Bir kadın, aynada kırışıklıklarını fark ettiği an, "Aman Allah’ım yaşlanıyorum!" der. Bir erkek, bunu ne zaman söyler?- Michael Caine’in bir lafı var: "Kulaklarımdan kıllar çıkmaya başladığı an, bu işin bittiğini anlamıştım!" Yüzde 100 doğru. Erkeğin hayatında bir an geliyor, vücudu kontrolden çıkıyor. Memeleri büyüyor, kulaklarından, burnundan kıllar çıkıyor, saçları oraya buraya yatmamak için direniyor, göbekleniyor ve acayip hallere düşüyor. Aynaya bakınca, sanki bir başkasının yüzünü görüyor ve şaşırıyor. Ben mesela kendimde, daha çok annemin yaşlı yüzünü görüyorum ve "Allah Allah, kim bu adam?" diyorum.
Bir erkek de kadınlar kadar bu meseleyi kafaya takar mı?- Bütün erkekler adına bir şey söyleyemem ama ben aldırmıyorum. Çünkü şuna inanıyorum: Gençliğe ait şeyleri, gençliğe bırakmak lazım. Ebediyen yanımızda taşıyamayız. Bugün ne varsa, onunla idare etmek zorundayız. Bugün beyazlamış saç var, kabul edeceksin...
Kadınlar işte bunu kolay kolay kabullenemiyor, gidip estetik yaptırıyor...- Ben karşıyım. Bence güzel olmuyorlar, bence kişiliklerini oluşturan fiziksel özelliklerinin büyük bir bölümünü, çöp tenekesine atmış oluyorlar. Üstelik gençleşmiyorlar, başka biri oluyorlar. Genç, gençken olunur. Benim çok eski bir arkadaşım var mesela, geçenlerde onunla karşılaştım. Az kalsın tanıyamıyordum. Tamamen başka biri olmuş, harika dolgun göğüsleri vardı, çok da güzeldi memeleri, baktım küçücük olmuş, "Ne yaptın sen ya?" dedim, estetik ameliyat olmuş, her tarafını kestirmiş, göğsünü, karnını, poposunu, bacaklarını. Üzüldüm, bence çok şey kaybetmiş.
Peki erkeklerin bıyıklarını, saçlarını boyamasına ne diyorsunuz?- Bence o da sevimsiz. Ben mesela hayatta yapmam böyle bir şeyi. Çünkü bu beni genç yapmaz, genç görünmek için gayret sarf eden bir salak yapar.
60 yaşındayken kendini 30 gibi göstermek için uğraşan erkekler var. Sizce neden böyle davranıyorlar?- Onlarınki, kaderi kabullenmemek. İnsan hayatında devirler var. Bir bu devirlere isyan etmek var, bir de onları olduğu gibi yaşamak. Bizim ülkemizde henüz salgın halinde değil. Amerika’daki yaşlanma korkusu dehşet verici boyutlarda. Gençlere benzeyerek, kadınları tavlayabileceklerini zannediyorlar, ama böyle bir şey mümkün değil. Bence bunların en çirkin olanı, at kuyruğu yapan 50-60 yaşındaki erkekler. "Bir yerde okumuştum: 30’undan sonra at kuyruğu yapan erkekleri gördüğünüz ilk elektrik direğinden sarkıtmak lazım" diye. Bence de fena bir fikir değil.
Siz ne tür önlemler alıyorsunuz?- Kendime iyi bakmaya çalışıyorum. Aşağı yukarı her gün yüzüyorum ve yürüyorum. Yediklerime dikkat ediyorum, malum şeyleri yiyorum, hepimiz neyin yararlı, neyin zararlı olduğunu biliyoruz. Sigara içmiyorum, içkiyi de sadece arkadaşlarımla birlikte olduğum zamanlarda içiyorum. Daha çok dinlenmeye çalışıyorum, aşağı yukarı 5 senedir her öğleden sonra uyuyorum. Bu öyle bir alışkanlık haline geldi ki, öğleden sonra 3 civarlarında dışarılarda iş yapıyorsam, bebekler gibi gözlerim filan kapanıyor. Dün akşam bir arkadaşımla beraberdim, benden 5-6 yaş küçük, 55 yaşlarında filan olmalı, fısıltı halinde, hafif utanarak dedi ki, "Benim 8’den sonra uykum geliyor. Senin de geliyor mu?" Güldüm "Yalnız değilsin. Merak etme benim de geliyor!" dedim.
