Annem benim cennetim ve cehennemim

Mayıs ayının her ikinci pazarı benim için kabus gibidir.

Gelir 130 kiloluk biri, göğsümün üzerine oturuverir.

Anneler Günü'dür.

Peki ben ne yazacağım?

Ne yazacağım da, bir önceki yılın tekrarı olmayacak...

*

Bunca yıldır çeşitli numaralar denedim.

Ama artık deneyecek numara da kalmadı!

Karadeniz istikametinde batırdığım gemilere doğru, dalgın dalgın bakarken, İpek'in e-mail'i imdadıma yetişti.

Bu sayede, bu yılın Anneler Günü'nde size İpek'in dedesini anlatabileceğim.

Gerçi tanımıyorum.

Tanımayışımın nedeni yaşımın yetmeyişi.

Ama oğlu Ali, en yakın arkaşlarımdan biri.

Biz sadece yüzyüze karşılaşmadık, yoksa ben de onu basında çalışan herkes gibi biliyorum, bir dönemin en önemli gazetecilerinden biri, tanıyanlar efsane olarak anlatıyorlar...

*

Bunca şaşaalı bir geçmişten sonra birilerinin kendi köşesine çekilmesi, bunu becerebilmesi, alıştığı bir sürü iktidar nimetinden vazgeçebilmesi beni büyülüyor.

Emekliliği geldiğinde, en kötü ihtimalle, apartman ahalisini zapturapt altına almaya çalışan onca insan varken, Sadun Tanju'nun sükuneti bana inanılmaz iyi geliyor ve iyi ki de bu adamın oğluyla arkadaşım, dedirtiyor.

Gendir geçer.

Asalettir bulaşır.

Gazetelerdeki haberler, koltuğuna yapışıp kalanlarla inim inim inlerken, Sadun Tanju'nun o geride durma hali, o başöğretmenlikten feragat edebilme yeteneği, müthiş bir şey. Her insana nasip olmaz. Çok bilgece bir tavır. Tanımadan seviyorum yani onu. Sevmenin ötesinde çok önemsiyorum ve saygı duyuyorum. Bu vesileyle Sadun Tanju'nun Anneler Günü'nü kutluyorum!

*

Aynı vesileyle İpek'i de kutluyorum.

Vallaha, o da şahane bir torun.

Lütfen Sadun Tanju'nun diğer torunları kıskanmasın!

Ama çok esprili bir e-mail atmış.

‘‘Dedemin 45 yıl önce Anneler Günü münasebetiyle anneanneme yazdığı bir yazıyı size gönderiyorum. Ortakokul kitaplarına bile geçmiştir. Kendimi bildim bileli, bütün dernek ve vakıflar Anneler Günü'nde bu yazıyı yayınlamak için izin isterler! Ama ben size gönderiyorum. Bütün annelerin Anneler Günü'nü de, dedemin bu yazısıyla kutluyorum...’’

HAMİŞ: Ben de böyle bir torun istiyorum! Doğmamış torunuma not: Bak canım, ne torunlar var. Yemiyor, içmiyor, dedesinin yarım asırlık yazılarını araştırıyor buluyor, çıkarıyor ve bir gazeteciye gönderiyor. Sen de aynısı yap. Çıkartacak bir yazı bulursun nasıl olsa...

ÖZHAMİŞ: Mami. Kusura bakma. Bu yıl karambola geldin. Sadun Tanju'nun yazısını bulunca üzerine atladım. Her yıl seninle ilgili yeni bir şey icat etmenin zorluğunu en iyi sen tahmin edersin. Gerçi 60'ında, ‘‘yeni evine taşınan yeni gelin halleri’’ni yazmaya niyetlenmiştim ama, olmadı işte, başka sefere inşallah. Senin de, babamın da Anneler Günü'nü kutluyorum. Halamın ve nenemin de. Bir de ablamın. Unuttuklarım kaldıysa, onların da...

Yarım asırlık bir anneler günü yazısı

Sadun Tanju, Vatan gazetesi-1957

Ben anneyim

Seni, bir hücreden yaşamaya layık bir canlı haline getiren benim. Seni ıstırapların en büyüğüyle doğurdum; sevinçlerin en büyüğüyle kollarıma aldım. Sana ilk davranışı, ilk gülüşü, ilk bakışı, ilk heceyi ben öğrettim. Seni karşılıksız, menfaatsiz, tertemiz ilk ben sevdim. Sana hayatta ilk lazım olacak dersleri ben verdim. Senin yüzünden ilk acıları ben duydum. İlk ağlayışlarını benim göğsümde dindirdin. İlk sırrını bana açtın. İlk dost beni edindin.

Ben anneyim!

Bana her zaman güvendin. İlk aşkını ben hissettim. Üzüntülerin benim üzüntülerim oldu. Seni pencerelerde bekledim, gelişinde kapılara koştum. Seni her zaman aynı duygularla bağrıma bastım, seninle iftihar ettim, seninle taçlandım, şereflendim.

Ben anneyim!

Ben, Tanrı'nın en büyük lütfuna layık görülmüşüm. Ben bereketim. Ben Tanrı gibi insan yaratabiliyorum. Ben yeryüzünde iyi ve güzel, kötü ve çirkin herşeyin mesuliyetini taşıyorum. Medeniyet benim, mazi benim, gelecek günlerin ümidi benim.

Ben anneyim!

Ben insanlığın başı ve sonuyum. Ben hayata şekil veren sanatkarım. İstediğim renkleri kullanır, istediğim gibi yontarım. Beynine ilk nakşolacak sözler benim, kalbe ilk yerleşecek duygular benim duygularımdır. Ben cennet ve cehennemim. Ben istersem sevgi kardeşlik ve dostlukla büyütürüm; istemezsem kinle, düşmanlıkla içini doldururum. Ben dünyaya nizam veren iradeyim.

Ben anneyim!

Ben sabır ve tahammülüm. Ben en yumuşak ve en sertim. Cesur olmayı nasıl benden öğrendinse, korkuyu da ben sana öğrettim. Seni ilk öpen ve ilk döven benim. Sevmek, aşık olmak, şefkat, kin, dostluk ve düşmanlık duygularının hepsi bende.

Ben anneyim!

Bir acı duyarken beni çağırırsın. Ben teselliyim. Ölsem bile gözüm arkamdadır. Ben endişelerin derin kuyusuyum. Kendi içime düşerim. Ben bütün alakaların mihrakıyım. Cömert olduğum kadar hasis, kıskanmaz göründüğüm derece de kıskancım.

Evet, seni kıskanırım. Sen benim eserimsin, sen benim emeğimsin. Sen benim güzel günlerim, geçen ömrüm, bütün hatıralarımsın. Seni kıskanırım. Seni bu duygumla bunaltır, isyan ettirir, üzerim. Seni kendime hasretmek isterim.

Bunun için kıskanırım seni.

Ben anneyim!

Ben saygının mihrabıyım. Önümde diz çökmeni isterim. Gönlünde yer etmeyi isterim. Hakkım ödensin isterim. Unutulmaktan korkarım. Baş üstünde ve baş köşende yerim.

Bu benim hakkım.

Ben anneyim!

Ve son nefesimde...

Her zaman...

Sütüm ve hakkım helal olsun yavrum derim.
Yazarın Tüm Yazıları