İnsanların sınırlarını zorlayabilecek bir adam. Gıcık alabilirsiniz, kıskanabilirsiniz. ‘‘Kim ulan bu adam! Ukala dümbeleğin teki’’ diyebilirsiniz.
Nevriniz dönebilir, ona doğrudan girişmek isteyebilirsiniz. Kafa atmak için ideal bir adam! Ama yapamayacağınız tek şey kayıtsız kalmak. Sevan Nişanyan'la tanışmak için uzun zamandır bekliyordum. Sonunda çıktı cezaevinden de konuştuk. Ne yalan söyleyeyim, gıcık almadım, o bana bilmediğim şeyleri anlatıyordu, ilgiyle dinledim. Ona kalırsa dünyanın en iyi iki oteli Sri Lanka'da. Tabii ki isimlerini kaydettim, belli mi, yolum düşer belki. Ayrıca, kalem ile kalamar kelimelerinin, penis ile penisilin sözcüğünün aynı köklerden geldiği de ondan öğrendim. Kemerle kameranın ilişkisini, istavrit, vizite ve dürbün arasındaki bağı... Bunlar enteresan değil mi Allah aşkına? Siz ne derseniz deyin, o adam bizim bilmediğimiz bazı şeyleri biliyor. Yani hakkını teslim etsek iyi olur...
Çok zeki olmak sorun getiriyor mu insana?
- Tabii ki. Kitleden biri olamıyorsun. Bazen yalnızlık sıkar. Bazen rahat edebilmek istersin, aynı zevkleri ve düşünceleri paylaştığın biriyle oturup sohbet edebilmeyi özlersin. Var öyle üç beş kişi Allah’tan...
Yurt dışında parlak bir akademisyen olabilecekken Türkiye'de ne işiniz var? Hatta Şirince'de! Siz neyi kanıtlamaya çalışıyorsunuz?
- Türkiye, yaşam kalitesi yüksek ve renkli bir ülke. Evet, ezilmeden ayakta durmak zor ama buna gücünüz varsa yaşamak için son derece keyifli bir yer. Heyecanlı, hareketli...
Amerika'da kalsaydınız ne olurdunuz şu anda?
- Robert Kolej'i bitirdikten sonra gittim Amerika'ya. Yale Üniversitesi'nde felsefe okudum. Sonra Columbia'da Siyasal Bilimler mastırı yaptım, doktora tezimi tamamlamak üzereydim ki, üç haftalığına tatile Türkiye'ye geldim. Geliş, o geliş! Latin Amerika siyasi partileri uzmanıydım, üniversitede son yılımda Zbigniew Brzezinski'nin asistanıydım. Dolayısıyla gerek akademik alanda, gerekse Amerikan kamu idaresi alanında ciddi bir kariyer yapabilirdim. Zannedersem, Columbia Siyasal Bilimler Fakültesi'nin açık farkla en parlak öğrencisiydim. Çeşitli şeyler mümkündü. İstikrarsız demokrasilerde siyasi partilerin davranışları konusunda uzmanlığım var. 17. Yüzyıl Alman Anayasası düşüncesi konusunda da uzmanlık başlangıcı diyebileceğim bir konumdaydım...
Ee peki trafo nerede attı?
- Ben sıkıldım! Gına geldi akademik yaşantıdan! 84'de üç haftalık bir tatil için İstanbul'dayken, kendimi ciddi boyutlarda ev tipi bilgisayarları getiren ve pazarlayan, birkaç ay içinde de Türkiye'nin ikinci büyük bilgisayar firması haline gelen bir şirketin kurucusu ve yöneticisi olarak buldum. Kuruculuk zevkli bir şey, ama yöneticilik değil! Ayrılmayı tercih ettim. Sonra da Şirince'yi tanıdım, bayıldım, orada bir ev almayı hayal etmeye başladım. O esnada eşim Müjde'yle tanıştım. Bir gün bana ‘‘Sen Şirince diye köy duydun mu?’’ dedi, ‘‘Vallaha, ben orada bir ev almayı düşünüyorum’’ dedim. ‘‘Hiç zahmet etme, ben aldım bile’’ dedi. Bunun üzerine evlendik! İlk başta niyetimiz yılın bir dönemini orada geçirmekti sonra şunun farkına vardık, İstanbul'a gelince sıkılıyoruz, büzülüyoruz, kavga ediyoruz. Sonunda dedik ki bu şehirde ne işimiz var?
Hesabınız kendinizle mi, başkasıyla mı?
