Dün başlayan Okan Bayülgen röportajı bugün de devam ediyor...
Şu anda televizyon programı yapmıyorsunuz. Neden?
- Aslında devam edecektim, yeni programın ismi de hazırdı: "Yüz Bin Volt Yiyeceksin!" Ama prodüktörüm Reyhan’la otururken birden bire "Ben bu sezon program yapmayacağım!" dedim. Ve yapmadım. Çünkü durmak istiyordum. Durup bir bakmak. Hayatıma. Herhangi bir strateji filan da gütmedim. Bir sezon ayrı kalayım da, insanlar beni özlesin falan değil yani. Gelen teklifleri de reddettim.
Bir şeyi reddediyorsunuz ve durmayı tercih ediyorsunuz. Karşılığında kazandığınız nedir?
- Ooooo bir sürü şey. Öncelikle kendini kazanıyorsun. Kendini dinlemeyi öğreniyorsun. Başkalarını da. Ben o kadar çok konuşuyordum ki. Şimdi dinliyorum. Ve aynı anda bir sürü farklı proje üzerinde çalışıyorum. İnsanlar zannediyorlar ki, televizyona çıkmamak, bir şey yapmamak. Oysa tam tersine, ben televizyona çıktığım zaman başka bir şey yapamıyorum.
Yorgunluk, benzer işler yapmaktan sıkılmak, tekrar şarj olmayı istemek... Bunların da etkisi var mı?
- Olmaz mı? Uzun zaman, hiç ara vermeden 5-6 saat program yaptım. Bu insanı hırpalayan bir şey. Sonunda "iç sıkıntısı krizleri"ne yol açtı. Bir psikiyatriste gittim o da bana antidepresan verdi. O zamandan beri kullanıyorum.
Panik atak mıydı yaşadığınız?
- Bir türevi. Ama ben "anksiyete krizi" demeyi tercih ederim. 6 saat kontrol, sonunda beni sağlığımdan edecek hale geldi. Zaten "Control frick" bir adamım.
Ne kadar ileri derecede bir "kontrol manyağı"sınız?
- Çok ileri derecede! Yüz küsur ampul mu yanıyor tepede. Biri sönmüş mü? Kimse fark etmiyor ama ben ediyorum ve program esnasında değiştirilmesini istiyorum, ancak öyle rahat ediyorum. Herkes tabii deli gözüyle bakıyor bana! Programın her şeyi ile bizzat ilgileniyorum, konular, konuklar, akış, kanalla ilişki, genç insanlarla çalışıp onların gelişmesini beklemek... Dahil olmadığım, burnumu sokmadığım hiç bir şey yok.
İşleri delege edebilen bir adam mısınız?
- Keşke. Çok istiyorum ama yapamıyorum. Tabii şu da var "Kusura bakmayın bunun rengi mavi olacaktı, mor oldu" gibi bir durum yok show bussiness’te. Af yok yani. Kaptanın morali de bozulamaz. Bozulursa gemi batar. Kayalıklara bile sabredemez. Moralin hep yüksek olacak, her şeyden haberdar olacaksın... İnsan yoruluyor tabii.
Ya unutursa sizi bu insanlar... Hiçbir tedirginlik yok mu?
- Hayır yok. Benim büyük bir mahallede yaşadığımıza dair bir hissim var. Ben mahalleden taşınmadım ki, sadece dükkanı kapattım. Yarın yan tarafta bir dükkan kiralar, tekrar başlarım.
Dediniz ya, "Çok konuştuğumu az dinlediğimi fark ettim" diye...
- Evet. Bu işi yapanların ortak sorunu bu. Şimdi Ayşe Özgün’ün prodüktörüyüm, bakıyorum Ayşe de sürekli konuşuyor. Aslıda bu şov işleriyle uğraşan bütün arkadaşlar çok konuşuyor. Ekran bizi bu hale getiriyor. Ya sevgi arsızlığı ya da kendini kabul ettirme arzusu. Salakça bir özgüven de olabilir.
Peki ne kadar "duracaksınız"?
- Ekim ayında daha zıpır ve şopar bir çocuk olarak karşınızdayım. Ama şunu öğrendim: Bir yıl ara vermek, hayatın sonu değilmiş. Korkmak gerekmezmiş. İnsana faydası bile dokunurmuş...
Bu bir senelik geri çekilme, aynı zamanda hücum için güç toplama hareketi mi?
- A tabii. Bir sürü yenilik düşündüm. Bir kere programın adı değişti. "Disko kralı" olacak. Başka kralları kendi diskomda ağırlayacağım.
Fotoğraf işini ne kadar tutkulu yapıyorsunuz?
- Çok. Çığlıklar atarak fotoğraf çekiyorum. Bağırarak, çağırarak, yeni fikirler bularak... "Pudra" ile çağdaşlarımın tanığı olmak istedim, şimdi "Nefes" projesine başlıyorum. Bu sefer tiyatrocuları değil, müzik yaratıcılarını çekeceğim.
Maymun iştahlı olduğunuz söylenebilir mi?
- İsteyen söyleyebilir. Hatta maymun iştahlı değil, maymun da diyebilir! Benim için hava hoş. Ben bir işten diğerine geçmeliyim, bir tek işe odaklı kalırsam ya seri kati olurum ya da cinsi sapık.
Bir sürü şey oldunuz, tiyatrocu, televizyoncu, fotoğrafçı... Son olarak da aşık oldunuz. Şimdi sırada ne var?
- İyi bir "emprezerio" olmak isterim.
O nedir?
- Müzik ve gösteri prodüksiyonu yapan bir adam. Mesela Küba’ya gider, oradan bir piyanist getirir, yanına bir arabesk şarkıcısı koyar, "Senin parçaları bu arkadaş Latin yapacak!" der ve bunları 4 gösteride toplar. Kübalı piyanist hayatında görmediği kadar para kazanır, arabeskçi de tekrar şöhrete kavuşur, emprezerio da yeni maceralara yelken açar.
Saçlarınızı uzatmanız, kendinizi bırakmanızın bir göstergesi mi?
- "Ay ne kadar karizmatik bakıyor!" diyenlere, "Al işte şimdi de ilk insan olarak bakıyorum. Sıkıyorsa şimdi de sev!" durumu...
MEDENİYETİN TANIMI BAŞKALARINI MUTLU ETMEK
İnsan 35 yaşına kadar kendini gerçekleştirmek için uğraşmalı. Bunu başardıktan sonra da tek derdi olmalı: Başkalarını mutlu etmek. Kendini düşünmeyi ve kurtarmayı bitirmiş, artık başkalarını kurtarmaya başlamış insana "medeni insan" diyoruz. Bu insanların yaşadığı ülkeye de "medeni ülke." Ne kadar medeniyim bilmiyorum ama 43 yaşında artık benim de yaptığım işlerin tek nedeni var: Başkalarını mutlu etmek. Bunu başarabildiğim ölçüde kendimi değerli hissedeceğim.
TELEVİZYONDA GÖRÜNMESEN OLUR
Taa lisede dinlediğim, ölüp ölmediğini bile bilmediğim adamların konserleri olduğunu görüyorum Paris’te, "Kim gider bunları dinlemeye?" diyorum, sonra bilet kuyruğunun ne kadar uzun olduğun fark ediyorum. İşin püf noktası şurada: Onları o zaman dinleyenler hálá yaşıyorlar ve onlardan vazgeçmiyorlar, kuyruğa giriyor, bilet alıyor ve izliyorlar. Yani insanların, televizyonda görünüp görünmemesinin bizim zannettiğimiz kadar önemi yok.