Paylaş
Çaktırmadan her sabah Fikret Bey’in ve Nesrin Hanım’ın Instagram adreslerine bakıyordum. Seninle ilgili haber almak için.
Ve her seferinde, “Hâlâ hayatta... Belki, belki bir mucize olur” diye umutlanıyordum.
Oysa sen, herkesten, hepimizden cesurdun!
“Ölüme hazırlık yapılır, şu an yapıyorum” demiştin.
“Ölümün de güzeli olur. İstemezdim gitmek ama gitmek zorundayım. Haftalarım kaldı, ben ölüyorum. Kocamın, çocuklarımın, sevdiklerimin yanında son nefesimi vereceğim...” demiştin.
“Açık yaşadım, açık ölüyorum!” demiştin.
“Kendimi kandırmanın manası yok. Doktor bana iki seçenek sundu: ‘Ya yine kemoterapi ama tıbbın artık sana sağlayabileceği bir fayda yok ya da son günlerini evinde, sevdiklerinle, ailenle geçirebilirsin!’ dedi. Ben, ikinci şıkkı tercih ettim...”
ÖLÜMLE YÜZLEŞMEYİ SEVMEYİZ BİZ SEN BUNU DA BAŞARDIN
Bunlar bizim için sert şeyler.
Biz yüzleşmeyi sevmeyiz, hele ölümle yüzleşmeyi...
Hiç!
Ama o bunları anlattı.
38 yaşında gencecik bir kadın.
Bu yaşta bir insanın yumurtalık kanserine yakalanması da çok nadir rastlanan bir şey.
Ama işte hayat bu, oluyor...
Amerika gibi bir yerde bile teşhiste geç kalınabiliyor.
Bütün bunları anlattın sen...
Tane tane...
Bir tek yerde ağladın, “Çocuklarım çok küçük. Tabii ki gitmek istemiyorum ama elden ne gelir? ‘Şimdi’yi yaşamak, kalan zamanımı onlarla doya doya geçirmek istiyorum” dediğinde...
İKİ YORGAN, HER GECE ANNELERİNE SARILIP UYUSUNLAR DİYE
Ben hayatımda senin kadar cesur bir insan görmedim Ann.
Beni bu kadar sarsan bir röportaj da olmadı.
Ne zaman seni anlatsam ağlıyorum ben.
Zeytin ve Ronan seni hatırlasın diye yaptığın şeyler de beni mahvetti.
Bir anne düşünün ki, “Hayat boyu eşarp, fular ve atkı biriktirdim. Rengârenk... Bin bir türlü... Şimdi onlardan kocaman iki yorgan yapılacak. Biri Ronan’a biri Zeytin’e. Akşamları hep kaybettikleri annelerine sarılıp uyusunlar diye...”
Hangi kalp dayanır buna?
Peki şuna ne dersiniz?
“Annesini erken kaybetmiş arkadaşlarıma sordum, anneniz size ne bıraksın isterdiniz?” diye. “Sesini, gülüşünü ve bize kimsenin anlatamayacağı sadece onun anlatabileceği, bizimle ilgili sadece onun bilebileceği şeyleri anlatmasını demişlerdi...”
Bunu öğrendiği anda, iki çocuğu için görüntülü kayıtlar yapmaya başlıyor, kısa konuşmalar, anılar, anekdotlar...
Bir de, “Teenager olduklarında, cinsellikle ilgili kafalarını karıştıran şeyler olursa, o konulardaki fikirlerimi de söyledim, belki zamanı gelince izlerler, onlara faydalı olur...”
Nasıl bir şey bu annelik?
Ölürken bile aklın çocuklarında, ‘Ben artık gidiyorum, benden sonra tufan, n’aparlarsa yapsınlar” diyemiyorsun.
Ann, kendi ölümünden sonraki zamanları düşünüp, onlara yardımcı olmaya, hayatlarını kolaylaştırmaya çalışıyordu...
Bazı insanlar, bazı şeyleri öğretmek için de geliyorlar.
Bence Ann öyle biriydi.
Ölürken bile bize, hepimize bir şeyler öğretti.
GİDERKEN ÖĞRETENE ELVEDA DENMEZ, ÇÜNKÜ O HİÇ GİTMEZ!
Bu üç günlük dünyada, yiyip duruyoruz birbirimizi.
Değiyor mu?
Bugün Ann, yarın biz.
Hepimizin gideceği yer aynı.
Sığamıyoruz bir türlü şu dünyaya...
Ann’in arkasından yazılmış harika bir mesaj okudum, izninizle yazımı öyle bitirmek istiyorum:
“Senin gibi cesur bir kadının arkasından ağlanmaz. Senin gibi cesur bir kadına sadece ‘Güle Güle’ denir. Ve mayası cennet olana, cennet dilenmez. O, cennetin ta kendisidir. Giderken, öğretene de ‘Elveda’ denmez. Çünkü o, aslında hiç gitmez...”
Nur içinde yat Ann.
Canından çok sevdiğin kocan Ozzy, bebek filleri suya ulaştıracak, merak etme...
Paylaş