"Yaşlanmaya hazırlık" diye bir şey var mı? "Bir gün gelecek, yaşlanacağım o yüzden kendimi, ruhumu hazırlayayım..."- Hiçbir fikrim yok. Benim için en şok edici yaş, 30’du. 30 yaşıma bastığımda, kafama odun yemiş gibi oldum. 30, benim için geri dönülmez bir noktanın başlangıcı oldu. Ama ondan sonrası kolay geldi. 40, 50, 60... Umurumda değil artık.
"Her yaşın ayrı bir güzelliği var" diyorlar ya, 40’ından sonra ne güzellikler var. Ne oluyor? - Bence hayat da, başka şeyler gibi öğrenilen bir şey. İnsan, gençliğinde çırpınıp duruyor, kafasını bir sürü yere tosluyor. İş hayatında da, aşk hayatında da hatalar, delilikler yapıyor. Zamanla bir takım şeyleri, eğer şanslıysa, öğrenmeye başlıyor ve bilgeleşiyor. Kızmanın mesela, çok abes ve zararlı bir şey olduğunu öğreniyor. Ben bunu öğrenebildim. Sabretmenin bir erdem olduğunu da öğreniyor. Bunu öğrendiğimde 60 yaşında filandım. Bu gibi şeyler biriktirmeye başlıyor. Ve -yine kendi adıma konuşayım- çok daha durgun, duru ve mutlu bir adam haline geliyor. Bugün sabah mesela, 6’da kalktım, kızımın kahvaltısını hazırladım, sonra onu uyandırdım, yarım saat kahvaltı sofrasında sohbet ettik, sonra o okula gitti, ben evde yalnızdım, müthiş bir haz ve mutluluk verdi bu sabah bana. Gazeteyi okurken, "Ben ne kadar mutlu bir adamım" diye düşündüm.
Peki bir erkek yaş aldıkça daha mı iyi sevişir?- Yine kendi adıma konuşacağım, bence evet. Çünkü seks de, öğrenilmesi gereken bir şey, bir ustalık işi. İnsan, bunu zamanla anlayabiliyor. Ve bir erkek, bunu kadınlardan öğrenebiliyor. Ancak bir kadın bir erkeğe nasıl doğru dürüst sevişilebileceğini öğretebiliyor. Eğer şanslıysa erkek bunu genç yaşlarda öğrenebilir. Benim için geç öğrenilen bir şey oldu. Ama yaş ilerledikçe stili değişiyor ve bu işte daha usta oluyor.
Bunun için hayatına 30 bin kişinin mi girmesi gerekiyor?- Hayır. Sayılarla filan ilgili değil. Sana bunu öğreten kadınların var olmasıyla ilgili bir şey. Ben sevişmeyi öğrenmeden ölen erkeklerin var olduğuna da inanıyorum. Çünkü seks açıklık isteyen bir şey. Bir erkekle bir kadın arasında seks hakkındaki konuşmaların çok açık olması lazım. Her kadının seksten zevk alma biçimi değişiktir ve bunu o kadın sana söylemezse, hiçbir zaman keşfedemeyebilirsin. Kadın bu konuda ne kadar açık olursa, sen de o kadar çok şey öğrenirsin...
