Paylaş
Ben bayıldım bu ikiliye!
Esra ve Can.
Harika bir anne-oğul onlar.
Tanıştığıma nasıl mutlu oldum anlatamam. Her taraflarından sevgi akıyor. Bu ikili, insana çok iyi geliyor. Can, oyuncu annesi Esra Akkaya tarafından Etiyopya’dan evlat edinilmiş iki aylıkken. Şimdi 4.5 yaşında. Hikâyelerini aşağıda okuyacaksınız.
Can, sevildiğini bilen bir çocuk, bu da her halinden belli oluyor. Huzurlu ve mutlu.
Ve aman Allah’ım o ne tatlılık… Cebine koyup götürmek istiyorsun! Konuşkan, meraklı ve çok çok akıllı. Anneler Günü’nde onları sizinle tanıştırmak istedim.
Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU
Bugün Anneler Günü... Kutluyorum. Etiyopya’dan dünya tatlısı bir çocuğu evlat edindin. Can’la olan bu harika maceranı anlatır mısın?
- Zevkle. Bayılırım anlatmaya... Çünkü hayatımın en büyülü macerası! Benim bir tezim var Ayşecim...
Nedir o?
- Ben diyorum ki; biz kadınlar pek çok şeyin cevabını biliyoruz: Çocuğumuz olacak mı? Doğuracak mıyız? Evlat mı edineceğiz? Ben de doğurmayacağımı ama çocuğumla bir şekilde buluşacağımı biliyordum.
Peki hiç hamile kaldın mı?
- Evet, iki kere. Bir kere erken dönemde kayıp yaşadım. Bir de 5.5 aylıkken ikiz kaybettim. Ama sezgisel olarak onları doğurmayacağımı biliyordum.
İkizleri kaybettiğinde ne kadar acı duydun?
- Tabii ki acı hissettim. Ama suçluluk da hissettim bir miktar...
Neden?
- Sanki hayatı zorluyormuşum gibi, sanki kaderimi zorluyormuşum gibi hissettim. Ben çocukların anne-babalarını seçtiklerine inanıyorum. Bence bizim ailemiz, yani bu üçlü, Harun, Can ve ben belliydi. Can, Harun’la benim oğlum. Onun, Afrikalı olması da, başkasının doğurmuş olması da durumu değiştirmiyor.
Köşede, poposu havada uyuyan bir bebek...
Peki Can’la nasıl buluştunuz?
- 11 Ekim 2013’te Altın Portakal’da ödül verecektim. O gün benim için milat, çünkü ikizlerden sonraki gebeliğim o gün son buldu. Harun’a, “Artık yola çıkabilir miyiz” diye sordum, evlat edinme prosedürünü kastederek, o da “Evet” dedi. O sırada içime Afrika fikri düştü. Hemen bakanlığı aradık, sorduk, böyle bir şey mümkün mü diye... Oradaki memur, sağolsun dedi ki, “Bir aile var, bir yıldır uğraşıyorlar, bir yol buldular.” Demeyebilirdi. Ama dedi. Ve numaramızı o aileye verdi, onlar da aradı.
İstanbul’da mı yaşıyorlar?
- Evet. Aradılar, buluştuk. Şahane insanlardı. Demesinler mi: “Biz çocuğumuzu almaya gidiyoruz, istiyorsanız siz de gelin!” Bütün evrakları hazırladık ve o aileyle birlikte bilmediğimiz bir ülkeye, Etiyopya’ya gittik...
Afrika’ya hiç gitmiş miydiniz?
- Hayır. Müthiş bir tecrübe oldu. Direkt yuvaya gittik. Harun beni tembihliyor, “Sakın hemen bir bebeğin üzerine atlayıp “Bu benim çocuğum deme, benim de bir şeyler hissetmem lazım!”
Atladın mı?
- Hayır, yuvaya dedik ki, “Burada bizim için bir hediye var mı?” Onlar da dediler ki, “Önerebileceğimiz bir kız çocuğumuz var!” İki aylık bir bebek. Onu kucağıma aldım. Çok tatlı bir şeydi ama benim çocuğum değildi! Harun da aynı şekilde hissetti. İçimiz acıdı ama durum buydu. Tam çıktık yuvadan, Harun dedi ki, “Esra odaya bir kez daha girip bakar mısın?” Tekrar girdim. Köşede bir bebek fark ettim, el kadar bir şey, poposu yukarıda yatıyor. Uyuyor diye kıyamıyorum ama şöyle baktım ve gamzesini gördüm. Birden gözlerini açtı. Göz göze geldik. O kadar tanıdık bir bakıştı ki... Ruhum onu biliyordu. Ve sonunda biz kavuşmuştuk! Avazım çıktığı kadar bağırdım. “Harun, gel oğlumuz burada, koş!” Can’ı kucağına aldı Harun, Can kafasını Harun’un göğsüne koydu, öyle huzur içinde durdu ki orada. Üçümüz de biliyorduk, biz sonunda buluşmuştuk.
Sonra?
- “Biz hediyemizi bulduk” dedik yetkililere. İki aylıktı Can. Hemen belgelerimizi verdik. Etiyopya prosedürlerin hızlı yürüdüğü bir ülke değil ama bizimki çabuk oldu. Sadece bir imza yüzünden bir süre orada kalmamız gerekti. Harun, Türkiye’ye döndü. Biz Can’la Etiyopya’da bir ay otelde yalnız kaldık.
