Ali Taran’ın son numarası DENİZ OFİSİ

Birkaç gün önceydi, telefon çaldı. Biri kısık bir sesle tane tane "Ayşe Arman’la görüşmek istiyorum" dedi.

"Görüşüyorsunuz" dedim. "Siz misiniz hanımefendi?" dedi. "Evet" dedim. "Ha öyle mi?" dedi. En sinir olduğum şey! Lafı uzattıkça uzatıyor, geveliyor. "Derdiniz neyse söyler misiniz!" dedim. Bir kahkaha koptu. Ali Taran’mış. Benimle kafa buluyormuş. Bir süre, yine bütün Türkiye’ye konuşturduğu reklamlarından söz ettik. Sonra "Neredesin?" demek aklıma geldi. "Göcek’teyim" dedi. Onu teknede zannettim. Normal insanlar gibi. Mavi Yolculuk yapıyor filan. "Hayır canım, ne alakası var? ATCW Boat Office’teyim" dedi. "Boat Office mi?" "Hayırdır?" diye üsteleyince anlattı. Yeni bir boyuta geçmiş, kara ofisini denize taşımış. Teknesini de teknolojiyle donatmış, koy koy dolaşarak çalışıyor. Çalışmaktan canı çıkıyor olabilir ama keşke herkesin canı böyle çıksa!

BOAT OFFICE - FOTO GALERİ

ATCW Boat Office ne demek?

- Ali Taran Creative Workshop Boat Office demek.

Ha anladım deniz ofisi. Peki o ne demek? Nereden çıktı?

- Bu yıl zor bir yıldı. Ajansta yepyeni kararlar aldık. Giderleri minimuma indirdik. Kár bırakmayan reklam verenlerimizi gözden geçirdik, geçiriyoruz. Ekibi biraz budadık. Yeni fideler verdi, eskilere kaynadı. Her şey, maşallah istediğimiz gibi oldu. Beraber oynayabilen, aynı doğrular bütünü içinde düşünebilen kurumsal bir yapıya sahibiz artık. Ajans içi toplantıyı neredeyse sıfırladık, telefon ve maille çalışmayı benimsedik. Bir gün odamdan çıkıp ajansı dolaşayım dedim, baktım kimse yok. Ajansta olmadan da çalışabilme lüksü, verimi, canlılığı buradan çıktı. Bu durumda ben de boat office yani deniz ofisi icat ettim.

Bu nedir: a) Yenilik b) Muziplik c) Yaratıcılık d) İhtiyaç e) Çıkıntılık f) Hepsi g) Hiçbiri

- Yenilik ve ihtiyaç. Muziplik, yaratıcılık, çıkıntılık vesaire desinler diye bir şeyler yapmayı 25 yıl önce bıraktım!

Artık klasik ofisler yavaş yavaş yok mu oluyor?
/images/100/0x0/55ea0c22f018fbb8f86705bf
- Valla, o benim konum değil. Ben mayıs ağustos arası deniz ofisinde olmayı planladım. Allah bir mani çıkartmazsa tabii. Zorda kalmadıkça artık cep telefonu da kullanmıyorum. Tüm telefonlar, ajans sekretaryası üzerinden geçiyor. "Ali Bey ajans dışındalar" diye bir deyiş kullanmıyoruz artık. Ya bana bağlanıyor ya da not alınıyor biz arıyoruz. "Ofisteyim" dediğimde karnım ağrımıyor, gerçekten ofisteyim çünkü deniz ofiste...

Nasıl bir konfor sunuyor?

- Bir kere ofisin konumu sürekli değişiyor. Şimdi Sarsala Koyu’ndayız mesela.

Neler yapabiliyorsunuz?

- Mesai saatleri içinde denize girebiliyorum, güneşlenebiliyorum. Kıyafet zorunluluğu yok. Kara ofisinde çalışan arkadaşlarımı, belirli koşullar arayarak bu ofiste de çalışabilecekleri konusunda bilgilendirdim. Sakın koşulları sorma, söylemem, çünkü ajans sırrı...

Cep telefonunun çekmediği yerlerde ne oluyor? Her yerle iletişim kurabiliyor musunuz?

- Kuruyoruz, hiç böyle bir sorunlarımız olmuyor.

Peki biriyle yüz yüze görüşmek gerekirse...

- Ajanstaki arkadaşlarımı Skype ile arayıp öyle görüşüyorum. Tabii üstüme uygun bir şeyler giyip! Ama daha çok mail kullanıyorum. Telefonla görüşme de sadece çok acil durumlarda oluyor.

Teknolojik altyapı tamam mı?