- Asala kolonisi kuracağım ya! Biz ilk başta Şirince'de ticari anlamda herhangi bir iş düşünmedik. Orası bizim evimizdi. Ben turizm yazarıydım, Müjde ise turist rehberi. Şirince'yi olduğu şekliyle sevmiştik. ‘‘Aman koruyalım, bozulmasın!’’ gibi tipik bir şehirli davranışı içindeydik. Kazın ayağının öyle olmadığını anlamak biraz zaman alıyor. Çünkü Şirince'yi koruyamazsın! Şirince, çeşitli nedenlere kalkınacak, değişecek. Bir ülkenin bu derece derinlemesine alt üst olduğu bir süreçte, ‘‘Aman Şirince korunsun!’’ demek, ‘‘Bu köylüler aksesuar olarak burada kalsın, bu evler de yavaş yavaş kendiliğinden yıkılsın!’’ demek. Turist geldiği sürece, tabii ki bu insanlar ev yapacak, otel, lokanta açacak. Yasalar izin verse de vermese de. İyi ama özellikle Batı Türkiye'de son 30 yıldır ‘‘gelişme’’, eşittir ‘‘çirkinleşme’’. Kalkınan ve gelişen herşey, iğrenç bir şey haline gelmiş. Acaba bunun bir istisnası olabilir mi? Şirince, güzel bir şekilde kalkınıp, gelişebilir mi? Aynı zamanda atmosferini, ruhunu koruyabilir mi? Bunun için ne yapabiliriz dedik. İnanılmaz uğraşlar verdik. Bir noktada da iş inada bindi...
Sürekli çocuk yapıyormuşsunuz! Ürüyormuşsunuz! Bir de ev üstüne ev yapıyormuşsunuz! Bu tür suçlamalara verecek cevabınız nedir?
- Çocuk yapmak nasıl suç olabilir ki? Üç çocuğumuz var, daha da fazla istiyoruz. Güneydoğu'ya gittiğim zaman hayran oluyorum, oradaki insanların aynı çatı altında 46 torunu var. Bundan büyük mutluluk düşünemiyorum!
Bir sonraki proje nedir?
- Şu anda sözlüğümün son rötuşlarını yapmak üzere bir aylığına İngiltere'ye gidiyorum. Oxford'a kapanıp çalışacağım. Ondan sonra sıra ‘‘Küçük Oteller’’in 2003 baskısında. 2002 için düşündüğümüz bir dizi çok ciddi atılım vardı, cezaevine girince ertelemek zorunda kaldık. Bir İnternet sitesi yapmayı istiyoruz: Küçük Oteller Sitesi. En az kitap kadar ilgi görebilir...
MADEM Kİ ERMENİSİN İSTEMEDEN VERMELİSİN!
Peki şimdi Şirince'ye ne olacak? Yıkılacak mı o evler?
- Yok canım. Mücadeleye devam. Önümüzdeki aylar içinde iki ev bitiriyoruz, bu kış da dört yeni evin inşaatına başlıyoruz...
Yine sizinle uğraşırlarsa...
- E biz de onlarla uğraşırız! Gerekirse yine içeri girer, çıkarız. Ben doğru bir iş yaptığıma inanıyorum. Bir takım 3. sınıf taşra memurları benimle uğraşıyor diye bundan vazgeçecek değilim!
Bir tek müze müdürü müydü sizinle uğraşan, yoksa Ermeni olduğunuz için ‘‘komplike bir komployla’’ mı karşı karşıyaydınız!
- Ermeni oluşum sebep değil, bir ek faktör. Yani bir şekilde birilerinin kuyruğuna basıyorsunuz, onların da ufku toplam 15 kavramla sınırlı olduğu için, ‘‘A bak. İşte Ermeni. Gavur o! Vatanımıza ihanet ediyor!’’ diyor. Derken bu yüzeysel taşra bürokrat komplosu, birdenbire vatan millet sorunu haline geliyor. Ama küçük bir azınlık bunlar. Ülkenin okumuş yazmış kesimi ve tabii Şirince köylüsü son derece içten bir sevgiyle destekledi bizi. Sorunumuz yarı okumuş kesimle! Hayattaki yegane varlıkları otoriteleri. En ufak bir başkaldırı hissettiklerinde gözleri dönüyor...
ÊHakkınızdaki suçlamaların doğru olma ihtimali var mı? Asala'yla herhangi bir ilişkiniz olabilir mi?
- ‘‘Madem ki Ermenisin, istemeden vermelisin!’’ ‘‘Madem ki, vermiyorsun demek ki Asala'sın!’’ Bazı insanların ufku ve hayal dünyası ne yazık ki bu kadar...
TÜRKİYE'NİN EN GÜZEL KÜÇÜK HAPİSHANELERİ
Türkiye'nin En Güzel Küçük Hapishaneleri'ni bitirdiniz mi?
- Komik bir projeydi. Çok güzel ilçe hapishaneleri var bu ülkede. Bayındır Cezaevi'nin Çanakkale Cezaevi'nin çok iyi olduğu anlatılır mesela. Yazık ki, ilçe cezaevlerini kapatıyorlar. Hepsini. Daha modern, kitlesel ve daha totaliter bir rejime doğru gidiliyor. Beş yıldızlı oteller gibi! Oysa o ilçe cezaevleri Türkiye'nin bir aynası, küçük, külüstür, şahane yerler...