istiyor. Bir sürü ilgi alanı var. Hepimizi de ilgi alanlarımız ayakta tutuyor. Kedi de bir ilgi alanı olabilir, golf de... Ve ne yapıyorsan hayatta, tutkuyla yapacaksın...
BİR KADEME AŞAĞI
İNMEKTEN KORKMAYIN
Mesut Yılmaz, başbakanken istifa etseydi ve deseydi ki "Artık başka bir şey yapacağım..." şu anda Avrupa Birliği’nde Javier Solana’nın yerinde olabilirdi. Solana, İspanya Dışişleri Bakanı’yken görevden ayrılmasını bildi... Kemal Derviş de kariyeriyle ilgili farklı bir şey yaptı... Hep yukarı çıkacağım diye birşey yok. Arada bir, paralel gidebilirsiniz hatta bir aşağıya inebilirsiniz... Korkmaya gerek yok.
BİR KADIN İŞİN
HAVASINI DEĞİŞTİRİR
Keşke bu ülkenin top 10 şirketinde çok daha fazla yabancı çalışsa... İngilizler, Fransızlar... Bunun çok faydası olacaktır... Bir yönetim kurulunda 10 erkek varsa ve bir kadın geldiğinde o yönetim kurulunun havası değişir... Çok daha efektif hale gelir. Bir yabancının dahil olması da böyle bir şey... Almanya’daki tüm yönetim kurulları, toplantılarını İngilizce yapmaya başladı. Bütün genel müdürleriniz 65 yaşındaysa bir tane 35 yaşında müdür koyun. Göreceksiniz, bir sürü şey değişecek...
BİR GÜN GELECEK BAKANLARI DA BİZ BULACAĞIZ
Zaman zaman hiç düşündüğünüz oluyor mu: "Siyasiler de bizden yardım isteyebilir... Hatta başbakan da... Kabinenin 8 bakanını biz bulabiliriz..." Dünyada böyle örnekler var mı?- Var. Vicente Fox, Meksika Cumhurbaşkanı seçildiği zaman 8 bakanını şirketim Korn/Ferry buldu. Yeni Zelanda’da genelkurmay başkanını da bizi bulduk. Çünkü orada diyorlar ki, "Orduyu en iyi yönetecek kişinin asker olmaması gerekir..."
Türkiye’de sizce böyle bir şey mümkün mü?- O kadar ütopik değilim. Genelkurmay başkanı ya da bakanları bir headhunter firmasının bulması zor. Ama beş yıl içinde İSKİ’nin, elektrik idaresinin, YÖK’ün ve Türk Hava Yolları’nın başına gelecek adamı bizim bulmamız daha uygun olur...
Ya bakanlar?- Bunun gerçekleşebilmesi için önümüzde uzun yıllar var... Ama partiler kendi kadrolarını oluştururken bizim gibi firmalara gelip önü açık gençleri kendi kadrolarına dahil edebilir...
İşiniz sadece yüksek kademeler için mi? Pırıl pırıl genç mezunlar var... Onların hiç size başvurma imkanı yok mu?- Dört yıl bir yerde çalışmamış herhangi bir CV, direkt çöpe gider bizde...
BİR KADINI MUTSUZ EDECEĞİME, İKİ KADINI MUTLU EDEYİM
Zeytin ağacı ne ifade ediyor?- Çok şey... Bir gün kayboldum diyelim, beynim gitti, evden çıktım ve bir daha dönmedim... Kimse beni bulamıyor... Hep yakınlarıma söylerim, beni hiçbir zaman Litvanya’da aramayın, Moskova’da da aramayın... Muhakkak zeytin ağacı olan bir ülkede arayın... Zeytin ağacı, medeniyet ölçüsüdür benim için. Zeytin ağacı da Akdeniz’de yetişir... Dünyanın bütün medeniyetleri de Akdeniz’in etrafından çıkmıştır...