- Soruyu yanlış anladım galiba! Aksi nasıl düşünebilir ki? Deniz suyunu tatlı suya dönüştüren sistem... Jeneratör... Uydu telefonu... 35-36 mil yapabilen çift motor, dizel... Denizin içine kadar giren dinlenme platformu... Beş saniyede komple açılabilir tavan.... Arı tuzağı, karasinek tuzağı.... Cep telefonundan az büyük scanner... Hepsi mevcut.

İnsan denizde yüzerken ya da güneşlenirken iş düşününce daha mı yaratıcı oluyor?

- Daha az yaratıcı olmuyor. Bu da bana yetiyor.

Daha az "hırs"sız mı çalışıyor? Yoksa tam tersi mi?

- Hırs hep aynı, değişmiyor. Ama sinirlenip biraz bağırmaya kalkınca, koydaki ağaçlar salak salak bakıyorlar insana. "Ne bakıyorsunuz be?" diye bağırdın mı da, haliyle komşularla biraz gerginlik oluyor.

Büyük şehirden kaçmak...

- Bu uygulamada amaç kaçmak, kurtulmak, uzak durmak değil. Yılı farklı boyutlarda yaşamak amaç. Kendimi hazır hissettiğim için bunu yapmaya karar verdim. Yoksa yorgunluk, bıkkınlık, sıkılma, çok şükür henüz kapımı çalmış değil. Diyeceksin ki, ajanstaki bir başka kişi, "Ben artık evimden çalışmak istiyorum!" dese ne dersin? Bak bu güzel soru, valla hiç düşünmedim...

Kiralık mı? Başkaları faydalanabilir mi?

- Benim deniz ofisi mi? Ne kiralığı! Hiç sulanma...

Göcek bir paparazzi cenneti... Onlardan korunmak için ne tür önlemler alıyor musunuz?

- Bizimle işleri olmaz o arkadaşların. Biz öyle kitlelerin tanıdığı, bildiği insanlar değiliz. Bak sana bir kanıt: Bu yaşıma geldim bir tek kez bile çengel bulmacada sorulmadım. Ama bazı hukuki davalarda, "Siz topluma mal olmuş kişisiniz" diye tanımlandığım oldu. Ben de hakime "Ama nasıl olur, bugüne kadar bulmacada bile sorulmadım" dedim, azar işittim.

Siz "takıntılı" bir adamsınız... Her şeyden memnun olmazsınız. Lüks seversiniz, bunu da gizlemezsiniz. Deniz ofisiniz ne kadar lüks?

- Benim lüks anlayışıma göre benzersiz. Mesela kamaramızda deniz seviyesinde iki penceremiz var. Her biri bir buçuk metreye bir buçuk metre. Toplamda kaç metrekare pencere var, yap artık hesabını...

Takım ruhuna ne oldu? Yoksa zaten her şey tek başınıza mı yaratıyordunuz?

- Yalnızca "yaratmak" yetseydi, kara ofisini kapardım. Ama merak etme, hava ofisim olmayacak.

Kamarada mı uyuyorsunuz, güvertede mi?

- Şimdilik kamaralarda. Havalar çok ısınırsa güvertedeki "double bed"de büyük mavi bir cibinlik altında uyuyabiliriz. Ya da uyumayabiliriz!

İyi de denizin ortasında zor olmuyor mu çalışmak? İnsan, doğanın büyüsüne kapılmaz mı? "İş de neymiş canım" demez mi? Her şey saçma sapan gelmez mi?

- Burası, karanın ortasındaki kadar rahat, konforlu ve huzurlu. Hem doğanın büyüsü ne demek? Aval aval doğaya bakmıyoruz ki, büyülenelim. Hem hepsi bildiğimiz şeyler, deniz, balıklar, arılar, sivrisinekler, ağaçlar, kayalar, gökyüzü, bulutlar, güneş, ay, yıldızlar, küçük ayı, büyük ayı...

Tekne, yelken, mavi yolculuk, Göcek... Size yakın kavramlar mıydı?

- Hayır. Bunların hiçbiri bugüne kadar yapmadım, yapmam da, ama karşı değilim. Ama burası ofis kardeşim! Hem ofis hem mavi yolculuk olur mu? Olmaz!

Eğlenceyle işi birleşmez mi yani?

- Asla. İkisini birleştirecek olsam sahneye çıkar şarkı söylerim.

Bütün yazı teknede mi geçireceksiniz...

- Teknede değil, Deniz ofiste... İnşallah...

Ailenizle birlikte misiniz deniz ofisinizde?

- Mesai saatleri içinde hayır. Mesai saatleri dışında evet. Mesai 05.30-17.30. 12.00-13.00 arası kapalıyız!

Karınızla en son sizi bıraktığımızda boşanmış ve bir süre sonra tekrar bir araya gelmiştiniz. Son derece romantik bir buluşmaydı. Sonra neler oldu?

