Amin Maalouf hikayelerindeki gibi bir ailem var

Dün başlayan Gaya Güldemir röportajı bugün de devam ediyor...

Arapça bilip Hıristiyan Ortodoksu olmak bana Amin Maalouf hikayelerini hatırlatıyor. Ailenizin var mı öyle ilginç bir öyküsü...

- İlginç mi bilmiyorum. Ama annemin büyük büyük dedesi, Korfu Adası’ndan gelmiş Ortodoks bir din adamı. Hatay’a yerleşiyor. Ortodoks din adamları evlenebiliyor, bizimki de çoluk çocuğa karışıyor. Sonra oğlu, yani dedem hayatını ticaretle kazanıyor. Bölgedeki ilk tuğla fabrikasını kuruyorlar. Gaziantep’teki binaların tuğlalarının büyük bir kısmı bizimkilerin fabrikasından çıkma. Zaten annemin kızlık soyadı da Tuğlaman. Soyadı devriminde bu soyadı almışlar...

Peki baba tarafınız? Onlar da mı Hırıstiyan?

- Evet. Büyük büyük dedem, Antakya’ya Mısır’dan geliyor. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’yla beraber. Onun maliyecisi olarak. 10, 15 yıl sonra İbrahim Paşa dönüyor, benim büyük dede kalıyor. Kuyumculukla alakası yok ama maliyeci olduğu için ona "sarraf" diyorlar, "Sarraf aşağı, sarraf yukarı." Soyadı kanununda da babamın ailesi bu soyadı alıyor. Benim kızlık soyadım da Sarraf’tır, Ufuk’la evlenince Güldemir oldu. Büyük dedelerim, Osmanlı’ya Suriye’den gıda temini yaparlarmış, Halep’ten taaa İstanbul’a saraya yiyecek yollarlarmış. Atatürk de Halep’e geldiği zaman dayılarımı ziyaret etmiş. Babaannem de ona kahve ikram etmiş, anlata anlata bitiremezdi. O kadar güzelmiş ki gözleri, bakamamış bile. Babamın babası da Antakya’daki ilk ipek koza fabrikasını kurmuş.

Varlıklı bir aile yani...

- Evet. İki taraf da varlıklı. Varlıklı ve gözü tok.

Nasıl bir ortamda yetiştiniz?

- Çok rahat, çok özgür, çok modern. Annem ve babam da öyle yetişmiş. Ben mesela aile muhabbetine bayılırım. Çok aydın, açık görüşlü halalarım, kuzenlerim ve teyzelerim var. Sanata meraklı bir aile. 5 yaşında piyanoya başlattılar. Resim önemlidir bizde. Evimizde dev resimler vardır, annemin babasının Silpius diye bir butik oteli varmış, 1917’deki Rus İhtilali’nden kaçan Rus ressamlar, her nasılsa Antakya’ya gelmişler ve bizim ailenin oteline sığınmışlar. Aylarca kalmışlar. Tabii para pul yok. Bizimkiler de bir şey istemiyor, aksine hallerine üzülüyor. Fakat borçlu kalmak bunlara çok koymuş, borçlarını resim yaparak ödemişler, şimdi bizim evimizde müthiş güzel resimler var...

Siz Levanten misiniz?

- Yok, yok çok önceden Türk vatandaşlığına geçmişiz.

Artık ailede dinle uğraşan kimse de yok...

- Yok tabii. Ben Antakya’da dini hoşgörüyü öğrendim. Biz din, mezhep, kültür farklılıklarını sorgulamazdık, içine doğduğumuz atmosfer öyleydi zaten, bize doğal gelirdi. Ben büyük şehre geldiğim zaman böyle bir ayrımın farkına vardım...
Yazarın Tüm Yazıları