Kendinizi Akdenizli olarak tanımlıyorsunuz o zaman?- Hayır efendim, kendimi Bizanslı olarak tanımlıyorum! İstanbul, Bizans... Burada doğdum, büyüdüm. Ama Midilli’den gelen köklerim de var...
Son derece sosyalmişsiniz...- Evet... Sizin yüzünüzden birkaç davet kaçırdım bu akşam!
Ve hálá bekarsınız...- Evet, çünkü şöyle düşünüyorum... Bir kadını
mutsuz edeceğime iki kadını
mutlu edeyim...
CEO OLMAK YA DA OLMAMAKBaşarılı CEO’ların ortak özellikleri neler? Ya da aslında benzer profiller mi başarılı oluyor? - Başarılı CEO’ların belirgin ortak özellikleri var. Bir tanesi çalışkanlık. Çalışkansanız başarıyorsunuz. Biri çok akıllı diyelim, öbürü daha az akıllı. Daha az akıllı olan her sabah 8’de işe geliyor, parlak olanı 11’de. Erken gelen çok daha başarılı oluyor. Fakat çalışkanlık da bir yere kadar sizi götürüyor, stratejik bir vizyon gerekiyor...
Bir CEO’nun özel hayatı, iş hayatını ne kadar mahvedebilir? Ne kadar gay olabilir, ne kadar metresi olabilir, ne kadar serseri olabilir... Bir el kitabı var mı bunun?- Bu konudaki fikrim şu: Tepe profesyonellerin, normal bir vatandaşa göre evet çok daha zor bir hayatları var. Bir sürü şeye dikkat etmeleri gerekiyor. Ama o güç ve imkanla, istedikleri her şeyi yaşayabilirler ve buna zaman da yaratabilirler. Diyorlar ki, "CEO’ların hiçbir özel hayatı yok!" Ben inanmıyorum. İnsan o seviyede de bir sürü şey yapabilir... Ne kadar ölçülü olmaları gerektiğine gelince, e tabii, çok fazla sigara içen, çok fazla alkol alan birinin başarılı olması çok zor... Çok fazla kilolu da olmayacak... Yalnız o değil, aynı zamanda uykusundan da taviz vermeyecek... Uyku, insanı akıllı ve canlı tutuyor. İyi uyumayan bir insanın da başarılı olabileceğini inanmıyorum...
CEO olmanın, en boktan tarafı nedir?- Belli bir zaman sonra kazandıkları parayı nereye sarf edeceğini bilemiyorlar...
TÜRKİYE’DEKİ CEO ÜCRETLERİ DÜNYAYA ORANLA DÜŞÜK
Türkiye’de CEO’lar kaç para alıyor?- Bizde ücretler, dünyaya oranla düşük... Dünyadaki trend, zaten maaşların düşmesi, bonus, yani başarı primi kısmının yükselmesi... Bir CEO, diyelim yılda 500 bin dolar kazanıyor, eskiden bonusu 100 bin dolarken, şimdi 500 bin dolar oldu...
Muhtar Kent kaç para alıyordur?- Geçen yıl açıklandı. Yıllık brüt maaşı 800 bin dolardı. Bu da net 600 bin dolar gibi bir para ediyor.... Ama bütün ekstralarıyla toplam maaşı 6 milyon dolardı...
Muhtar Kent’in Coca Cola’nın CEO’su olmasını, Orhan Pamuk’un Nobel alması ile kıyaslayanlar oldu. Hürriyet Ekonomi Müdürü Vahap Munyar yazdı. Siz ne diyorsunuz?- Bence birbiriyle karşılaştırılamayacak şeyler... Ama Muhtar’ın başarısı, iş dünyası açısından çok önemli. Çünkü rol model oluyor. Türkiye’de çalışan 4 milyon kişi var. Devleti de sayarsanız, 7 milyon kişi. 70 milyonda 7 milyon. Gerisi, vergi filan vermiyor. İşte o 7 milyon çalışana, Muhtar, rol model. O yüzden çok önemsiyorum bu başarıyı..