- Romantik bir şekilde devam ediyoruz. Maşallah de!

Hálá size nasıl tahammül edebiliyor?

- Evlilik bir paylaşmadır. Bunu sen de çok iyi bilirsin...

Oğlunuz Kuzey, Amerika’da okuyacak. İkiniz baş başa kalacaksınız...

- Kuzey, evet, inşallah UARTS Philadelphia’da endüstri tasarımı okuyacak. Baş başa kalmak için bir özlemimiz yok, her günü ve dönemi gereğine göre yaşamak isteriz, öyle yapıyoruz.

Korktuğunuz şeyler var mı? Yaşlılık, ölüm...

- Hayır, yaşlılık korkusu belli bir yaştan sonra ortaya çıkmaz ki. 24 yaşına geldiğinde bir insan "Aman 30 oluyorum!" paniğine kapılıyorsa mesela, o insanda yaşlılık korkusu var demektir. Yani bu korku, senin düşündüğün gibi 50’li yaşlarda başlamıyor. Kısaca hayır, yaşlılık da, ölüm de korktuğum şeyler değil. Zaten bir büyüğümün bir sözü var, beni çok etkiler: "Hiç korkma, doğduğumuzu bilmediğimiz gibi, öldüğümüzü de bilmeyeceğiz."

Gelecek hakkında endişeleriniz var mı?

- Türkiye’nin önünü "kapatacak" her şeyden endişe duyarım. Ama Türkiye’den asla vazgeçmem.

Son zamanlarda Türk Telekom’un Cem Yılmaz’lı reklamları, Tadım’ın Güven Kıraç’lı reklamları, Mazhar Alanson’lu TTNet reklamları gibi bir sürü parlak işe imza attınız. Bu fikirler deniz ofisinden mi çıktı ya da deniz ofisinin katkısı var mı?

- Deniz ofisi hayalinin katkısı büyük tabii.

Ne oldu da 15 kilo verdiniz. Sağlık sebepleri mi, daha yakışıklı görüneyim diye mi?

- Tansiyon haplarını almaktan, gece horlamaktan, tam istediğim gibi giyinememekten, koşamamaktan, geceleri terlemekten, bedenen yorulmaktan vs vs vs vs’den kurtulmak için... Dr. Buğra Öktem sayesinde verdim kiloları. İşin sırrı ayurveda. Rejim değil, doğal haline, normale dönme operasyonu da denilebilir. Mesela zayıf biri illa kilo verecek diye bir şey yok, fazlan varsa gidiyor, yoksa gitmiyor. Kafa, pita, vata... Yani Hintçe, gittim, yaptım, verdim!

Kendinizi Türkiye için "fazla" buluyor musunuz?

- Türkiye beni kendine "fazla" bulmasın bana yeter! Bugüne kadar bulmadı, inşallah bundan sonra da bulmaz.

Yurtdışına açılmak, yabancılara hizmet vermek gibi hedefleriniz var?

- Yabancılar buraya geldiler, gitmeye ne hacet! Dışarı açılmak filan gibi bir idealim yok. Onlar içeri açılmak istediklerinde başımla beraber...

Akdeniz’de hangi koylarda daha güzel çalışılıyor?

- Bugün Göcek, yarın Fethiye, öbür gün Marmaris, Bodrum, Alaçatı, bir iki Yunan Adası, Bozcaada, Ayvalık, Akçay... Valla hangisinde çalışmak daha keyifli, onu eylül başında söylesem...

Günde kaç saat yüzüyorsunuz, uyuyorsunuz, çalışıyorsunuz, güneşleniyorsunuz?

- Suda bisiklet hareketi yarım saat, tabii bisikletsiz! Yarım saat karada yürüyüş. Yarım saat güneşlenme. 15-20 dakika denize giriş, 15-20 dakika denizden çıkış, 5,5 saat uyuma, gerisi çalışma, masa başı 2-3 saat, toplayıver işte, kalan da kitap okumama, sinemaya gitmeme falan, geçip gidiyor işte...

Sürekli balık mı yiyorsunuz? Favori balığınız...

- Şimdilik balık yasak. Hani çok istersem karabiber ve kimyonla çok az yiyebilirim. Favori balığım palamut, en sevdiğim hayvan sincap, uğurlu sayım 7, en sevdiğim renkler sarı-lacivert.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

- Yok. Zaten daha ofisi Boynuzbükü Koyu’na taşıyacağız. Hadi bana eyvallah! Deniz ofise bekleriz. Adres mi? Sora sora Bağdat bile bulunur, bizim bu ofis bulunmaz. Valla bulunmaz bir ofis bu, tavsiye ederim!
Yazarın Tüm Yazıları