Bir erkeğin de özü ve ambalajı var. Ambalaj, özün taleplerini yerine getiremediği zaman ne oluyor?- Müthiş bir paradoks yaşanıyor. Çünkü öz hiç değişmiyor, hep aynı kalıyor, öz yani ruh zamansızdır, zaman dışı bir varlık. Ama vücut, belli bir süre için dizayn edilmiş bir alet, yavaş yavaş kötülüyor. Ve sen, hiç değişmeyen, eskimeyen, yıpranmayan, pırıltısını hiç kaybetmeyen bir ruh olarak, bedeninin ölüşünü izliyorsun. Bunu kucaklamak için oldukça derin bir bilgelik gerekiyor. Yürüyüş mesela, benim hayatta en sevdiğim şeylerden bir tanesi. Doğada tek başıma yürümek, ilk üç zevkin içine girer benim için. Şimdi tabii adımlarımın sayısının azaldığının farkındayım. Ama bu, benim yürüme zevkimi azaltmıyor, tam tersine arttırıyor. Artık daha çok hissediyorum doğayı, üzerine bastığımda çıtırdayan o yaprakları, havayı, rüzgarı... Daha büyük bir hazla yürüyorum. Belki 20 kilometre yürümüyorum, 10 kilometre yürüyorum ama eskisinden daha çok zevk alıyorum. Sekste de benzer şeyler oluyor.
Erken boşalma, ereksiyon, sevişme süresi... Bu konularda yaşla ilgili ne tür değişiklikler oluyor?
- Erkeklerin en büyük belası, ereksiyon bozukluğudur. Erkek, hayat boyu bunun korkusuyla yaşar. Bu korku, ne kadar büyükse, yapabilme olasılığı da o kadar azdır. En büyük cinsel organın beyin deniyor ya, doğru. Eğer, "Yapamayacağım" diye korku içine girersen, kesinlikle yapamazsın. Viagra alsan bile fayda etmez. İktidarsızlığın çok çok büyük oranı bence psikolojik, fizyolojik değil. Bir açıdan daha şanssız erkek: Çok ama çok kırılgan. Seksine laf edersen, hemen incinir. Erkek, zaten kaybeden taraf. Devamlı bu seks arzusunun peşinden koşmak zorunda. İstese de, istemese de vücudu onu oraya çekiyor.
Genetiği mi onu zorluyor?- Evet. Sürekli bu yarışın içinde. Sürekli kadınların tarafına koşmak zorunda olan bir yaratık. Elinde olan bir şey de değil. Bu, onun belası. İşin en korkunç tarafı da şu: Bir erkeğin sevişme iktidarı kaybolsa bile, sevişme isteği kaybolmuyor. Allah’tan ben o yaşa daha gelmedim. Umarım gelmeden de ölürüm!
Öyle bir yaş mı geliyormuş...- Tabii. Radarının kadınları göremediği bir yaş da var. Artık seksle, kadınlarla işin yok. Canın istemiyor. Bir gün bir partide, bana çok da yaşlı görünmeyen bir erkekle tanıştım, emekli bir doktordu, yanımıza bir kadın geldi, "Ne kadar güzelsiniz bu akşam. Çok yakışmış elbiseniz..." diye ben iltifat ettim. Kadın gülümsedi, sonra gitti. Doktor döndü bana dedi ki: "Bak artık hiç böyle laflar etmiyorum. İçimden gelmiyor. O defteri kapattım." Şok oldum. Anladım ki, erkeğin hayatında gerçekten de öyle bir yaş geliyor ki, kadınlar artık onu hiç ilgilendirmiyor. Bu bir taraftan cennetin tarifi de olabilir!
Erkekte yaşlanmanın etkilerinden biri de, genç kadınlara düşkünlük...- Evet. Yaşlı bir erkek olmanın başka bir felaketi de bu. Yaşları arttıkça, ilgilendikleri kadınların yaşları azalıyor. Cinsel olarak genç kadınları arzuluyorlar. Ama entelektüel olarak anlaşabilecekleri kadınlar kendi yaşlarına yakın olanlar. Ne var ki onlara da cinsel anlamda ilgi duymuyorlar. Bu da tabii erkeğin olağanüstü salak şeyler yapmasına neden olabiliyor.
Genç kız peşine düşmenin sebebi, fiziki eksikliği telafi etmek mi? Yoksa psikolojik yoksunluğu doldurma telaşı mı?
