Ayşe Arman: AKUT ve Mahruki (to be continued)

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

FAKS: 0 212 677 04 21

E-MAIL: arman@hurriyet.com

ÇOK iyi tahmin edeceğiniz üzere...

Nasuh Mahruki röportajından bir dolu bölüm arttı.

Herşey bir sayfaya sığmadı.

Artan bölümler suçlamalara cevap niteliğinde olduğu için buraya kaydı.

Bu arada Mahruki'yle konuşurken yanında arkadaşları da vardı çünkü mali ve idari konularda onlar yetkili isimlerdi. Ayrıca Teke Tek programında adları geçtiği için arayıp da bağlanamayan AKUT Ankara ve AKUT Antalya temsilcilerinin görüşlerine de bugün yer veriyorum.

Büyümenin dışında kalanlar

- O solo olsun, dağlara çıksın! Dernek-mernek yönetmeye kalkmasın diyenlere verecek cevabın nedir?

Nasuh Mahruki: Bilinç düzeyimi geliştirmek için, bugüne kadar hep kendimle uğraştım. Dağ sporları yaptım, Everest'e çıktım, Camel Trophy'ye katıldım, bir sürü şey yaptım, kitaplar yazdım. Ama sonra insan öyle bir noktaya geliyor ki, biz bu dünyayı başkalarıyla da paylaşıyoruz, oluyor. Sadece kendi bilinç düzeyini düşünmüyor. Bu düşünceyle yola çıktığım için arkadaşlarımla AKUT'u kurdum. Başkalarına faydalı olabilmek için. Neden vazgeçeyim bu misyondan?

- Dağdaki kişiliğin, dernekteki kişilikle çakışan bir tarafı var mı?

Nasuh Mahruki: Yok. Özel hayatımı, profesyonel hayatımı, spor hayatımı birbirinden çok net çizgilerle ayırabiliyorum.

- İlk kuruluşla, şimdi arasında bir milat var mı? Yani temeli sağlam kuruldu mu, kurulmadı mı?

Nasuh Mahruki: İlk kurulan AKUT'la, bugünkü arasında çok fark var. Biz bir grup arkadaştık. Hepimiz birbirimizi tanıyorduk ve dağcılık sporuyla uğraşıyorduk. Dünya görüşümüz, hatta sosyal hayatımız hemen hemen aynıydı. Şimdi o kadar çok insan var ki, çok değişik yaş ve meslek gruplarından. Bu insanlarla AKUT'un vizyonuna, misyonuna ve değerlerine bir şeyler katmak, daha ileri seviyelere götürmek için çabalıyoruz. Boyutu büyüdü. Çok da gürbüz büyüyor. Bu büyümenin dışında kalanlar oldu. O gazete, bu televizyon programı dolaşıyorlar şimdi.

Veremeyeceğimiz hesap yok

- İsrail ekibinin burada ağırlanması meselesi, yani o 40 milyar hadisesi nedir?

Melih Fidan: 99 yılı toplam giderimiz, 26 milyar lira. İşte, Arthur Anderson'ın Türkiye distribütörünün hazırlamış olduğu rapor. Yani 31 Ocak’taki Olağan Mali Genel Kurul'a vermiş oldukları bütün genel giderlerin toplamı bu. 26 milyara herşey dahil. Konaklama, otel, artı temsil ve ağırlama giderlerinin toplamı ise 1 milyar lira. Bu zaten saklı birşey değil ki, panoda asılı duruyordu. Bunu söyleyen kişi Selçuk, genel kurulda 1 milyarlık konaklama giderini fazla buldu. Açıkladık. Ama çıktı programda, 40 milyar dedi. Bu 40 milyar hadisesi 17 Ağustos'tan önce, İsrail'de bir operasyonda harcanan para olarak da gelmişti önümüze. Biz de baktık, 9 Ağustos’ta, bankada sadece 900 dolarımız var. 40 milyar harcama şansımız yoktu ki o tarihte, 17 Ağustos'tan önce o kadar paramız zaten yoktu.

- Ya Uludağ meselesi?

Melih Fidan: 400 milyon değil, 240 milyon. İki kişi değil, dört kişi.

- Bütün bu rakamların çarpıtıldığını düşünüyorsanız, neden programa bağlanıp söylemediniz?

Demir Kardaş:13 dakika hatta açık bekledim. Tolga diye biriyle konuştum. Bana dedi ki, önümüzdeki programda bunları söylebilirsiniz. Ben de aynı insan kitlesine hitap edemeyeceğimi söyledim. Sonunda bağlanmayacağımı söylediler.

Melih Fidan: Beni de bağlamadılar.

