Paylaş
Şöyle yazmışım girişe:
“Türkiye’de onlardan çok yok. Duayenlerden. Erol Günaydın, tiyatro konusunda işte öyle biri. İsmi geçtiğinde ya da düşündüğünüzde, yüzü hemen gözünüzün önüne gelenlerden. Ve o yüzünde ‘iyi insan’ olduğu yazar. Ondan kötü bir şey beklemezsiniz. Ya iyilik gelir ya da sizi güldürür, rahatlatır. Sanki o başkalarını mutlu etmek ve karşılığında sadece alkış almak için yaratılmıştır...”
Bugün de onu uğurlarken bir kere daha yürekten alkışlıyoruz, hep birlikte.
Aynı röportajda sormuşum:
BEN GİBİ HATIRLANMAK İSTERİM
-Nasıl hatırlanmak istersiniz?
Ben gibi hatırlanmak isterim.
-Yani ne desinler istersiniz? Hangi sıfatlarla ansınlar?
“Allah rahmet eylesin, iyi çocuktu, iyi oyuncuydu. Kimseyi kırmadı. Amca, dayı gibi aramızda gezdi...” Ben hiç siyah gözlük takmadım, benim bodyguard’ım da olmadı...
-İnsanın kaç tahtasının eksik olması gerekir ki, bu meslekte 50 yıl direnebilsin?
Bilmem ki... Anlatamayacağım kadar çok sıkıntı ve parasızlık çektim. Ama sahneye her çıkışımda bütün her şey kaybolup gidiyordu. O ışıklar yandığı zaman ne hissediyorsam artık... Uçma hissi mi geliyor nedir... Ben seyirciye de bakmam. Baloya, davete de gidemem mesela utanırım, ama sahnede... Bambaşkayım. Binlerce insan izlesin beni, görmüyorum, düşünmüyorum. Nasıl gökyüzünde bir pilot uçuyorsa, ben de sahnede uçma zevkini tadıyorum. Oyunumu oynuyorum, sonra yüzümü gözümü silip, utana sıkıla sokaklara çıkıyorum. Ezik bir hayat yaşıyorum. Hatta bana derlerdi ki: ‘Fazla tevazu gösterme, inanırlar.’ ‘Ya inansınlar tevazuuma” derdim, ‘Tevazu göstermenin bir zararı yok ki insana.’ Tevazudan insanı ezerlermiş. Evet ezildim, çok ezildim. Ben hemen sıramı veririm, ‘Siz önden buyurun’ derim. Hatta, sahnede selamda bazı aktörler birbirlerini iterler, dirsek vururlar öne geçmek için. Ben en arkada dururum, ne olacak, göreceğini görmüştür seyirci. Bir tek cümlem vardır mesela piyeste, ‘Neden bana iki laf vermediniz?’ demem. O küçücük rolü, elimden geldiğince iyi oynamaya çalışırım.
-Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli tiyatroculardan birisiniz. Tiyatro, tam olarak sizin için ne ifade ediyor?
Söylüyorum, uçmak. Benim için karşılığı bu. Bir de ben, sadece tiyatro yapmayı biliyorum. Rejisörlük, tiyatro patronluğu gibi rütbelerim hiç olmadı. Böyle hayallerim de olmadı. Ben sadece oyuculuğu seviyorum. Bana desinler: ‘Şunu yap, bunu ol. Duvar kağıdı ol... Fotoğraf makinesi ol... Kız memesi ol...’ Sutyenden çıkan genç kız memesi bile olurum... Hakikaten bütün bunların bile taklitlerini yapan bir adamdım...
Gerçekten de kimseyi kırmadı. Şahane adamdı. Nur içinde yatsın. Güzel karısına kavuştu. Onu çok özleyeceğiz. Kızları Ayşe, Fatoş, Günfer’e ve torunu Sofia’ya başsağlığı diliyorum.
Saf kötülük
BİR insan ne kadar kötü olabilir?
Baştan aşağı kötü olabilir mi?
Yüzde 100 kötü...
Saf kötülük.
Benim aklım kesmiyor. Olamaz gibi geliyor. Bir yerinde vardır bir parçacık bile olsa bir “iyilik”, siyahın içindeki beyaz gibi, küçük bir leke kadar bile olsa...
O küçük leke dahi durdurur insanı...
Bir noktadan sonra daha fazlasını yapmazsın...
Daha öteye geçemezsin...
*
“Saf kötülük” diye bir şey var.
Yapıyorlar.
Sonuna kadar gidiyorlar.
O insanların ruhları mı hasarlı, beyin kimyalarında mı bir sorun var bilmiyorum ama onları durdurabilene aşkolsun.
Çoğumuzun asla geçemeyeceği sınırı aşıveriyorlar.
Allah hepimizi, en çok da çocuklarımızı “saf kötülük”ten, “saf kötüler”den korusun.
* * *
Üniversite öğrencisi Fatma Nur Çelik’in başına gelenler kanımı dondurdu.
Haberi okumuşsunuzdur.
Fatma Nur, bir ay önce Antalya’dan İstanbul’a geliyor, üniversite okumak üzere. Bir kız arkadaşıyla birlikte ev tutuyor.
Hiçbir şeyin farkında değilken, adamın biri ona takıyor.
“İnternet sisteminizde sorun görünüyor” diye servis elemanı olarak eve geliyor.
Ne var ki Fatma Nur evde yalnız değil, ev arkadaşı da orada.
O yüzden birkaç kere daha onu yalnız yakalayabilmek için şansını deniyor.
Ve sonunda başarıyor.
* * *
Fatma Nur’u ilk yalnız yakalandığında 61 dakika içinde, tecavüz edip öldürüyor.Kızın elleri, kollarını, ağzını koli bantlarıyla bağlamış. Üstü giyinik, altı çıplak.
Sert bir cisimle kafasına vurulmuş. Ev arkadaşına, “İnternetçi yine geldi, hâlâ gitmiyor” diye mesaj attığı için, ev arkadaşı eve dönüyor ve bu manzarayla karşılaşıyor.
Bundan daha acıklı, daha korkunç ne olabilir?
Kendinizi o çocuğun annesinin yerine koyun. Okumaya yollamışsınız, içinde zerre iyilik olmayan Allah’ın belası bir sapık musallat olmuş, kızınızı öldürmüş.
* * *
Şimdi diyebilirsiniz ki neden kapıyı açmış. Kendisini çağırmadığı halde, internet sisteminizde bozuk yalanına inanmış. Neden bu kadar saf davranmış.
Ama biliyor musunuz ben de olsam açardım...
İnternetiniz bozuk yalanına inanırdım. 4 kere gelmiş adamı yine eve alırdım. Bir türlü yollayamazdım. Yani bunlar benim de başıma gelmiş olabilirdi. Ve ben yalnız olduğumu zannetmiyorum. Bir sürü insanın başına gelebilecek bir şey bu. O yüzen de çok vahim. Ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Paylaş