'ZENCİ' VE 'EVLATLIK' KELİMELERİNİ KULLANMAKTAN SAKINMIYORUM
Ailen nasıl karşıladı?
- Aman Allah’ım ne coşku! Annemler, kardeşlerim, Harun’un ailesi... Kocaman, sevgi dolu bir ailenin içine düştü bizimki. Can Alex’e hepsi ilk günden beri taptı!
Can’ı anladım da, Alex nereden çıktı?
- Fenerbahçeli de babamız! Alex de Souza’dan tabii ki! Herkes, “O benim canım!” diyordu. Çocuğun adı kendiliğinden Can oldu, Alex’i de Harun istedi. Bir de; tamam, bu çocuk Türkiye’de yetişiyor ama görüntüsü bizden farklı. Telefonda, “Ben Can” diye randevu alıp bir yere gittiğinde onu görünce küçük bir şaşkınlık geçirecekler. İkinci ismi Alex olursa insanları belki bir farklılığı olabileceğine hazırlamış oluruz diye düşündük...
Peki size hiç “Afrikalı çocuk Türkiye’de yapamaz!” diyen olmadı mı?
- Valla bizim çevreden olmadı. Hatta çok acayip bir şey yaşadık. Harun’un annesi, Hıdırellez’de, “Sizin için bebek koydum gül ağacının altına” dedi. Bebeği de gösterdi. İnanılır gibi değil ama bebek zenciydi!
Zenci mi dedin? Zenci yazarsam beni öldürürler...
- (Gülüyor) Tamam, siyahi... Ama ben ‘zenci’yi de kullanıyorum. Hatta ‘evlatlık’ lafını da. O laflara sevgi yüklemezsem ve Can bunlara alışık büyümezse ileride kendini kötü hisseder diye...
Peki biyolojik ailesi ya da geçmişi hakkında bilginiz var mı?
- Öyle bir kayıt yoktu. Can’ın hikâyesi bizimle başladı.
Şu an kaç yaşında peki?
- 4.5 yaşında ve “Ben Afrikalı bir Türküm!” diyor. Çok tatlı, huzurlu, meraklı bir çocuk. Benim asla yapamadığım bir şeyi yapıyor, çok iyi dans ediyor.
Peki bütün bunları yaşarken hiç korkmadın mı?
- Anneliğin yarısı korku değil mi? Hep çocuğun için endişe ediyorsun. Ama sevgi ağır basıyor.
CAN BANA BİR ÖDÜL!
Peki Can’ı evlat edinmek ona bir iyilik mi?
- Ay hayır. Bu röportajda en çok söylemek istediğim şey bu. Diyorlar ki, “Ne kadar çok sevap yaptınız. Ne büyük bir iyilik yaptınız.” Belki zamanında iyilik yapmışımdır onu bilemem, olsa olsa bu, o iyiliklerin bana dönen ödülüdür.
BU BİR ŞAŞKIN LEYLEK MASALI
Can ne diyor? Ne kadarını biliyor?
- Her şeyi. Can’a sorduğunuzda, “Ben annemi seçtim, babamı seçtim. Onlar de beni seçti” diyor. Bebekliğinden
beri ben ona şaşkın leylek masalını anlatıyorum...
Nedir o masal?
- Masalda bir şaşkın leyleğimiz var. Leylekler, çocukları evlerine getiriyorlar ya... Ama bazı leylekler yollarını şaşırıyor, çocukları başka yere götürüyorlar. O zaman da anneyle baba yola çıkıyor, o leyleğin yanlış yere bıraktığı çocuklarının peşine...
Bazı anneler, babalar da, bizim gibi çocuklarına
kavuşabilmek için çooook yol kat ediyorlar...
O, ruh olarak hep senin çocuğun. Senin onu doğurmamış olman bir şeyi değiştirmiyor...
- İşte tam bu! Geçen gün, “Beni kim doğurdu” diye sordu ilk defa. Ben de dedim ki, “Afrikalı bir abla. Ve ona çok teşekkür ediyorum! Seni o doğurdu ama sen benim oğlumsun, hep öyleydin.”
BENİMLE SIKILMAZSIN AMA YORULURSUN
Harun peki?
- Can, iki yaşındayken boşandık. Ama çok iyi dostuz. Ve Can’la sürekli görüşüyor. Biz bu çocuğun anne ve babasıydık. Hâlâ öyleyiz. Ama eş olarak görevimizi tamamladık.
Ben evliliğe çok uygun değilim. Kendi kararlarını kendi vermeyi seven bir kadınım.
Pat diye ülke değiştiriyorum, şehir değiştiriyorum. Ve yanımdaki insanın benimle birlikte değişmesi kolay olmuyor. Benimle sıkılmazsın ama benimle yorulursun!
O, benim güzelliğim!
Türkiye’ye gelir gelmez bir pedagoga danıştım, “Akran zulmü yaşayacak mı” diye. O da “Kiloluysa ‘Tombik’ diyecekler, çilliyse ‘Çilli’, Afrikalıysa, ‘Çikolata’... Önemli olan vereceğiniz özgüven ve sevgi. O varsa, sorunlarla başedebilir” dedi. Ben bir doğum lekesiyle doğmuşum. Annemle babama, “Bu ne” diye sorduğumda, “Güzelliğin” dediler, ben de inandım. Soranlara, “A o mu? Benim güzelliğim” dedim! Gerçekten de buna inanıyordum.
Paylaş