Şovmen bile dediler

- İskender'in cenazesini alırken, ‘‘Çok iyi görünüyorsunuz çocuklar! Tebrikler'' demişsin telsizde. Şovmen olmakla da suçlanıyorsun!

Nasuh Mahruki: İskender'in öldüğünü anladığımız andan itibaren yapabileceğimiz tek şey, cenazeyi alıp ailesine teslim etmekti. İki metod var. Ya helikopterle bunu yapmak, yaparsak süper, gayet rahat ya da insan gücüyle yapmak. İnsan gücüyle yapmak çok zor ve tehlikeli. 1988 ya da 89’da, Halil Yeniçıkı'nın cesedini indirirken Recep Çatak öldü. Düştü, kafayı vurdu ve gitti. İskender'i helikopterle alamasaydım, biz uğraşacaktık. Uğraşmamak gibi bir opsiyonumuz yoktu. Arkadaşımız, canımız ciğerimiz. Ama muazzam bir riske girecektik. Helikopter onu aldığı zaman inanılmaz mutlu olduk. Aşağıdakiler eminim parti yapmışlardır. Öyle bir hale geliyorsun ki, kafanda seni mutlu edecek tek şey, o işin bitmesi. Alınamadığı takdirde, hepimiz 4650 metreye çıkacağız. Ve inanılmaz zor sistemler kurup, İskender'i aşağıya indirmeye uğraşacağız. Bu yüzden, müthiş sevindim ve herkesi tebrik ettim, çok iyi görünüyorsunuz, helal olsun, çok iyi yaptınız dedim. Bunu bile malzeme yaptılar.

YILMAZ SEVGÜL

l AKUT Akdeniz Bölgesi Birim Sorumlusu

Amaç boş kaleye gol atmak mı?

ÖNCE Fatih Altaylı'ya programının adını hatırlatayım: ‘‘Teke Tek''! Oysa o programda sadece ‘‘Tek'' vardı. Nerede karşıt görüşler? Ben sadece altı kere aradım. Her seferinde oyaladılar ve bağlamadılar. O zaman neden telefon numarası veriyorlar? Amaç boş kaleye gol atmak mı? Benim adım geçiyor. Allahaşkına bana cevap hakkı doğmuyor mu? Ben anlamadım bu işi! Bence dağcı arkadaşlarımız da çıkmamalıydı oraya, çünkü sürekli bir ranttan bahsediliyor. Ama en büyük rant, dağcılar ve AKUT üzerinden o programda sağlanıyor. Programda sadece Mahruki değil, AKUT da suçlanıyordu, oysa biz dün ne idiysek bugün de oyuz. 120 asil üyeden sadece üçü istifa etti. Bu AKUT'un parçalandığı, bölündüğü anlamına gelmez. Bağlanabilseydim programa, bunları anlatacaktım. Bir de İskender'in cesedine ilk ulaşan kişi bendim. Ertuğrul Melikoğlu'yla birlikteydim. Bünyat'a katılmıyorum, ben o buzulu gördüm, İskender'in buzuldan son sürat aşağıya düşüp, ilk anda hayatını kaybettiğini düşünüyorum.

ERTUĞRUL MELİKOĞLU

AKUT Ankara Sorumlusu

Beni yalancı durumuna düşürdüler

FATİH Altaylı, ‘‘Ertuğrul Melikoğlu diye birisi var. O mu İskender'in cesedine ilk ulaşan'' dedi Bünyat'a. Stüdyoda konuk olan Bünyat da, ‘‘Hayır değil!'' dedi. Ben ilklerden biri olduğumu yazdım. İlk benim demedim ki! Maksatlı bir soruydu ve ben yalancı durumuna düştüm. Sarıldım telefona. Programı aradım. Geri arayacaklarını söylediler, aramadılar. Oysa, ben kazanın sonraki kısmıyla ilgili açıklama yapabilirdim. Çünkü kaza yerine iki kez giden tek insandım. Olayın oluş şekli tartışılabilir ama bunu başka meselelerle çakıştırmak doğru değil. Kişisel eleştiriler olabilir ama arada AKUT gidiyor! AKUT bir kişinin ya da birkaç kişinin oluşturduğu bir şey değil ki. İskender'in kazasının AKUT'u karalama kampanyasında kullanılması beni çok rahatsız ediyor.

HAMİŞ

To be continued, İngilizce ‘‘devam edecek'' manasında. Bir espridir. Ukalalık ya da gıcıklık saymayın. Genellikle dizilerin ya da dizi yazıların sonunda çıkar. Ben başa koydum ki, espri olduğu anlaşılsın diye. Çünkü bu ülkede bir mahkemedeki davalar, bir de bu tür tartışmalar bitmez...

Yazarın Tüm Yazıları