- Bence erkek denilen mahluk, tanrı tarafından kadına çocuk yapması için bahşedilen bir alet. Bu zavallı yaratık, biliyor ki, kendi farkında değil ama genleri farkında, yaşlı kadından çocuk- mocuk yapılmaz, onun için yönü, elinde olmadan genç kadınlara dönüyor. Erkek, cinsel açıdan, çıkmaz sokaklarda olan bir varlık. Aslında dünyadaki bütün kadınlarla yatmak istiyor, tabii bu mümkün olmadığı için onu bunu öldürüyor, agresiflik yapıyor. Erkeğin saldırgan, çekilmez, kaba olmasının bence sebebi bu. Kadınların böyle bir sorunu yok. Kadınlar, erkeklere göre çok daha gelişmiş bir model. Kadın, Toyota Lexus’sa hem elektrikle hem benzinle çalışan... Erkek, 1924 model Ford ve sadece siyah renk çıkıyor...
20 yaşındayken bir kadının nesini beğenirdiniz, şimdi 60 yaşındayken nesini beğeniyorsunuz?- 13 ile 63 arasında herhangi bir değişiklik olmadı...
Seksi neden sürekli yapmak gerekiyor. Yapmayınca ne oluyor: Köreliyor mu, unutuyor mu insan ya da hünerlerini kayıp mı ediyor?- Erkeklerden bahsediyorsak, evet sürekli yapmaları gerekiyor. Onlar için bir kural var, İngilizler buna: "Use it or loose it" diyorlar. Kullan ya da kaybet...
Yaşlanmayla ölüm arasında nasıl bir ilişki var?- Acıkmak ve yemek yemek arasında nasıl bir ilişki varsa, öyle bir ilişki. Yaşlanıyorsun, ölüyorsun. Kimileri bunu kabul ediyor, kimileri mücadele ediyor...
Kimileri de fena halde korkuyor...- Ha bir de o korku var. Ben Allah’a şükür o sınıfta da değilim, biliyorsun o işin bir denemesini yaptım, 4 dakika kalbim durdu, öldüm ve geri geldim.
Nasıl bir şeydi? - Şunu kesinlikle söylüyorum ki, insanın hayatında duyabileceği en büyük zevk, ölürken duyduğu zevktir.
Uyduruyor olabilir misiniz?- Niye uydurayım? Sırf bunu anlatmak için kitap yazdım. İnsanlar ölümden korkmasın diye. O 4 dakikada yaşadığım huzuru anlatıyor.
Nasıl bir huzur o?- İnsanın sırtında taşıdığı gövde, düşünceler, korkular, endişeler kayboluyor, sadece özü kalıyor geriye. Ve o özle baş başa kalmak, kelimelerle tarif edilmesi mümkün olmayan bir hafiflik, huzur ve mutluluk veriyor.
O anda insan, çocuğunu, sevdiği kadını filan düşünmüyor mu?- Bu farklı bir duygu. Sen sen olarak kalıyorsun, senin dışındaki her şey yok oluyor. Ben kendimle baş başaydım ve inanılmaz huzurluydum.
Ölüm bir yok oluş mu?- O konuda bir şey söyleyemem. Çünkü ben, yolun başından geri döndüm. Ama ben ölümün bir yok oluş olduğuna inanmıyorum.
Peki bir film şeridi gibi insanın hayatı gözünün önünden geçiyor mu?- Hayır. Bence en büyük palavralardan biri bu. Ölmek, büyük konsantrasyon isteyen bir şey.
Ne demek o?- Ölürken, ölme işini yapabilirsin sadece. Başka işleri yapamazsın. O senin bütün vaktini alıyor. Bütün sistemin çöküyor, gidiyor. O arada film şeridi izleme lüksün filan yok.
Her kadınla yaşanan aşk birbirinden farklıdır ya, ya herkesin ölümü de birbirinden farklıysa...- Ben sadece bana ait bir şey olduğunu zannetmiyorum. Bence herkes benim yaşadığımı yaşayacak.
Son olarak, erkeğin poligam olmayanı yok mu?- Ölü erkekler poligam olmayabilir.