Bütün anneler gibi ‘alo’ deyişimden anlar ruh halimi.
Sesimin tınısında bir şeyler hoşuna gitmedi ki... ‘Madem yalnızsın bu hafta sonu, gelip seni ziyarete edeyim’ dedi. 6 aylık hamile kızını, gazetedeki yazılardan takip etmek onu kesmedi, bir de kendi gözleriyle görmek istedi...
***
Ben size bir özet geçeyim:
Genel olarak hamileliğim iyi geçiyor.
Toy, toy, toy der Almanlar...
Şeytan kulağına kurşun gibi bir şey!
İkimizin de sağlığı yerinde. Zaten baştan beri ne bulantı, ne baş dönmesi, ne halsizlik... Çok fazla kilo da almadım. 6 ayda 7- 8 kilo.
Ama daha önümde upuzuuuun bir 3 ay var, dikkat etmem gerekiyor.
Bakın, bu kilo mevzu benim için fevkalade önem arz ediyor.
‘Takıldığın şeye bak. Hayatta kaç kere hamile olacaksın? Yiyeceksin tabii. Verirsin nasıl olsa’ diyenlerden değilim. Belki de, ben o kadar güvenli bir kadın değilim! Hamile bile olsam, biçimle, bedenimle, nasıl göründüğümle son derece ilgiliyim.
Bir röportajında okudum, Çiğdem Anat 7 aylık hamileymiş, 25 kilo almış; kendisiyle son derece barışık duruyor, aldığı kiloları da dert etmiyor. Ne güzel!
Ben ekstradan yediğim bir havuçlu keki bile hak edebilmek için her 45 dakika yürüyorum. Her Allah’ın günü Etiler Alkent’teki Hillside’a gidiyorum. Köşedeki koşu bandında can veriyorum. Kolay olanı, şişmiş ayaklarını evde havaya dikip, sırtıma yastıklar koyup kitap okumak filan ama kendi kendime ‘Şimdi değil. Onun da zamanı gelecek. Hadi bırakma kendini’ diyorum. Bir gün bile aksatırsam sporu, kızıma karşı vicdan azabı hissediyorum. Ben ne kadar formda olursam, o da o kadar formda olacakmış gibi geliyor. Ve her Allah’ın sabahı, nefesimi tutarak tartıya çıkıyorum. Ama ne yaparsam yapayım, gittikçe şişiyorum. Ve korkuyorum. Bir sabah davul gibi uyanmaktan...
Ağzımın yüzümün ve ayaklarımın çok şiştiği günlerde Dilek’e masaja gidiyorum, sonra koştur koştur gazeteye yetişiyorum, ruhsal ve bedensel bir sürü değişiklik gösteriyorum ama yaptığım işi aynı performansda sürdürmeye çalışıyorum.
Demek istiyorum ki, anası satayım ben kendimi çok zorluyorum. Ne boktan bir şeymiş kadın olmak!
Hem çocuk, hem kariyer yapmak... Hem anne hem sevgili olmak...
Hem yaratıcı fikirler bulup şahane yazılar yazmak, acayip röportajlar attırmak hem de bakımlı, güzel, fit ve sağlıklı olmaya çalışmak...
Her konuda dengeyi bulmak...
Benim durumda bir de hem İstanbul’da hem Dubai’de yaşamak...
Sevgilim de yok bu aralar, gitti. Kaldım mı ben bir başıma İstanbul’da?
Bir şey oldu benim ruhumun rot balans ayarına...
Sürekli ağlamak istiyorum. ‘İşi batsın!’ diyorum, ‘Yazıları, röportajları batsın! Yavaşlamak istiyorum. Ben şu anda onun yanında olmak istiyorum. Bin uçağa git.’
Aynı anda kendimi azarlıyorum:
‘Ağzından yel alsın, ne demek işi batsın! Daha 4 röportaj var bu hafta yapacağın. Vız vız vız sinek gibi şikayet etmeyi de kes. Bu iş, senin hayatın. Aynı şekilde devam ettireceksin. Sen iyi bir hamilesin. Güçlü olduğunu önce kendine göstereceksin...’
Ama itiraf ediyorum işte, zorlanıyorum. Şimdiden. Kızım doğunca ne olacak bilmiyorum. Hangi röportajdan ondan daha önemli olacak ki, onu birilerine bırakıp, koştur koştur buralara geleceğim?
Kafamı meşgul eden bu sorunları kapıcıyla paylaşacak halim yok ya...
Telefonda sevgilime anlatıyorum.
Sonra ‘Sana çok mu yükleniyorum?’ diyorum.
‘Hayır aşkım’ diyor. ‘Haklısın. Bütün hayatın değişiyor...’ Zavallı, kelimeleri o kadar dikkatli seçiyor ki...
‘Ama geçecek, gör bak geçecek...’ diyor, ‘İnşallah geçecek...’
Birden ‘Nasıl yani?’ diyorum, ‘Nasıl yani geçecek? Kabul ediyorsun yani, ben de bir anormallik olduğunu! Geçmesini, bir an önce normale dönmemi istiyorsun. İnşallah diyorsun. Çünkü sıkıldın bu bunalımlı halimden... Zaten şişmanım da! Rüyamda da kızımızın dört parmaklı doğduğunu gördüm...’
Ve ağlamaya başlıyorum.
***
Allah’tan annem geldi... Varlığı bana nasıl iyi geldi... Daha görür görmez başladım ağlamaya... Güldü beni o halde görünce! Sarıldı, ‘Gel’ dedi; o, içinde her şeyin olduğu çantasından bir kağıt kalem çıkardı.
Bir tarafa, hayatımla ilgili bütün pozitif şeyleri yazdı, bir tarafa negatif şeyleri. İş hayatımda istesem de istemesem de rölanti bir dönem yaşayacağımı, bir ilkokul çocuğuna anlatır gibi bana anlattı. Ama ‘Korkma’ dedi, ‘Karşılığında bir sürü şey kazanacaksın...’
Annem büyücü gibiydi, geldi ve benim bütün problemlerimi çözdü.
‘Normal doğum mu sezeryan mı?’ diye kafayı yerken, o konuda da hayatımı kolaylaştırdı. Allah’ım, inşallah ben de annem gibi kızımın hayatını kolaylaştırabilirim. Bu arada, iki günde bütün İstanbul’un altını üstüne getirdik. Birlikte spor yaptık, masaja gittik, Mothercare’den ilk bebek alışverişimizi gerçekleştirdik. Tünel’de bir kitapçıdan, Dubai’deki evin duvarına asmak üzere 1870’lerden kalma Le Monde ve The Illustrated London News gazetelerinin orijinal birinci sayfalarını aldık. Şimdi de Kapalıçarşı’ya gideceğiz, Anne-kız, bir de benim karnımdaki kız. İzninizle...